bugün

öncelikle belirtmek isterim ki overrated bir filmdir.

şimdi sataşmadan önce bir dinleyin. tamam filmde çok güzel eleştiriler vardır. toplum devlet düzeni falan diye uzar gider. göndermeler çok da yerindedir ama bir şeyler eksiktir bu filmde. bilemiyorum. belki yeterince eğlendirici değildir ama ben filmi izlerken sıkıldım ve kaç dakika kalmış diye en az 5 defa falan baktım.

kötü film demiyorum. hatta hayatımda izlediğim en komik ve eğlenceli seks sahnesi bu filmdedir ama dediğim gibi film de bir abartı kesinlikle vardır.

şimdi eski film olmasıyla alakalı değil bu çünkü the apartment, 12 angry men* gibi bundan daha eski filmleri gayet sıkılmadan izledim.

dediğim gibi bence bu overratedlıkta biraz ekşiciler yüzünden kaynaklı. orada bu filmi izlemeyeni dövüyorlar, beğenmeyeni sikiyorlar.

lakin izlenilesi bir filmdir yinede. ölmeden önce herkes kubrick'in başyapıtını izlemelidir herhalde. puanıda bana göre 8'den aşşağı 7'den yukarı bir yerlerdedir.

not:filmde muazzam oyunculuğuyla göz dolduran malcolm mcdowell adlı dedemizi saygıyla selamlıyorum.
kubrick reyizi de rahmetle anıyoruz efenim.
yeni bir yazar. hoşgelmiş.
hayatımın bazı dönemlerinde "otomatik portakal ne filmdi ama" sözlerini duyar dururdum otomatik portakal entelliği gibi bi şey vardı izlemeyeni izleyip anlamayanı sevmeyeni dövcek gibi bakan insanlar gördüm gel zaman git zaman aradan yıllar geçti ve ansızın elime geçen o meşhur filmi seyre koyuldum üstüne yapılacak çok yorum var elbet ama o kadar çok yorum yapılmış ki filmin altmetinleri okunmaya çalışılmış bıdı bıdı bilmişçe tavırlar takınılmış falan. ben böyle bi çaba içine girmekten ziyade filmin insanda bıraktığı sinirbozukluğundan söz etmek isterim ve "eden bulurmuş arkadaş" tarzında son derece düzmantık ve geleneksel cümleyi pat diye kurarak bu film hakkındaki en düz ifadeyi not düşmeyi borç bilirim.
eh işte denilebilecek bir kubrick filmidir.

ek: şaka şaka pislik olsun diye öyle dedim iyidir izleyin.

(bkz: şaka şaka)
insanı darmaduman eden stanley kubrick harikası.
insanın içindeki şiddet duygusunun ne kadar değiştirilebileceğini gösteren bir stanley kubrick filmidir. stanley kubrick'in diğer filmleri gibi yavaş akmasına rağmen sonuna kadar izlenmelidir. çünkü her filminde olduğu gibi bir mesajı vardır.
işte, bi' esasoğlan var, diğer serseri üç arkadaşı ile takılıyorlar, zengin evlere girip tecavüz, soygun, yağma falan her bir haltı yiyorlar, bazen adam öldürüyorlar, sonra diğer üç eleman bizim esasoğlanı satıyorlar, polise yakalatıyorlar, bizim esasoğlan 2 yıl hapiste kalıyor, daha sonra dönem hükümetinin "topluma kazandırma projesi" ile hapisten çıkarılarak bir tür tedaviye alınan esasoğlanımız değişiyor, şiddet duygularından arınıyor falan fıstık...

