bugün
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim14
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız10
- cumaya gidenlerin çok azalması16
- aleyna tilki'nin en seksi fotoğrafı8
- alınan en güzel iltifat11
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- türkiyede çok abartılan arabalar15
- futbolcu ismiyle nick almak10
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri14
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- vatandaşlık farkı alan otel15
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim8
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası28
- bik bik'in balona binmesi26
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- anın görüntüsü18
- kanınıza rengini verir misiniz11
- abır nerede sorunsalı8
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan15
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım28
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- integralin müfredettan kaldırılması15
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı35
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- kekeme olan biri doktor olurmu11
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz14
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel16
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- istanbul suriyenin başkentidir10
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
- pahalılıktan dolayı suriyeye dönen kadın8
- azerileri çok seviyorum ne yapmalıyım12
- genç kızlıktan teyzeliğe geçiş9
entry'ler (69)
her kız masum doğar da 5 yaşından sonra fettanlığı öğrenir. ee öğrense iyi olur zaten selahiyeti için.
şu saatlerde bodrumdan istanbula dönüş yolundadır kendileri.iyi yolculuklar dilediğimdir. özlenmiştir...
aşkın meyi.
kardeş türküler - turna
(bkz: mahlep şarabı)
mardindeki meşhur erdoba konağında içilesidir.
mardindeki meşhur erdoba konağında içilesidir.
terkettiğiniz şehir değildir aslında. yaşadıklarınızdır,size yaşatılanlardır. canınız yanar, suçunu terkettiğiniz o şehre atarsınız da-ya da öyle görmek işinizi kolaylaştırır- ama aslolan giderken o şehirde bıraktıklarınızdır.
belki bi sevgiliden gitmişsinizdir belki de kendinizden. kim bilir...
belki bi sevgiliden gitmişsinizdir belki de kendinizden. kim bilir...
el yazısıyla yazılmış, mürekkep kokulu mektuplar...*
sözlüğün dutluk zamanında sokakta sek sek oynayan küçük bi çocuk olmasından ötürü çok eski olmayıp; yeni bir yazar da değildir efenim kendileri. kişisel sebeplerden ötürü * nikini değiştirmiş, kendine temiz bi sayfa açmış kişidir. hayırlı olsundur.
sözlükleri halka tanıtmak gibi bir misyon edinmiş ve başarılı olmuş yüce kişidir kendileri. amacına da ulaşmıştır görünen o ki. sözlüğümüz çaylak dolup taşmıştır zira.
(bkz: 8 temmuz 2007 çaylak akını)
(bkz: teker teker gelin kardeşim)
(bkz: 8 temmuz 2007 çaylak akını)
(bkz: teker teker gelin kardeşim)
(bkz: heval)
ve son olarak bu gece, karpuzkabuğunu ünlüler kervanına dahil edecek olan kişidir kendileri.
gerçeklerle savaşırken, sevişmezken asla ve bunu beyan etmezken, sen bil diye geceye sözler fısıldadım... Sol yanımda duran, yaşımca koşturan daha bir coştu, geçti kendinden... "bu saçmasapanlıktan kurtar beni" dedim, "çünkü ben bunları kimseye anlatmadım... bil, yalnız sen bil, sadece sen sarıl ve asla darılma diye..."
bu masalın en orta yerinde, gerçeklikler ve efsunlu sözler indirdim gökten... yanıbaşıma aldım bir gece, uyudum... uykuyla karışık bir yolculuğa çıktım, yolda kaldım... bir tuzlu denizin kıyısından geçerken sonra bakakaldım dünyaya, saçları yosun kokan bir çocuk kucakladım, kimseye anlatmadım... bir sen bil diye...
yaz beni... adına engel deme... mani yok ki masallara ve çocuklar aç buna...
açlıklarını bastıracak üç elma da gökten düşmüyor ki sonunda..
bulanık sularda yüzdüm, boğuldum hatta uykuyla karışık bir zamanda... uyandığımda toz içindeydim, o denli susuzdu karmaşa, öyle ki, arınamadım ben de... kuru topraklara indir beni, tozu tenime yapışmayacak, gözlerime kaçmayacak uslu topraklara.
yalnız sen bil, sen duy, gör, anla diye...
