bugün

entry'ler (150)

bülent ersoy un yeni klibi

bu klibi izledikten sonra bülent ersoy'a gotik demek yeterli olmayacaktır adeta "karanlıklar kraliçesi" diyebiliriz ayrıca klipte bu senenin modası olan baykuş da kullanılarak bu karanlık yönü vurgulanmıştır. klip boyunca şahlanan ata pek anlam veremediysem de finale doğru bülent ersoy'un "ammaaaaaaaaaaaaaaaan" diye etrafı inletmesiyle şahlanan atımız hızını alamayıp haykırışların da verdiği gazla bi anda kanatlanıp pegasus'a dönüşmüştür. eee sonuç ne peki dersek sanırım şarkının başında gizli bu: "suretime bakıp yanılmayın.." sanırım bülent ersoy bize bir şey anlatmaya çalışıyor.
http://www.izlesene.com/v...iyor-orjinal-klip/5338145

leyla ile mecnun

çocukken arı mayalı silgiyi yiyen sadece ben değilmişim yaşa ismail abim

musa eroğlu

onu çocukluğumdan beri müzik programlarında görür, sık sık ismini duyar, bağlama üstadı olduğunu bilirdim; fakat bir türlü can kulağıyla dinlemişliğim yokken bir gün ansızın çalmaya başlayan "yare söyleme" isimli türküsü yediğim şeyi boğazıma dizmiş, beni olduğum yere mıhlamıştı. böyle bir ses, böyle bir tını yok. bir kez daha anladım ki böylesi gam böylesi kahır başka bir kültürün müziğinde bulunamaz efendim.

seher yeli bizim ele gidersen
nazlı yare küstüğümü söyleme
ne hallara düştüğümü sorarsa
o yar beni sorarsa
bağrıma taş bastığımı ona söyleme
yare söyleme...

ağrılar baş tutar ahuzardayım
mansur gibi çekilmişim dardayım
gezer dolaşırım da
bilmem nerdeyim
deli deli estiğimi de söyleme...

belki bir gün çıkar gelir diyorlar,
gönül muradını da alır diyorlar,
seven sevdiğini bulur diyorlar,
umudumu kestiğimi ona söyleme...

hayat devam ediyor

tanıtımlarını gördüğümde; televizyoncuların yıllardır işlemekten bıkmadıkları konu olan doğu'da kadının yeri, töre vs. ile ilgili bir film olduğunu düşünmüş; diziyi diğerlerinden ayıran unsurun daha yüksek bir çekim kalitesine sahip olması sanmıştım. oysa yanılmışım.daha çok farklar varmış arada. bu kadar erken saatte yayınlanan bir dizide aile içinde yaşanan tüm pisliklerin burnumuzun dibine iğrenç bir şekilde sunulması ve bunların çocukların da izleyeceği düşüncesi beni çıldırtıyo. bir erişkin olarak 2 dakika tahammül edemediğim bu sahneleri bir çocuğun izlediğini düşünmek bile istemiyorum. evet bunlar acı gerçekler , yaşanan şeyler ve kapalı kapılar ardında kalmaması gereken şeyler ama bu şekilde aşabileceğimiz bir konu da değil.
temelde yer alan figür yine "kadın" ve artık özellikle son yıllarda yayınlanan tüm dizilerde kadınların tecavüze uğraması, kendi isteğiyle de bir erkekle beraber olsa bunun kötü bir şey olarak ekranlara yansıtılması, ailesi tarafından bu yüzden reddedilen, yaşadığı ilişkiler sonucunda çevresi tarafından dışlanan kadınların çilekeş hikayesini izlemek zaten bilinçaltımıza işlenen öğrenilmiş çaresizliğimizi perçinlemiyor da ne yapıyor? neden hep kadının bedeni üzerinden öyküler yumartlatılıp ısıtıp ısıtıp önümüze sunuluyor? kadının tüm bunlar karşısındaki acizliği bu acizliği yenme çabası belki de yenmesi artık bizlerin izlemek istemediği bir şey. çünkü artık bunların hala öyle kabul görüyor olsalar bile acizlik olarak beynimizde iyiden iyiye sokulmaya çalışılmasını istemiyoruz.istememliyiz.