(...)

bir arkadaşım sorsa olayı böyle anlatırım lakin olay örgüsünde dikkat edilmesi gereken başka birşey var.
şiddet duygusundan arındırılması gereken sadece bizim esasoğlan alex mi? yani, hastanede "kobay" olarak kullandıkları alex'e türlü işkenceler eden doktorların, alex'i kendi politik amaçları için kullanan tekerlekli sandalyedeki adamın, vicdan duygusunu kaybetmiş anne-babanın, devletin güvenlik gücü (polis) olarak bünyesine aldığı üç elemanın (alex'in arkadaşları) içindeki şiddet duygusu nasıl yok edilebilir? alex'i iyileştirmekle iş bitiyor mu?

mahkum suçlular ile özgür suçlular arasındaki ince ayrımın sorgulandığı bir film.
romanın/fimin kahramanı (roman demek daha dogru kahramanın adını burgess belirlediğinden) ; alex, etimolojik olarak " insanları koruyan anlamıma " geliyor. bununla beraber daha bircok anlamdan bahsedilebilir. a (ingilizce'de bir anlamına gelir) + lex (latince kanun) = kendi kanunu olan. a ( yunanca yokluk bildiren ön ek) + lex = kanunsuz ya da a (bir) + lex(is) = kelime haznesi ( sadece kendine ait olan, özgün kelime haznesi) anlamarıylada yazarların karakter isimlerindeki hassasiyetini görmüş oluyoruz.
çok ilginç ve bir o kadar da üzerinde düşünülmesi gereken bir konuya sahip bir (bkz: stanley kubrick) şaheseri.
çok "sıkı" bir filmdir. hele o taytlar ve şapkalar kült üstüne kült. bunun tişörtünü hediye etmişti arkadaş doğum gününde. clockwork takılmak ya da manuel dedim ve kabul ettim tişörtü. sonrası malum.
kült filmdir, sıkılınabilir ama izlenmesi de gerekir.
21. yuzyıl teknoloji harikası portakal. bu portakal kendi kendini soyuyor, kendi kendini dilimliyor ayrıca yiyen kişinin ağzınada otomatik giriyordur.
beethoven e yazık eden stanley kubrick filmi. * izleyin. alexander ın (alexanderdı galiba) hapisten çıkıp evine geldiği sahneyi görünce şükretmiştim.
(bkz: ey kardeşlerim)
stanley kubrick’in sistem eleştirisi yapan kafaları ve mideleri karıştıran filmi.
top 250'de 57.sırada bulunan baba filmdir. *
beethoven 9.senfoni diyince akla a clorkwork orange gelir.
muhteşem bir açılış sekansına sahip film. aşmıştır.

http://www.youtube.com/watch?v=HI-mDTdeKR8
diğer yönetmenlerin stanley kubrick reyiz'in önünde secde ederek ''büyüksün baba'' nidaları atması gerektiğini düşündüren muhteşem kubrick filmlerinin en muhteşemi.film başlarında 9.senfoniyle çoşan alex'in insanlık dışı psikolojik deneylerden sonra 9.senfoniyi dinlemeye dayanamayıp intihar etmeye çalışması ile dağıtır insanı kubrick usta.
muhteşem kubrick filmlerinden biri, nasıl oluyor bilmiyorum ama stanley kubrick farklılığını her filmde ortaya koyuyor, kitabı da filmi de benim için çok güzel bir yere sahiptir.
dershanede ki rehber hocam bu filmi çok sevdiğimi görüp kitabını da hediye etmiştir, aldığım en güzel hediyelerdendi.
kitabının okunmasını tavsiye edeceğim bir film. kaç kişiye önerdiysem ilk önce kitabını okuttum sonra filmini izlettirdim. izlemeyen varsa böyle yapmasını öneririm.
rivayet edilir ki; stanley kubrick birgün bir türkle karşılaşır ve laf arasında ''göt sikenin göt borcu olur stanley'ciğim!'' lafını işitir. ve bu söz üstüne bu filmi çeker. nitekim olaylarda filmde hep bu söz çevresinde gelişir.
şiddete ultre meyilli alex'in devlet eliyle "ehlileştirilmesi"nin hikayesi. çetesiyle birlikte insanlara hayatı zindan eden alex peşi sıra icra ettiği tecavüz, hırsızlık, kafa göz patlatma ve terör estirmelerden sonra hırsızlık için gittiği bir evde yaşlı bir kadını öldürdüğü için hapse atılır. elbette bunda kendisine ihanet eden diğer arkadaşlarının da payı çok büyüktür. hapiste bir rahibin yardımıyla nispeten yumuşasa da tek derdi özgürlüğüne kavuşmak olduğundan devletin mahkumlar üzerinde yapmayı planladığı bir sistemin klinik çalışmaları için kobay olmayı kabul eder. bu programı bitirdiğinde özgürlüğüne kavuşacaktır çünkü. fakat alex bu kabulün, hayatının hatası olacağını tahmin edemez. aylarca kendisine zorla aşırı şiddet içeren görüntüler seyrettirilir. bu şekilde şartlandırılarak şiddet içerikli bir şey düşündüğünde ve uygulamak istediğinde vücudu onu engelleyerek aciz düşürecektir. amaç tüm "suçlu"ları "zararsız" ve "hayırlı" birer vatandaşa dönüştürmektir.