bir tek sen eylemler sırala diye,
var ol diye nihayet, benim ol diye ben bunları kimseye anlatmadım. aklarıyla aydınlık ay gökte, bu şehirde, öğleden sonra.. ve ben bir masalın en orta yerinden bildiriyorum...
bu masalın en orta yerinde, gerçeklikler ve efsunlu sözler indirdim gökten... yanıbaşıma aldım bir gece, uyudum... uykuyla karışık bir yolculuğa çıktım, yolda kaldım... bir tuzlu denizin kıyısından geçerken sonra bakakaldım dünyaya, saçları yosun kokan bir çocuk kucakladım, kimseye anlatmadım... bir sen bil diye...
yaz beni... adına engel deme... mani yok ki masallara ve çocuklar aç buna...
açlıklarını bastıracak üç elma da gökten düşmüyor ki sonunda..
bulanık sularda yüzdüm, boğuldum hatta uykuyla karışık bir zamanda... uyandığımda toz içindeydim, o denli susuzdu karmaşa, öyle ki, arınamadım ben de... kuru topraklara indir beni, tozu tenime yapışmayacak, gözlerime kaçmayacak uslu topraklara.
yalnız sen bil, sen duy, gör, anla diye...
bir tek sen eylemler sırala diye,
var ol diye nihayet, benim ol diye ben bunları kimseye anlatmadım. aklarıyla aydınlık ay gökte, bu şehirde, öğleden sonra.. ve ben bir masalın en orta yerinden bildiriyorum...
diyarbakır büyükşehir belediyesi tarafından 30 mayıs-3 haziran tarihleri arasında gerçekleşecek olan etkinliktir.
festival programına göre;
31 mayısta, koma azadve suavi konserleriyle açılış yapılacak;
1 haziran cuma günü büyükşehir belediyesi tiyatro salonunda murathan mungan'ın söyleşisi ve imza günü yapılacaktır.
3 hazirandaki kapanış konserinde aynur dogan mor ve otesi ve ciwan hacosahne alacaktır.
belediye başkanı osman baydemir'in de söylediği gibi"söz sanatındır. sanatın dili barıştır, özgürlüktür, sevgidir..."
diyarbakırlı yurttaşlarımızın da asıl beklediği bu değil mi zaten?
baris, ozgurluk,sevgi...
edit: bu akşam yapılacak olan kapanış konserinde ciwan haco yasaklı olduğundan dolayı sahne alamayacak.
festival programına göre;
31 mayısta, koma azadve suavi konserleriyle açılış yapılacak;
1 haziran cuma günü büyükşehir belediyesi tiyatro salonunda murathan mungan'ın söyleşisi ve imza günü yapılacaktır.
3 hazirandaki kapanış konserinde aynur dogan mor ve otesi ve ciwan hacosahne alacaktır.
belediye başkanı osman baydemir'in de söylediği gibi"söz sanatındır. sanatın dili barıştır, özgürlüktür, sevgidir..."
diyarbakırlı yurttaşlarımızın da asıl beklediği bu değil mi zaten?
baris, ozgurluk,sevgi...
edit: bu akşam yapılacak olan kapanış konserinde ciwan haco yasaklı olduğundan dolayı sahne alamayacak.
çiğ olarak da yenilir. kahvesi lezizdir.
(bkz: kenger kahvesi)
(bkz: kenger kahvesi)
dosttur! en hasından. dostluğun anlamını kavramış "özel" insanlardan...
iyiki varsın.
iyiki varsın.
türkiye'de özgürlük, eşitlik ve insan hakları gibi -olması gereken- asli değerlerin varlığına dikkat çekerek görmezden gelinen gerçekleri inançla savunan yıldırım türker'in bugünki yazısıdır. önünde selam durulasıdır.
son paragrafta da kimseyi koruyup kolladığı yoktur. "genç siviller" adlı topluluğun basın açıklamasından alıntı yapıp ince bir ayar vermiştir zira. anlamayanların tekrar tekrar okuyup, idrak edip sonra yorum yapması gerekmektedir kanımca.
(bkz: ben bugün bunu gördüm)
son paragrafta da kimseyi koruyup kolladığı yoktur. "genç siviller" adlı topluluğun basın açıklamasından alıntı yapıp ince bir ayar vermiştir zira. anlamayanların tekrar tekrar okuyup, idrak edip sonra yorum yapması gerekmektedir kanımca.
