bugün

1960 yapımı yeni dalga temsilcisi jean luc godard filmi. başrollerde jean seberg ve jean paul belmando var. new york herald tribune gazetesini satarken caddedeki hali, kısa saçlarıyla patricia rolündeki jean seberg sinema tarihinin unutulmaz rollerinden birinde.
yönetmenliğini jean luc godard'ın üstlendiği, senaryosu françois truffaut'ya ait, başrollerini jean paul belmondo ile jean seberg'in paylaştıkları, kült sinema başyapıtı. 1959 - 1960 yıllarında çekilen film , o yıllara baktığımızda ilk gösterime girdiği zaman muhtemelen tüm sinema endüstrisini yerinden zıplatmıştır diye düşünüyorum, ki hala da zıplatmaktadır tüm sinemayla ilgilenenleri.

--spoiler--

oyuncuların ve yönetmenin sanki boş günlerinde paris sokaklarında toplanarak zevk olsun diye vakit doldurmak amacıyla filmi çektikleri havası var. işte godard'ın filminin kalıcılığı da bu içtenlikten, doğallıktan kaynaklanıyor. zaten filmi izlerken arka planda gözüken birçok insanı (çekimler sırasında sokaktan geçenler, başka şeylerle ilgilenenler, vs.) kameraya bakarken görebiliyoruz, ki bu da godard'ın çekim yaptığı yerlere tamamen habersiz gittiği ve film setini adeta etraftaki insanları da içine alarak kurduğu izlenimi bırakıyor.

unutmamak gerekir ki film, dört dörtlük de bir senaryoya sahip. -paslanmak tozlanmaktan daha iyidir-, -kederle hiçlik arasında tercih yapmam gerekirse kederi seçerim- gibi aforizmaları ve en harikası da; hayattaki en büyük arzunuz nedir? sorusuna verilen -ölümsüz olmak, sonra da ölmek- şeklindeki cevabı ve şu anda hatırlayamadığım daha nice nefis, derin diyalogları içeren bir senaryo.

şunu da eklemeden edemeyeceğim ki, şu ana dek kısa saçın bir kadına bu kadar yakıştığına çok az tanık olmuştum. jean seberg gerçek anlamda çok ama çok güzel, şirin ve estetik bir görünüme sahip. onu izlerken büyülenmemek elde değil. belmondo ise, godard'ın ilginç dikkat dağıtma taktiğiyle film boyunca sigara dumanıyla gezen humphrey bogart takıntılı bir serseri olarak neredeyse filmin bütün sahnelerinde puro - sigara - şapka üçlüsünden oluşan aksesuarlarıyla görünmekte.
jean luc godard'ın harikalarından en güzeli. siyah beyaz, el kamerasıyla çekilmiş, diyalogların çok mühim bir yer kapladığı ve buna rağmen godard'ın oyuncuları doğaçlama yapmaya zorladığı* söylenen güzide bir film. aforizmalarla doludur. izleyin not alın durun sonra...
michel* karakterinin patricia ile caddede dolanırken ettiği bir kelam:
"Güzel olan bir kızın yanında uyanmaktır, yanında uyumak değil..."
--spoiler--
michel: siz amerikalılar aptalsınız. lafayette'e ve chevalier'e hayran kalıyorsunuz. oysa ki bunlar fransa'nın en aptal adamlarıdır...
--spoiler--
--spoiler--
Michel Poiccard: Frenleri kullanma; arabalar gitmek için yapılmıştır, durmak için degil!
--spoiler--
üç jean efsanesi.

(bkz: jean luc godard)
(bkz: jean seberg)
(bkz: jean paul belmondo)
- ne dedi?
- gerçekten iğrençsiniz, dedi.
- iğrenç ne demek?
benim için tamamen zaman kaybı olan film.bi kaç güzel söz gerçekçi havayla film yapılıyorsa çoğu amatör film şaheser olur.filmin tek artısı jean sebergin güzelliğini keşfetmiş olmam.*
godardın kendinden önceki sinema kurallarını sallamayıp tamammen serbest kulvarda yol aldığı filmdir.izleyenlerin büyük bir bölümü jean seberg in tatlılığına hayran kalmıştır.Atilla Dorsay film için şöyle demiştir: "işte belki de gerçek anlamda modern sinemanın başlangıcı... Doğallıkla, madalyonun öbür yüzü olarak, klasik sinemanın da bir anlamda ölümü... Yarattığı devrimle, neden olduğu tartışmalarla, açtığı kapılar ve yollarla, gerçekten de sinemayı farklı yönlere çeken, sinema tarihinin en etkili olmuş filmlerinden biri olduğu da söylenebilir."
filmde; başı yasalarla ve kötü adamlarla belaya girmiş bir adet erkek ile kadının hikayesi işleniyor. aşk, ihanet, trajedi..klasik sinema tripleri işte diyip geçecekken filmin olayı devreye girerek 'a-ha işte dur bakalım' diye rest çekiyor size..

