bugün

bu kitabi okuyunca anladim ki neden dostoyevski sorunlu hayatinda cok basarili olmamis rahat yasamamis yasamak istememis bir adam.
cunku arayisi biterdi. o rahatta pesine dusecegi bir sey kalmazdi.

tespitlerle ilerliyor kitap. bu medeni dediginiz devrin insanlari daha cok kan dokuyor ve bundan zevk aliyor.

insan nabkordur. erdemsiz.
insana ne verirsen ver. istedigini yapmak ister.

ne kadar dogru. bilgiliyiz kulturluyuz diye bile insanlar bizi guzel gorsun istiyoruz. oysa gormuyorlar. biz kendimizi cok sey biliyoruz diye onlardan degerli goruyoruz. sonra ise onlar gibi umarsiz bos yasayan olmak istiyoruz.

hayaller kuruyor. hatta ask hayalleri ve onla tatmin oluyor.

kendinden guclu kaba saba bir subayla kavga istiyor. ne guzel anlatmis yav.

aslinda dostoyevski bu kitapta kendini anlatmis gibi dursada.
ulan cogumuz boyleyiz boylesiniz diyor.

evlilik hakkindaki fikirleride cok iyi dogru.

uzun uzun yazilirda okumayanlar icin yazmayalim simdi okusunlar icinde ne var merak edip.
çocuk yaşlarımda annemin götürdüğü, payidar tüfekçioğlu'nun sıkıcı bir performans sergilediği tiyatro oyunu. bilemiyorum, belki de güzeldi ama beni sarmadı. ondan sonra da tiyatroya gitmedim zaten.
insanları anarşistliğe özendiren eser. genç beyinler bu tür kitapları okuyup ondan sonra sokağa çıkıyorlar. kızlı, erkekli çadırlarda yaşıyorlar. yazık.
"Sizin ancak yarıya kadar getirmek yürekliliğini gösterdiğiniz şeyleri ben sonuna dek götürmekten başka bir şey yapmadım yaşamımda."
kitapdan bir alıntı.
Açık ara en sevdiğim dostoyevski eseridir.

Bir zamanlar rakı sofrasında konuştuğum bir arkadaşımın alkollüyken de okumamı önerdiği kitaptır. Henüz denemesem de tavsiyesi aklımın bir köşesinde durmakta, deneyeceğim bir gün.
"Ben yalnızca huysuz olmayı değil, hiçbir şey olmayı da beceremedim. ne huysuz, ters biri olabildim, ne iyi, ne aşağılık ne dürüst, ne kahraman, ne de bir böcek". kafka was -born- here so was sartre, nietzsche...
--spoiler--

Yine de size şunu söyleyeyim ki; benim gibi yeraltı adamlarının dizginlerini sıkı tutmak gerekir.
Çünkü kırk yıl yeraltında hiç sesimizi çıkarmadan otururuz da bir fırsatını bulup yeryüzüne çıkarsak bizim dırdırımızdan kimse kurtulamaz.

--spoiler--
görsel
-"baylar, yemin ederim ki, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; gerçek, tam manasıyla bir hastalık.
Üstat Dosdoyevski'nin Psikolojik Şaheseri.Ana karakterle Benim sosyal hayattaki Davranışlarım Aşırı uyumlu.Üstat dosdoyevski Her romanın da Adeta Beni ve fikirlerimi yazmaktadır.
"Ben, sizlerin yarım yamalak bıraktığı şeyleri sonuna kadar götürdüm. Sizler, korkaklığınıza "ölçülü davranış" kılıfını geçirip, onunla teselli buluyorsunuz. Şu halde, sizlerden daha gerçek bir hayat sürüyorum ben."