(bkz: ben bugün bunu gördüm)
levoka.
Seçimler yaklaşırken önce sağın sonra solun birleştiği müjdeleriyle demokrasinin bu topraklarda bir kez daha büyük badireler atlatarak belini doğrultma yoluna girdiğine inanmamız, derin bir soluk almamız bekleniyor.
Buradaki güldürmeyen komik, memleketimizde ne demokrasiden
ne de sol partilerden bahsetmenin mümkün olduğu gerçeği.
Seçimlere hazırlanan güçler, çeşitli hesaplarla birbirlerinin dev bütçelerine konmaya çalışan siyasi partiler, aynı statüko çığırtkanlığını farklı lehçelerde sürdüren menfaat odakları. Gerektiğinde, ordunun tokmağını yer yemez güle oynaya aynı saçak altında buluşuvermelerine şaşmamak gerek. Alışageldiğimiz bir şey.
Dolayısıyla demokrasinin darbe almasından, toparlanma çabasından; kısacası demokrasi serüveninden söz etmek fuzuli. Demokrasiyle onlarca yıl önce randevulaşmış olmamıza rağmen vuslat henüz gerçekleşmiş değil. Bu tartışmalarla, bu itiş kakış üslubuyla da gerçekleşemeyeceği aşikâr.
Bu topraklarda şimdilik demokrasinin gelişmesi ve hazmedilmesinden değil, ancak çeşitli manevralarla 'Türkiye'ye özel' bir yapının oturtulması gayretlerinden söz edebiliriz.
Nitekim piyasadaki bütün sağ ve sol denen partilerin dilininin altından, Türk ordusunun farklı yapısından, halkçı ve devrim bekçisi özelliklerinden, bu gerçeğin Batı dünyası tarafından okunamamasından başka bir bakla çıkmıyor. Türk halkının alklıselim sahibi, Cumhuriyeti için canını vermeye hazır Atatürk evlatlarından oluşan bir benzersiz güç oluşu da cabası.
Bu, en kibar deyişiyle, palavraları bir yana bıraktığımızda karşımıza
çıkan birkaç konu var.
Seçim barajının kaldırılmasını isteyen, bunu temsiliyet sorununun çözümü için kaçınılmaz gören bir siyasi parti var mı, birleşmeye can atanlar arasında? iktidar partisi de, yüzde 45'i temsil edilmeyen seçmenin heder
olan oylarından nemalanmaktan vazgeçmeye yanaşıyor mu? Hayır.
Oysa Demokratik Toplum Partisi'nin bu seçimlerden de Meclis dışı çıkmasını sağlayabilmek için gerekeni topluca yapıyorlar.
Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) seçimlere yüzde 10 ülke barajını aşmak için bağımsız adaylarla gireceğini resmen açıklamasından sonra, Meclis'teki partiler bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasını öngören Anayasa değişikliğini 36'ya karşı 407 oyla kabul etti. Bu durumda özellikle okuma yazma bilmeyen seçmenler için pusulada bağımsız
adayı bulmak çok zor; siyasi partilerin görsel olarak tanınmasını sağlayacak amblemleri varken, bağımsız adaylar sadece adlarıyla yer alıyor.
Devletimizin basındaki güvence supaplarından Emin Çölaşan, bir yazısında gerekçeleri pek güzel aklıyordu: "DTP'yi Meclis'te istemeyen sistem de, elbette önlemini alıyor! Şimdi Diyarbakır bağımsız adaylarının isimleri çok sayıda parti ve öteki bağımsız adayların arasında kaynayıp gidecek. Güneydoğu'da okuma yazma oranı düşük. Nice DTP'li seçmen, büyük olasılıkla oy vereceği adayı onlarca isim arasında bulamayacak. (...) Sayı kabarınca, okur yazar olmayan seçmen damgayı nereye vuracağını şaşıracak. Anayasa değişikliği bu yüzden yapıldı!"
Çölaşan, DTP'nin Meclis'e 20'den fazla milletvekili sokup bir grup oluşturduğunda Kürtçülük yapıp 'baş ağrısı' olacağından dem vurarak bu değişikliği çok akıllıca buluyor.