biber tuzu

kırmızı biberin haşlanıp üstüne bir baskı konularak suyunun süzülmesinin ardından itinayla kabukları soyulan bu biberlerin et makinasında eğer elinizde bu mevcut değilse robotta çekilip güneşte kurututularak yapılması esasına dayanan bir sostur. güneşte kuruyan bu salça kıvamındaki şeye knorrun sucuk baharatından katılarak istenilen o geleneksel lezzet elde edilebilir. ve gerçekten bu sosla yapılan sahanda tereyağlı yumurta tadından yenmez.

havaciva

çocukken hastalandığımızda annemin sözü edilen ağaç köküne çeşitli baharatlar ve adını şuanda tam koyamadığım türlü çeşit şey katarak yaptığı ilaca verdiği isimdir. aklınıza gelebilecek en kötü kokon ilaçtan bile daha kötü kokusu olan, şuanda bile adını duyduğumda tüylerimi diken diken eden geçmişime dair hatırlamak istemediğim belki de tek şeydir.

leyla ile mecnun

kotlu adam nedir öyle? geçen bölümlerde 90ların koruyuculuğunu üstlenen bu adam, misyonun hakkını verircesine kot takımıyla ordan oraya koşturuyor ve "onlar"la ilgili demeçler verip duruyor; hızını alamıyor. ismail abinin o ani "ya bi dakka onlar dediğin kim senin" sorusu olmasa baya baya dinleniyo kendisi. zaten arda'nın fark ettiği üzre gerçekten hep aynı şeyleri tekrarlıyor; fakat içinde "onlar,sömürmek, hakim olmak , yok etmek" geçen sözcükler pek bi uyuşturur insanı.arda'nın ve ismail abinin tavırları neyseki son verdi bu ağır geyiğe. ya elindeki o atasözleri sözlüğüne ne demeli? bu tip daha çok güldürür.
(bkz: durun kot ceketli bir şeyler anlatıyor) cümlesi ansızın aklıma geldikçe gülüyorum.

a clockwork orange

hayatımın bazı dönemlerinde "otomatik portakal ne filmdi ama" sözlerini duyar dururdum otomatik portakal entelliği gibi bi şey vardı izlemeyeni izleyip anlamayanı sevmeyeni dövcek gibi bakan insanlar gördüm gel zaman git zaman aradan yıllar geçti ve ansızın elime geçen o meşhur filmi seyre koyuldum üstüne yapılacak çok yorum var elbet ama o kadar çok yorum yapılmış ki filmin altmetinleri okunmaya çalışılmış bıdı bıdı bilmişçe tavırlar takınılmış falan. ben böyle bi çaba içine girmekten ziyade filmin insanda bıraktığı sinirbozukluğundan söz etmek isterim ve "eden bulurmuş arkadaş" tarzında son derece düzmantık ve geleneksel cümleyi pat diye kurarak bu film hakkındaki en düz ifadeyi not düşmeyi borç bilirim.

öyle bir geçer zaman ki

offffffffffff murat bi ölemedi gitti ölemediği gibi saçları da çok pis olmuş bi de aylini öldürcek ya saçlı şey!!!!!! filmin başında duyduğum eden bulmuş yahu hissiyatı berrin'i görmemle kendini ani bi kedere ve kahır dolu dakikalara bıraktı. af çıktığını duymasaydı kesin o gece mutsuzluktan ölcekti bence. ah berrin ah sana bu kadar üzülceğimi tahmin etmezdim.. ayline gelince hala deniz yıldızı gördüğünde suratındaki o saadet dolu ifade hey gidim be aylin nasıl da güzel sevmişsin sen öyle dedirtti.. peki ya osman?? onun tembel olmasını hiç beklemezdim.. bence çok zeki ama çalışmıyor kategorisinden hehehe. mete'ye gelince almış yürümüş hacı ne diyelim inci çakmasıyla bi süre idare edebilir:)) cemile hatuna zenginliği pek yakıştıramadım fakirken daha güzelmiş sanki... bu haftalık bu kadar benden.