godard, yönetmeni teknisyene çeviren bu klişe hikayelerden sinema anlatımını sorgulatan farklı bi stille çıkıp, bik bik eleştirilere savrulacak seyirciye; farkımı farketmedin ya artik farketsen de farketmez selamı çakmamış değil.

sinemacıların kullandığı manayla 'sıçrama' hadisesini açı ve montaj hatası olmaktan çıkarıp estetik bir öğe yapması, ona kaderinin bir oyunu değil. filmin finalinde başroldeki elemanın polisler tarafından vurulması atraksiyonunun zaman atlamasına uğraması da ibnelikten ziyade; godard'ın klasik sinemayı parçalayarak kendi analizini yaratması olarak nitelendirilebilinir-yor.

senaryosunu francois truffaut yazmışmış. jules et jim ile kıyaslanır mı..bilmiyorum.

ayrıca;
''benim filmlerimi kimse sonuna kadar izlemez"-godard
şehvet ile şirinliği aynı anda bünyesinde barındırabilen ve dahası, kısasaçlıkadınlarkulübü yıldızı bir kadın. entelektüel olma yolunda. amerikalı. adamı ipe götüren cinsten. yumuşacık: jean seberg. (yarı-serseri.)

karizmanın vücut bulmuş hali: kameraya bakmama karizması, sigara karizması, hatta yönetmeni bile siklememe karizma(sanki?)... fransız ve katil. ve entelektüel olmama yolunda: jean paul belmondo. (full-serseri.)

ışıklarıyla, kulesiyle, sokaklarıyla, kafeleriyle, aşklarıyla, aşıklarıyla, umutlarıyla ve sanatçılarıyla ünlü bir şehir: paris. (fena serseri sayılmaz.)

orijinal çevirisi nefes nefese'den daha şahane bir seçim olan serseri aşıklar; zeka dolu diyaloglarıyla sinema sanatı adına bir yıldız gibi parlarken; izleyeni serserilik yapmaya ve aşık olmaya teşvik ediyor. çok ayıp.

ve şimdi sabah kalkıp akbil basarak otobüse bin ve toplantıya gir. banka soymaktan başka çare bırakmadın bana hayat.
tüm zamanların en iyi filmlerinden biridir. yeni dalga'nın en önemli yönetmeni olan godard'ın da en iyi filmidir, gerçi bütün filmleri çok iyidir ama bu başkadır. yönetmenin amacı burada ana-akım sinemaya göz kırpmak ve onun gereksiz kurallarıyla oynamaktır. bu filmde gangster türünün kurallarını bozar, bunu yaparken ise bütün filmlerinde olduğu gibi yan türlerle donatır filmini, örneğin aşk türünü. klasik romantik aşık filminin kalıplarını da ters yüz eder mesela. aslında yaptığı düpedüz sinema anarşizmidir! kuşkusuz o tarihin en yaratıcı sanatçılarındandır, sinemanın en devrimci yönetmenidir! ve en bozucu filmlerden birini yapmıştır.
godard gibi bir dehanın eline jean seberg gibi bir yaratığı verirseniz işte böyle olur. yer yer kolaj stili çekimleri, orijinal diyalogları ve harika dış plan çekimleri ile şaheser film. jean paul belmondo' nun da hakkını yememek lazım. karaktere cuk diye oturuyor. sinemaya güzelleme gibi. çok sevdim yani. konusu ayrı güzel finali ayrı güzel. jean seberg ise apayrı güzel nouvelle vague manifestosu...

--spoiler--

new york herald tribuneee!!