Yüzde 10 barajıyla oyları gasp edilen 'okuma yazma oranı düşük', 'cahil' seçmenin seçmenliği böylece ilga edilmiş oluyor. Bu konuda kimsenin bir sıkıntısı yok. Geçenlerde oturduğum bir yerde 'şahlanma mitingleri'ne katılanlardan bir hanım yüksek sesle, konuşmayı bilmeyen, başı örtülü, cahil hödüklerin oyunun kendininkiyle eşit ağırlıkta sayılmasından duyduğu kaygıyı dile getiriyordu.
Bianet'e görüşlerini aktaran DTP'nin propagandadan sorumlu eşbaşkan yardımcısı Osman Özçelik, şöyle diyor: "Hesap, Kürt seçmenlerin yanlış veya geçersiz oy kullanmasını sağlamak. Somut bir bölücülük bu. Çünkü ayrımcılık, hatta ırkçılık.
Amacı, Kürtlerin parlamentoda temsilini engellemek. Kürtler inşaatta çalışır, askerlik yapar, vergi verir, domates toplar. Ama 'siyasette temsil edilmemeliler' yaklaşımı sürüyor." Hak vermemek mümkün mü?
Bu cumhuruz ve kurnazız diliyle demokrasi mangalında kül bırakmayanlara ne demeli?
Bu arada kadınların, rayına giren sahte demokrasi katarının sahte lokomotifi olarak düdük olduklarını görüyoruz. Kadının aksesuvar olarak bir kez daha, hem de en kıyıcı biçimde kullanıldığı bir dönemi müjdeliyor, şıklığıyla basından tam puan alan kadın milletvekili adayları.
Türkiyeli kadınların böylece toptan türban meselesine zincirlenerek temsil sorunlarının kirli bir şova dönüştürüldüğüne tanıklık ediyoruz.
Böylelikle bütün kadınların başı bağlanmış oluyor. Başları açık bağırdıkça burkadan ağır bir perdenin arkasında gölge oluyorlar.
Genç siviller
Yine de bu haftaya neşeli başlamalı. Nedenini bilmem. Ama galiba biraz neşeye, biraz mizaha ihtiyacımız var. Mizah, yıkıcıdır. Baktığını önce paramparça eder. Sonra parçaları ille de ayakta durabilecek şekilde bir araya getirir. Çarpıttığıyla kafamızda boş ve ışıklı bir oda yaratır. Bakmayı akıl edemediğimiz bir yerden bakar. Her şeyin aslı astarını mizahın aynasından görebiliriz. Başbakan'ın kendini kedi olarak çizdiler diye mahkemelere başvurduğu bir memlekette ise en çok ihtiyaç duyulandır mizah. Zekadır. Vicdandır. Analitik düşünebilme yetisidir.
Genç Siviller'i tanıyor musunuz? "Genç Siviller Rahatsız" logosunu görmüşlüğünüz var mı? O çok iyi bildiğimiz postal gibi duran bir spor ayakkabı teki. ihtiyacımız olan hafifliği, özgürlüğü simgeliyor.
Genç Siviller'in dünkü toplantı için hazırladığı çağrı metnini
ciddiyetle okuyalım:
"14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle Türkiye'de tek parti yönetimi son erdi ve çok partili hayata geçildi. işte o günden beri rahat yüzü görmedik. Halk meclisleri doldurdu, vatandaş Meclis'e giremedi, Reşolar Memolar memleketi yönetmeye kalktılar, her kafadan bir ses çıktı.
O tek doğru partiyi kendi başlarına bulabilmeleri için halkın önüne defalarca sandık kondu, şaşırtmaca için çok sayıda seçenek sunuldu. Ancak her defasında 'bu halkı boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya'
sözünü haklı çıkaran sonuçlar ortaya çıktı. Demokrasi bize beş beden büyük geldi. işte bu yüzden bizim şimdilik layığımız bir Tek Parti rejimidir.