pelin çift

kendisini daha önce haber kanallarında görmüşlüğüm vardır; ancak güzelliğinin, asaletinin, zarifliğinin ve zekasının farkına ramazan ayı münasebetiyle sunduğu kutsal yolculuk adlı programda varmışımdır. şüphesiz ki onunla ilgili bu düşüncelerimin oluşmasında hocalara nokta atışı yaparcasına sorduğu akıllıca soruların etkisi büyüktür.klişelerden uzak olması, konuğunu dikkatle dinleyen ama gerçekten dinleyen ve konuyu çok güzel yerlere taşıyacak önemli sorular sorması güzel olduğu kadar akıllı da bu kız maşallah dedirtmiştir. ayrıca algıda seçicilik midir nedir sanki son günlerde 7/24 habertürkte görüyorum onu. sanki bütün programları o sunuyor. valla hep o sunsun hep onu göreyim istiyorum ekranlarda. methiyeler düzmek istiyorum kendisine.

ay gidiyor

girizgahtaki müzik hafiften kanınıza işlemeye başlar şarkının yapacaklarının habercisi gibidir bu..yaklaşık 1.40 dk.lık bu müzik sizi bi güzel kıvama getirir. sonra ahmet kaya'nın sesi duyulur "caanım heyy" demesiyle şöyle bi doğrulursunuz dikkat kesilirsiniz.. "kapkara büyürken geceler derinden canımı içimden alıp giden heyy" dediği an senindeki o tonlama içinizden bi şeyleri söküp alır.... "ay gidiyor güllerim kanıyor gün yüzünü dönüyor" "ay gidiyor günlerim yanıyor gül yüzün dönmüyor" sözlerindeki sanatı ve deruni ahengi keşfettiğinizde artık her şey için çok geç oluyor.. "sessizce büyürken avluda cehennem güneşi koluna takıp gelsen hey" sözleri çoktan ciğerinize işlemiş oluyor..iyi ki vardın ahmet kaya..

leyla ile mecnun

ismail abinin adada "gel gel batan geminin malları bunlar diye" satışa başlaması ve ardanın çok klişesin hiç komik değil kötü espiri diyip, ingiliz, fransız ve temeli işaret ederek onlar bile senden daha iyi espiri demesi, senaristin kendine bile ayar verdiğini göstermiştir daha nolsun.

leyla ile mecnun

yeni sezonun yayınlanan ikinci fragmanında ismail abinin halleri yardırmıştır yine.
(bkz: ben senin ağzından çıkanla kulağını döverim yemin ediyorum senin)
bir başka sahnede;
mecnun:6500km yol yüzdük ve sen kumdan kale mi yaptın abi?
ismail abi:heee
daha nolsunki?

bulaşık makinesini boşaltmak

en sinir bozucu hale geldiği durumsa, yıkanmış bulaşıkları annenin boşalttığını sanıp akşam yemeği sofrasını toplarken acayip güzel bi içhuzuruyla akıttığınız tabakları tam makinaya yerleştirecekken gerçekle yüzleşirsiniz. makinadaki tabaklar, bardaklar ışıl ışıl parlıyordur. o üç beş tabak için makinayı boşaltmak insana bir koyar ki. hayır böyle baya sağlam bi bulaşık çıkmış olsa içiniz yanmaz ama 3 5 tabak öyle arada kalmıştır ki ne oracıkta bırakabilirsiniz ne de makinaya yerleştirmek istersiniz.

yirkenyikilasica

türk kadınlarıyla bir alıp veremediği vardır efendim kendisinin.