--spoiler--
Serseri aşıklar sinemada bir devrim niteliği taşıyan belli başlı 5-6 filmden biridir. Diğer kültler gibi sinemaya çok temel şeyler sokmamasına rağmen artık "belli başlı kurallar" diye nitelendirilen şeylere bağlı kalmadan da güzel şeyler yapılabileceğini ve aslında sinema adlı daha bebekliğini yaşayan bir sanatta öyle pek de sıkı kurallar olmadığını vurgulayan bir yapıttır. Tabi ki Avrupa sinemasının üstünlüğü tekrar ele aldığı 20 yıllık dönemi başlatan filmdir. Godard Amerika adlı şeyle ilgili ne düşünüyorsa bu filmde bunları değişik bir uslupla dile getirmiştir.

http://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%80_bout_de_souffle
izlediğim en cool filmdir. ayrıca filmin Türkiye'de yayınlanan ismi ''serseri aşıklar'' bu filme en yakışan isimdir.
türkçeye serseri aşıklar diye çevrilmiş film. yönetmenliğini jean - luc godard müziklerini martial solal yapmıştır. sadece çiftin sokata yürüdüğü sahne bile insanı duygulandırır.

- bana bir sayı söyle.

+ 1

- a bout de souffle çıktı. hadi bakalım ne çıkacak.
elemanın söylediği gibi çok fazla şeyden korkuyoruz ve bu bizi çok şeyden mahrum bırakıyor. yarısı kadar cüretkar olabilseydim bu kadar keşkelerle dolu olmazdım.

fazla bir paralellik kurulamasa da yusuf atılgan'ın aylak adam kitabını anımsattı bana biraz. roman gibi bir film anlayacağınız.
izlediğim ilk Jean-Luc Godard filmi À bout de souffle.Ben genelde siyah-beyaz filmleri sevmem niyeyse bana boğucu gelirler ama bu filmi izlerken hiç boğulmadım sıkılmadım aksine izlerken keyif aldım zaman zaman gülümsedim ve Jean-Luc Godard'ın çekimlerini büyük bir keyiflie izledim.içerik olarak belki günümüz için sıradan gelebilir ama çekimler gerçekten çok başarılı yani tam benim sevdiğim tek plan çekimler filmde mevcut.Film baştan sona bir an bile sıkmıyor,sürükleyici,acaba şimdi ne olacak hissi uyandıran zaman zaman sadece diyaloglu sahneleri olmasına rağmen hem oyunculukların doğallığı hem de diyalogların keyifli olması o sahneleri bile sürükleyici kılıyor.Filmdeki oyunculuklar başarılı,özellikle Jean Seberg filmde o kadar tatlı ki gerçi filmin sonunda yaptığı hareketi de unutacak değilim.Sonuç olarak ben filmi beğendim,izlerken keyif aldım ve filmdeki çekimleri gerçekten beğendim.Sinemayla gerçekten yakından ilgilenen herkese tavsiye ederim.

7/10
50. yılını doldurmuş, fransız sinemasının mihenk taşlarından sayılan, tam anlamıyla gerçek bir sanat eseri.

michel ve patricia’nın sıradan ama farklı hayatlarının ekseninde anlatılmış aşk, suç, ihanet gibi kavramlar aslında her objede birer sembol haline geliyor. faulkner seven bir kız var filmde. düşünün. *
Yeni dalga meni dalga. Godard ismini iyi ki bi duydunuz oo sanat filmi oo cok guzel. Degil arkadas. Jean seberg istedigi kadar guzel olsun oyle sinir bi karakter yazmislar ki aman yarabbi. Halbuki bir (bkz: Vivre sa vie) oyle mi ? Lezzet damliyor resmen.
An itibariyle anımsadığım film. Sade karmaşadan uzak bir hikâyedir bir aşk hikayesi.
elbetteki paris sokaklarının o etkileyici atmosferi filmin en önemli detaylarından biri hatta belki başlıcasıdır.
"Mutsuzluk ile hiçlik arasında bir tercih yapacak olsam, hiçliği tercih ederim. Daha iyi değil, ama mutsuzluk taviz vermektir bir çeşit."
görsel
" Uykuya dalmak üzücü, çünkü insanları birbirinden ayırıyor. Beraber bile uyusanız, aslında yalnızsınız.. "

görsel
" Muhbirler ihbar eder, hırsızlar çalar, katiller öldürür, aşıklar sevişir. "

görsel