Tek Parti kalsaydı, o parti de iktidara gelmesi meşru tek parti olan CHP olsaydı başımız ağırmaz, bu sıkıntıları, darbeleri, muhtıraları yaşamazdık, darbe mi olacak diye her gece boşuna gerilmezdik, istikrar olurdu, iş dünyası da önünü görürdü.
işte bu duygu ve düşünceler içinde 14 Mayıs'ın 47. yıldönümünde Saatler 57 yıl Geri Alınsın; Tek Parti Olsun, Temiz Olsun demek ve CHP'nin
tek partiye dönüş için hazırladığı anayasa değişiklik paketini (ekte) desteklemek için 13 Mayıs 2007 Pazar Günü saat.12.30'da Galatasaray Lisesi önünde toplanıyoruz. 'Halk için halka rağmen' diyen herkesi bekliyoruz."
Genç Siviller bir de Anayasa değişikliği önerisi hazırlamış. "Baykal'ın konuşmalarından niyet okuması yaptık ve buna göre CHP için bir Anayasa değişikliği paketi hazırladık" diye sunuyorlar:
"-Saltanat geri gelsin. Sezer'in oğlu cumhurbaşkanı olsun. 3 CHP
oyu 1 AKP oyunu götürsün. CHP'ye verilen oylar 5, AKP'ye verilen oylar yarım sayılsın. Anayasa Mahkemesi dağıtılsın, Kanadoğlu BAŞKADI ilan edilsin. Göbeğini kaşıyan adamların oy hakkı olmasın. Tespit için Bekir Coşkun yetkilendirilsin. Tandoğan ve Çağlayan mitingleri Halk Konsülü olsun, ayda bir toplansın. CHP seçimlere girsin. Kazanamazsa
seçimler tekrarlansın. Halk Cumhurbaşkanı'nı değil, Cumhurbaşkanı halkı seçsin."
Tıkandığından yakınılan sistemin işlerliğine kavuşması için birçoklarının düşündüğü, bu açıklıkla dile getiremediği, bundan ibaret değil midir?
yıldırım türker
Buradaki güldürmeyen komik, memleketimizde ne demokrasiden
ne de sol partilerden bahsetmenin mümkün olduğu gerçeği.
Seçimlere hazırlanan güçler, çeşitli hesaplarla birbirlerinin dev bütçelerine konmaya çalışan siyasi partiler, aynı statüko çığırtkanlığını farklı lehçelerde sürdüren menfaat odakları. Gerektiğinde, ordunun tokmağını yer yemez güle oynaya aynı saçak altında buluşuvermelerine şaşmamak gerek. Alışageldiğimiz bir şey.
Dolayısıyla demokrasinin darbe almasından, toparlanma çabasından; kısacası demokrasi serüveninden söz etmek fuzuli. Demokrasiyle onlarca yıl önce randevulaşmış olmamıza rağmen vuslat henüz gerçekleşmiş değil. Bu tartışmalarla, bu itiş kakış üslubuyla da gerçekleşemeyeceği aşikâr.
Bu topraklarda şimdilik demokrasinin gelişmesi ve hazmedilmesinden değil, ancak çeşitli manevralarla 'Türkiye'ye özel' bir yapının oturtulması gayretlerinden söz edebiliriz.
Nitekim piyasadaki bütün sağ ve sol denen partilerin dilininin altından, Türk ordusunun farklı yapısından, halkçı ve devrim bekçisi özelliklerinden, bu gerçeğin Batı dünyası tarafından okunamamasından başka bir bakla çıkmıyor. Türk halkının alklıselim sahibi, Cumhuriyeti için canını vermeye hazır Atatürk evlatlarından oluşan bir benzersiz güç oluşu da cabası.
Bu, en kibar deyişiyle, palavraları bir yana bıraktığımızda karşımıza
çıkan birkaç konu var.
Seçim barajının kaldırılmasını isteyen, bunu temsiliyet sorununun çözümü için kaçınılmaz gören bir siyasi parti var mı, birleşmeye can atanlar arasında? iktidar partisi de, yüzde 45'i temsil edilmeyen seçmenin heder
olan oylarından nemalanmaktan vazgeçmeye yanaşıyor mu? Hayır.
Oysa Demokratik Toplum Partisi'nin bu seçimlerden de Meclis dışı çıkmasını sağlayabilmek için gerekeni topluca yapıyorlar.
