bugün

ikinci nesil (ç)aylak adam*
çaylaklıktan yazarlığa terfi etmiştir.
sözlüğe hoş gelmiştir...
(bkz: ulu manifesto)
(bkz: sözlük formatı) * *
1957-1958 Yunus Nadi Armağanı'nda ikincilik ödülünü alan yusuf atılgan klasiği. kısaca, anlamsızlaşan hayatında çıkışı sevgide arayan c'nin romanıdır.
en sevdiğim roman kahramanlarından birinden esinlenerek aldığı nick sebebi ile şimdiden takibe aldığım yeni yazar. hoşgelmiş.
yardım sever biri olduğunu anladım.duyarlılığın için sağol.
octavio paz 'ın da dediği gibi, "yalnız olduğunu bilen ve bir başkasını arayan tek varlık insandır. yalnızlık duygusu hem bir ceza hem bir arınmadır." yusuf atılgan 'ın 'tutunamayan'ı aylak adam c, silahlanmış duygular ülkesinde toplumun tüm beklentilerine karşın 'birey' olma çabası içinde olan 'kendinden'i arar. bu farkındalık hem acıdır onun için hem de ona paz 'ın dediği arınma hazzını yaşatır.

--spoiler--
c eli torbalılar diye tabir ettiği insanların arasında elinde torba olmayanın peşinden gitmek ister, ama karşılaştığı kimse ondan değildir. güler de ayşe de 'üç oda bir mutfak' yaşantısını benimsemiştir. ayşe 'de bir an o ışığı gördüğünü sanımıştır c, ama aradığının ayşe olmadığını kısa sürede anlamıştır. onun aradığı b 'dir, o da roman sonunda bir otobüsle onun hayatından çıkar. b, romandaki iki 'adako'ludan biridir. adako; ağaç dalı kompleksidir. nasıl dallar ağaçlardan bağımsızlaşmaya, uzaklaşmaya çalışırlarsa c 'ye göre ötekilerden farklı olanlar da aynen o şekilde toplumdan uzaklaşmaya çalışırlar. romanda bir de bu durumun tam karşıtı vardır; kuyara, yani kumda yatma rahatlığı. bu tarz insanlar kendi küçük dünyalarında, toplumun yönlendirmesiyle, kendilerinden habersiz yaşarlar, herkes gibi düşünüp, herkes gibi davranırlar. kollektif bir toplum bilincine sahiptirler. c de b ilk gruba dahildirler.
c, kentte "başıdolu" dolaşır. aylaklıkla avarelik bir değildir. c kesinlikle avare değildi, o 'aylak'tı. bunu kimseye anlatmaya çalışmazdı ama, çünkü "biliyordu, anlamazlardı."
--spoiler--
yusuf atılganın, bütün gün hiçbir amacı olmadan gezen, * insanları izleyen, bol parası olan ve de durmadan harcayan; aylak bir adamı anlattığı kitabıdır. yabancılaşmayı çok güzel anlatır. türk edebiyatı için çok önemli bir kitaptır.
--spoiler--
http://sidiklikontes.blog...m/2010/06/aylak-adam.html
--spoiler--
Türk edebiyatında yusuf atılgan'a önemli bir yer kazandıran ilginç, okunası, incelenesi, düşünülesi roman. yazıldığı dönemde edebiyatı sarmalamış köy gerçekliğinin dışına çıkmayı başarmış, yayımlandığında çok konuşulmuş, tartılışmış ödüllü bir romandır. hatta seçici kurul üyelerini birbirine düşürmüş, birinciliğe layık görülmüşken genel eğilimler nedeniyle ikincilik ödülü verilmişti hafıza nisyan ile malul değilse şimdi.

ayrıca seçtiği nick nedeniyle dikkat çekmiş sözlük yazarı, hoş gelmiştir.
babasının gölgesinden kurtulmaya çalışan, tüm kadınlarda bir parça zehra teyzesini arayan adam.
Aylak Adam / Yusuf Atılgan