behzat ç seni kalbime gömdüm

Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm; yazar Emrah Serbes'in Bir Ankara Polisiyesi;Son Hafriyat'tan uyarlandı. Senaryoda yine Emrah Serbes imzası var. Filminin yönetmeni Serdar Akar..Filmin afiş fotoğrafları Mehmet Turgut tarafından çekildi...Afiş tasarımını Arda Aktaş yapmış.
iyi güzelde "seni kalbime gömdüm" nedir la diye sormaktan alıkoyamıyor insan kendini. sonra düşünüyor.. emrah serbes'in kurduğu cümlelerle, yazdığı senaryoyla nasıl değişik nasıl güzel bi anlam kazanacak bu cümle kim bilir...merakla beklemekteyiz efendim.

ilhan karabacak

daha çok geçen sezonlarda yayınlanan benimle dans eder misin yarışmasındaki oryantal dansıyla tanınan müthiş yetenekli bir dansçı. türkiye'de gerçekleşen çok özel projelerde yer almış ve yurtdışında bir çok sahnede dansını sergilemiştir. en çok ses getirdiği projeyse dünyaca ünlü cirque du soleil'in zumanity adlı gösterisinde yer almasıydı. cirque du soleil'deki ilk ve tek türk dansçıdır kendisi. zumanity' deki karaktari ofelya ismiyle çağrılmasını istemiş. çünkü kendisini oryantal dansa ait hisseden ilhan karabacak yer aldığı bu projenin kendi yapmak istediği şeyin çok dışında olduğunun yapmak istediği şeyin oryantal dansla modern dansı, klasik baleyi birleştirmek olduğunu, bu anlamda çalışmalar yapmaya devam edeceğini söylemiş. ancak cirque du soleil'da yer almaktan son derece mutlu olduğunu belirtmiştir. bu karakterin neden ofelya ismiyle çağrılmasını istediğini de şöyle anlatıyor: "Arthur Rimbaud'u çok severim. Yaşamış olduğu ilişkiler ve ortaya çıkan şiirlerden çok etkilenmiş ve ilham almışımdır. Ofeya kitabında, Ofelya bir çiçek gibi açılır, nehirlerin üstünde kocaman güller gibi savrulur... Derken bu karaktere çok uyum sağladığını düşündüm bu ismin ve önerdim, kabul edildi."
ilhan karabacak kimdir diye kendisine yöneltilen soruya: "ilhan Karabacak, herşeyi kendi tırnakları ile kazıyarak, kimseden destek almadan, kendi küçük odasında kostüm, makyaj dizayn ederek yapan, dans ile ilgili hayalini gerçekleştiren bir Türktür" diye cevap veriyor.
"En büyük hayal anlaşılmak olabilirdi benim için" sözüyse nedense biraz içimi buruyor.

behzat ç

behzat:şişşşt ne lan bu haliniz? niye şaşırdın lan hayat oğlum işte hayat hayat daha neler gösterecek bize hadi kalk kalk.
akbaba: nereye abi?
behzat: teşhise.
akbaba: ne teşhisi ya?
behzat:kulağımızın arkasını teşhise! harunu da arayın o da gelsin lan. hadi..
(bkz: sikilmedik bi kulağımızın arkası kaldı)sözünü cuk diye cümle içinde kullanan behzat başkomser sana ne diyim ki iyisin çok iyisin.

ahmet mümtaz taylan

acayip karizmatik bulduğum bi oyuncu . leyla ile mecnun'dan sonra komik de bulmaya başlamıştım kendisini. gel gelelim geçen günlerde cnntürk'te burada laf çok programına konuk olduğunda sürekli geyirecekmiş gibi bir halde olması midesi ekşiyomuşçasına suratını buruşturması falan tuhaf hisler yarattı bende. sanki ahmet mümtaz taylan değil de tükanının önünde esnaf arkadaşıyla tavla oynarken çıraktan bir adet soda isteyen adam gibiydi sanki. *

korkunun üstüne yürüyorum

nazan öncel duruşunu bir kez daha tüm güzelliğiyle hatırlatan, karimasına karizma katmış demirden leblebi gibi bir şarkıdır.