Demokratik Toplum Partisi'nin (DTP) seçimlere yüzde 10 ülke barajını aşmak için bağımsız adaylarla gireceğini resmen açıklamasından sonra, Meclis'teki partiler bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasını öngören Anayasa değişikliğini 36'ya karşı 407 oyla kabul etti. Bu durumda özellikle okuma yazma bilmeyen seçmenler için pusulada bağımsız
adayı bulmak çok zor; siyasi partilerin görsel olarak tanınmasını sağlayacak amblemleri varken, bağımsız adaylar sadece adlarıyla yer alıyor.
Devletimizin basındaki güvence supaplarından Emin Çölaşan, bir yazısında gerekçeleri pek güzel aklıyordu: "DTP'yi Meclis'te istemeyen sistem de, elbette önlemini alıyor! Şimdi Diyarbakır bağımsız adaylarının isimleri çok sayıda parti ve öteki bağımsız adayların arasında kaynayıp gidecek. Güneydoğu'da okuma yazma oranı düşük. Nice DTP'li seçmen, büyük olasılıkla oy vereceği adayı onlarca isim arasında bulamayacak. (...) Sayı kabarınca, okur yazar olmayan seçmen damgayı nereye vuracağını şaşıracak. Anayasa değişikliği bu yüzden yapıldı!"
Çölaşan, DTP'nin Meclis'e 20'den fazla milletvekili sokup bir grup oluşturduğunda Kürtçülük yapıp 'baş ağrısı' olacağından dem vurarak bu değişikliği çok akıllıca buluyor.
Yüzde 10 barajıyla oyları gasp edilen 'okuma yazma oranı düşük', 'cahil' seçmenin seçmenliği böylece ilga edilmiş oluyor. Bu konuda kimsenin bir sıkıntısı yok. Geçenlerde oturduğum bir yerde 'şahlanma mitingleri'ne katılanlardan bir hanım yüksek sesle, konuşmayı bilmeyen, başı örtülü, cahil hödüklerin oyunun kendininkiyle eşit ağırlıkta sayılmasından duyduğu kaygıyı dile getiriyordu.
Bianet'e görüşlerini aktaran DTP'nin propagandadan sorumlu eşbaşkan yardımcısı Osman Özçelik, şöyle diyor: "Hesap, Kürt seçmenlerin yanlış veya geçersiz oy kullanmasını sağlamak. Somut bir bölücülük bu. Çünkü ayrımcılık, hatta ırkçılık.
Amacı, Kürtlerin parlamentoda temsilini engellemek. Kürtler inşaatta çalışır, askerlik yapar, vergi verir, domates toplar. Ama 'siyasette temsil edilmemeliler' yaklaşımı sürüyor." Hak vermemek mümkün mü?
Bu cumhuruz ve kurnazız diliyle demokrasi mangalında kül bırakmayanlara ne demeli?
Bu arada kadınların, rayına giren sahte demokrasi katarının sahte lokomotifi olarak düdük olduklarını görüyoruz. Kadının aksesuvar olarak bir kez daha, hem de en kıyıcı biçimde kullanıldığı bir dönemi müjdeliyor, şıklığıyla basından tam puan alan kadın milletvekili adayları.
Türkiyeli kadınların böylece toptan türban meselesine zincirlenerek temsil sorunlarının kirli bir şova dönüştürüldüğüne tanıklık ediyoruz.
Böylelikle bütün kadınların başı bağlanmış oluyor. Başları açık bağırdıkça burkadan ağır bir perdenin arkasında gölge oluyorlar.
Genç siviller
Yine de bu haftaya neşeli başlamalı. Nedenini bilmem. Ama galiba biraz neşeye, biraz mizaha ihtiyacımız var. Mizah, yıkıcıdır. Baktığını önce paramparça eder. Sonra parçaları ille de ayakta durabilecek şekilde bir araya getirir. Çarpıttığıyla kafamızda boş ve ışıklı bir oda yaratır. Bakmayı akıl edemediğimiz bir yerden bakar. Her şeyin aslı astarını mizahın aynasından görebiliriz. Başbakan'ın kendini kedi olarak çizdiler diye mahkemelere başvurduğu bir memlekette ise en çok ihtiyaç duyulandır mizah. Zekadır. Vicdandır. Analitik düşünebilme yetisidir.
Genç Siviller'i tanıyor musunuz? "Genç Siviller Rahatsız" logosunu görmüşlüğünüz var mı? O çok iyi bildiğimiz postal gibi duran bir spor ayakkabı teki. ihtiyacımız olan hafifliği, özgürlüğü simgeliyor.