1

"Mufassal kıssa başlarsın garip efsane söylersin"

Baki

Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. içimdeki sıkıntı eridi. ( Bu sıkıntı garsonun yüzündendi. Öyle sanıyordum. Paltomu tutarken yüzünü görmüştüm: Gülmekten değil sırıtmaktan kırışmış, gözleri, ne derler, sırnaşık mı, yok yılışıktı. Para versem eli elime yapışacaktı. Vermedim.) Çevreme ilgiyle baktım. Erkekler yeni tıraş olmuşlar, kadınlar yeni boyanmışlardı. Yüzleri tasasızdı. Caminin dirseğindeki bacakları kesik dilenci, soğuktan morarmış, çorapsız gazeteci çocuk bile öyleydiler. Sanki onu tanıyormuşum, görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere. Bu gece bencildim. Kendi kendime kızdım. Oysa onu bu caddeye pek seyrek gönderirdim: Binde bir, güzel bir filmi görsün diye. önlerde bir yere oturur, yanağı avcuna dayalı filmi seyreder, tam beni düşünmesini istediğim zaman beni düşünürdü. Film bitince eve yürüyerek dönerdi..
--spoiler--
varoluşçu temaları romanlarında-ki anayurt oteli de öyledir- çok başarılı şekilde işleyen yusuf atılgan bu romanında , karakterine isim vermekten ziyade onu toplumun içinde ve kendi dünyasında bir kimlik oluşturmaya davet eder. ressamlık da bu bağlamda oluş ve yaratıyı ifade etmesi bakımından isabetli bir göstergedir. aylaklık gündelik dildeki boşvermişlik değildir; fransızca kelime olan bohem'e tekabül ettiği dahi öne sürülebilir.
--spoiler--
"..sustu. konusmak luzumsuzdu. bundan sonra kimseye ondan bahsetmeyecekti. biliyordu anlamazlardi.." diyor..

(bkz: after the movies) * *
aşkı arayan adamın romanı. oğuz atay'ın tutunamayanlar'ından önce okunması şiddetle tavsiye edilir..
kitapta tutamak ile ilgili bir pasaj vardır ki, oğuz atay için tutunamayanlar ismini buradan aldığını düşündürtür. zaten ben buradayım'da yıldız ecevit vasıtasıyla yusuf atılgan'ın aylak adam'ının ve sabahattin ali'nin içimizdeki şeytan'ının oğuz atay için özel bir yeri olduğunu okuruz ki, bu düşüncelerimizdeki olasılık payı bir nebze daha artar.
başucu eseri, attığın her adımda kitap yapraklarının insan beyninde tek tek yer değiştirmesi arayaşın en çarpıcı anlatımlarından biri tek kelimeyle enfes.
istediğim nicki almama engel olmuş yazar.benden önce davranmış zira.canı saolsun.o nicki alması bile bir yakınlık kurmama neden olur valla.çünkü o roman öyle böyle bir roman değildir.o roman hayatın kendisidir.c benimdir,sensindir,o'dur.az ama öz yazmış bir büyük romancıdan çok büyük bir romandır aylak adam.
bu yazının yazıldığı dille yazılmış en önemli yazıtlardandır.yılda bir mutlaka okunmalıdır.
kesinlikle her yıl bir kez okunması gerektiğine inandığım bir yusuf atılgan şaheseri.
'aylak adam' gibi bi isme sahip olması beklentilerimi arttırmıştı, ama bu haliyle bile sadece biraz fazla uyuşuk bi adam aramıştım kitapta. alakası yokmuş, aylak adamın işi hepimizden çokmuş.