alex özgürlüğüne kavuşmuş fakat savunmasız kalmıştır. kendisini koruyamamaktadır. eski arkadaşları ve zarar verdiği herkes onun bu halinden faydalanarak intikamlarını alırlar. daha fazla dayanamayan alex intihar eder ve devletin uyguladığı bu sistem çöker.
çünkü asıl mesele dışarıdadır.
devlet, suçlu gördüğü kişiyi eğitip bilinçlendirmek ve asayişi sağlamak yerine, onları birer makineye dönüştürmek istemiş fakat bu tam anlamıyla ters tepmiştir.

filmde alex tüm bu şiddet olaylarını beethoven'in dokuzuncu senfonisi eşliğinde icra etmektedir. yönetmen burada nazi almanyasına bir gönderme yapıyor. kullandığı görüntüler de bu yorumu destekliyor. yönetmenin bir sanat eseri fonunda şiddeti estetize etmesi elbette bazılarını zamanında fazlasıyla rahatsız etmiştir. film tarih ve yer belirtilmese de geleceğin ingiltere'sinde geçtiği tahmin ediliyor. ve dünyanın bugünkü haline baktığımızda yönetmenin ve tabi yazarın ileri görüşlülüğü net bir şekilde ortaya çıkıyor.

film 1993'e kadar türkiye'de yasaklı kalmıştır. hatta yönetmenin kendi isteğiyle ingiltere'de bile yasaklanmıştır. çünkü filmden sonra benzeri çeteler peydahlanmıştır ingiltere'de.

oyunculuklardan elbette bahsedeceğiz. başta malcolm mcdowell olmak üzere tüm performanslar neredeyse kusursuz. filmi buz gibi yapan ve insanla arasına mesafe koyduran da vahşi oyunculuklardır.

ayrıca yazar için de bir şeyler yazmadan olmaz. burgess'e doktorlar bu kitabı yazmadan önce 5.5 aylık ömrü kaldığını söylemiş. o da karısını geçindirebilmek için aklında sakladığı bu düşünceyi yazıya dökmüş ve romanı beş ayda bitirmiş. daha sonra yanlış teşhis olduğu anlaşılmış ama artık burgess edebiyatı sarsan bir yazar olarak çoktan yerini almış.

son olarak; her türlü sosyal çözümlemeye açık, görsel bir şölendir otomatik portakal. bir kılavuzdur. yeni dünyanın kasvetli geleceğinin alex'in kalın kirpikli o insanı korkutan bakışlarından yansımasıdır. ve hala güncelliğini sanki dün çekilmiş gibi korumaktadır.
türkçesi otomotik portakaldır. izlediğim andan itibaren hayatımda pek çok değişmiştir. gerçekten muhteşem bir başyapıttır. ölmeden önce mutlaka izlenmesi gerekir. şahsımca bu filmi izlemeyen insan yarım insandır. bu filmden haberi olmayan insan ise yaşamayan insandır.
Binlerce film izlememe rağmen beni en çok etkileyen film olmuştur. Çevremde ne kadar insan varsa bu filmin ortanın üzerinde gibi yorumları olmuştur ama beni bu kadar etkilemesinin sebebi benim gibi hümanist bir karaktere her insanın açık, eksik ve kötü bir yanının olduğunu, intikam duygusunu her insanın kötü olabileceğini öğretmiştir. Teşekkürler Kubrick.