Genç Siviller'in dünkü toplantı için hazırladığı çağrı metnini
ciddiyetle okuyalım:
"14 Mayıs 1950'de yapılan seçimlerle Türkiye'de tek parti yönetimi son erdi ve çok partili hayata geçildi. işte o günden beri rahat yüzü görmedik. Halk meclisleri doldurdu, vatandaş Meclis'e giremedi, Reşolar Memolar memleketi yönetmeye kalktılar, her kafadan bir ses çıktı.
O tek doğru partiyi kendi başlarına bulabilmeleri için halkın önüne defalarca sandık kondu, şaşırtmaca için çok sayıda seçenek sunuldu. Ancak her defasında 'bu halkı boş bırakırsan ya davulcuya varır ya zurnacıya'
sözünü haklı çıkaran sonuçlar ortaya çıktı. Demokrasi bize beş beden büyük geldi. işte bu yüzden bizim şimdilik layığımız bir Tek Parti rejimidir.
Tek Parti kalsaydı, o parti de iktidara gelmesi meşru tek parti olan CHP olsaydı başımız ağırmaz, bu sıkıntıları, darbeleri, muhtıraları yaşamazdık, darbe mi olacak diye her gece boşuna gerilmezdik, istikrar olurdu, iş dünyası da önünü görürdü.
işte bu duygu ve düşünceler içinde 14 Mayıs'ın 47. yıldönümünde Saatler 57 yıl Geri Alınsın; Tek Parti Olsun, Temiz Olsun demek ve CHP'nin
tek partiye dönüş için hazırladığı anayasa değişiklik paketini (ekte) desteklemek için 13 Mayıs 2007 Pazar Günü saat.12.30'da Galatasaray Lisesi önünde toplanıyoruz. 'Halk için halka rağmen' diyen herkesi bekliyoruz."
Genç Siviller bir de Anayasa değişikliği önerisi hazırlamış. "Baykal'ın konuşmalarından niyet okuması yaptık ve buna göre CHP için bir Anayasa değişikliği paketi hazırladık" diye sunuyorlar:
"-Saltanat geri gelsin. Sezer'in oğlu cumhurbaşkanı olsun. 3 CHP
oyu 1 AKP oyunu götürsün. CHP'ye verilen oylar 5, AKP'ye verilen oylar yarım sayılsın. Anayasa Mahkemesi dağıtılsın, Kanadoğlu BAŞKADI ilan edilsin. Göbeğini kaşıyan adamların oy hakkı olmasın. Tespit için Bekir Coşkun yetkilendirilsin. Tandoğan ve Çağlayan mitingleri Halk Konsülü olsun, ayda bir toplansın. CHP seçimlere girsin. Kazanamazsa
seçimler tekrarlansın. Halk Cumhurbaşkanı'nı değil, Cumhurbaşkanı halkı seçsin."
Tıkandığından yakınılan sistemin işlerliğine kavuşması için birçoklarının düşündüğü, bu açıklıkla dile getiremediği, bundan ibaret değil midir?
yıldırım türker
diyarbakır da sur belediyesi tarafından 11-13 mayıs tarihleri arasında düzenlenecek olan etkinliktir. yunanistan'dan bir animasyon grubunun konuk olacağı şenliğe fransa, suriye, ırak ve isveç'ten de çocuk grupları katılacak. etkinlik tarihi diyarbakır surlarından ben u sen burcunda yapılacak.
oyun alanları olmayan ve oyun oynama imkanı yıllarca sağlanmayan(!) diyarbakırlı çocuklar için -ki ilk kez oyuncakla tanışacak olan çocukları düşünürsek- bu anlamıyla düzenlenen festivalin çok yararlı olacağı kanaatindeyim.
her yıl düzenlenmesi dileğiyle.
oyun alanları olmayan ve oyun oynama imkanı yıllarca sağlanmayan(!) diyarbakırlı çocuklar için -ki ilk kez oyuncakla tanışacak olan çocukları düşünürsek- bu anlamıyla düzenlenen festivalin çok yararlı olacağı kanaatindeyim.
her yıl düzenlenmesi dileğiyle.