--spoiler--
iki saat sonra kalabalığın içinde, sinemadan bir dar sokağa çıkan sanki başka birisiydi. Düşünüyordu: "Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarlarını düşünen kişi değil. insanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar." Saatine baktı: Dört buçuğa beş vardı. "Eve gidip okusam." Durağa yürüdü. "Bunları kurtarmanın yolunu biliyorum. Kocaman sinemalar yapılmalı. Bir gün dünyada yaşayanların tümünü sokmalı bunlara. iyi bir film görsünler. Sokağa hep birden çıksınlar..." Kafasından geçene güldü. Duraktakiler dönüp baktılar. Kadının biri kaşlarını çattı. Sokakta kendi kendine sesli gülünemeyeceğini bilmeyen yoktu. "Ne adamlar be. Güldüysem güldüm, size ne?" Duramadı orda, yürüdü. Eve gitmeyecek. içindeki 'sinemadan çıkmış kişi' yi öldürdüler. Sağ kalan sıkıntılı, kızgın. Hep ölçülü-biçimli mi davranmak gerek? Kim demiş? Başkaları onu eve gidecek sanırken o gidip bir meyhanede içecek...

--spoiler--
keşke soyadı "alıngan" olsa dediğim yazardır, abidir, candır.
nasıl yazdın be adam.

----Sabahları geç kalkmaya alışmış bir insan, bir gece yatarken, "Yarın erken kalkmam gerek" diye düşünüp ertesi sabah istediği vakitte uyanınca nasıl şaşarsa o da saatine bakınca öyle şaştı. Dörde beş vardı.
varoluşçu yazarlarımızdan yusuf atılgan'ın kaleme aldığı başkarekter "c" nin varolma mücadelesini anlatan harika bir başucu kitabı.

ne mi arıyordu "c" ? bence bulmamayı.
"Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz" diyen adamdır aylak adam. şu ana kadar okuduklarım içinde türk edebiyatının en iyi eseridir..
okduktan sonra eskisinden farklı olduğunuzu hissetiren kitap.

"...yoksa her şey ben olmadığım zaman,benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?"
(bkz: yusuf atılgan)
yorgun adam.
"ben çoğu geceler içiyorum. şakağımdaki ağrıyı duymamak için, iştah açmak için falan diyorum ama değil, biliyorum. bir çeşit umutsuzluktan kurtulmak için. belki kendi kendimden. iki çeşit içen vardır. biri, benim gibi, kurtuluşu içkiden beklemenin utancıyla içer. bir de şu çevrendekilere bak. bunlar neden içiyorlar? toplum içinde yaşamanın baskısını, yükünü hafifletmek için. çekinmeden bağırmak, yüksek sesle gülmek için. dışarda bağırmak, kahkaha atmak yasaktır. sokakta hiç gülmemek için burada gülerler. böylesi az içer. ya ben? içiyorum da kurtulabiliyor muyum? belki yalnız baş ağrısından...."
der, yusuf atılgan ın kaleminden.
--spoiler--
sinemaya girdiğinde üstü başı ıslaktı. önce yüz numaraya girdi, çıktı. bir sigara içti. salon pek kalabalık değildi. paltosunu çıkarıp ortalarda bir koltuğa oturdu. gelenlerin çoğu kadın. bir de bir iki saatlik aylaklar, okul kaçakları... "şunların arasında sevilmeye değer birkaç kişi niye olmasın? tok karın iyimserliği mi yoksa?" başlama saati yaklaştıkça boş yerler doluyor. bir kadın yanındaki koltuğa doğru geldi. kadının yüzünde sanki koyu vişne bir ağızla romalı heykel burnundan başka bir şey yoktu. koyu vişne kıpırdadı:

-Sahibi var mı efendim?

orada duran paltosunu kucağına aldı. kadın oturdu. çantasının üstünde uzun tırnaklı uzun parmakları vardı. az sonra ışıklar sönünce kadın koltuğun ötesine doğru toplandı. bu çabuk kaçış onu yanındakinin bir yerine gerçekten değmiş gibi üzdü. içinde kıpkızıl bir öfke kabardı. "hay lanet olası. insem mi beynine?" kendini güç tuttu. bu öfke bir kırgınlık, bir başkalarına küsme duygusuyla karışıktı. seveceğini sandığı insanlar bunlar mıydı?
--spoiler--
güncel Önemli Başlıklar