dostoyevski'nin 3 5 kere fırlatmak suretiyle yarım bıraktığım, devam etmekte zorlandığım, insanüstü eseri...
üstteki alıntı ise... biraz biraz kendimi bulduğum bulmak istediğim bir bölümüdür kitabın.
Oturduğum gibi bitirip kalktığım Dostoyevski eseridir. Okurken hissedebileceğiniz ciddi bir bunalım söz konusudur.
En büyük savaşı kendisiyle olan fyodor mihailoviç dostoyevski kitabıdır. Kutsal savaşı. 3 kez okudum her kitap arasında bir kez daha okunarak 10 a 20 ye tamamlanması gereken kitap. Girizgahta kendimi bulduğum eser.
--spoiler--
Ben hasta bir adamım üstelik karaciğerimde hasta.
--spoiler--
Kendisiyle hesaplaşmasında her daim cesur olmuş dostoyevski bu kitabında hem kumarbaz hem korkak hem silik bir karakterdir. Zaten böyle böyle doluyor patlayınca da ya dostoyevski oluyorsun ya da bukowski. Yeraltı edebiyatının kapılarının bu kitapla açılıp kapandığı eser. Kolay iş değil kendini böyle eğip bükmeden ego yapmadan yazmak.
"öyle ya, belki yalnızca mutluluğu sevmiyordur insan. belki aynı ölçüde acıyı da seviyordur? belki acı da mutluluk kadar çıkarınadır? ayrıca insan kimi zaman acıyı tutkuya varan bir sevgiyle arzular."
"Bırakmıyorlar, iyi olamıyorum."

Herkes okumamalı, hissedebileceklerin okuması gereken kitap.
Yer üstünde yazılmış en iyi eserlerden biridir. Aklı olan okur.
''Bütün bu yazdıklarımın tatsız bir etki yaratacağına da eminim, zira hepimiz yaşamla bağını az ya da çok kaybetmiş, kör topal idare eden insanlarız. Hatta yaşamdan öylesine kopuğuz ki, gerçek ''canlı hayata'' karşı adeta tiksinti duyuyor, bize hatırlatılmasına dahi katlanamıyoruz. Öyle bir hale gelmişiz ki, gerçek ''canlı hayat'' bize adeta bir iş, bir ödev gibi görünüyor, onu kitaptan öğrenmeyi yeğliyoruz.''

''Fakat insan hercai, bir dalda durmaz bir yaratıktır ve belki de satranç oyuncuları gibi gayeyi değil, gayeye giden yolu sever. Kim bilir (emin olamayız tabii) belki de insanların yeryüzünde ulaşmaya çalıştığı tek gaye, bu gayeye ulaşma yolundaki daimi çaba, başka bir deyişle hayatın ta kendisidir, yani iki kere iki dört cinsinden bir formül olan gaye değildir; zaten iki kere iki dört, hayat değildir baylar, ölümün başlangıcıdır... insan bütün ömrünün iki kere iki peşinde geçirir, bu uğurda denizler aşar, hayatını harcar, fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek şeyi kalmayacağını bilmektedir.''
Kitab 2 bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümü elinize kalem alıp çizerek okumazsanız pişman olur ; tekrar başa dönüp okumak zorunda kalırsınız. Tavsiye ederim.
(bkz: dostoyevski)
dostoyevski'nin varoşluk yıllarında topluma uzak kalarak onları eleştirdiği mükemmel kitap. hem uzak kalmış hem de yakından izlemiştir.
Yer altındayım biliyorum. Okuduğum her vicdan azabında, her suçlayıcı cümlede buluyorum kendimi. Sebepsiz ağlıyorum, konuşamıyorum, psikoterapiye olan ihtiyacım her geçen gün hızla artıyor.

--spoiler--
Gerçekten de acı çekmiş olabilirsiniz, ama acılarınıza hiç de saygı duymuyorsunuz. Samimisiniz, bununla beraber efendilik eksik sizde; gururunuz yüzünden ufacık bir şeyi mesele yapıp içinizdeki gerçeği ortaya çıkarıyor, değerini düşürüyorsunuz. Söylemek istediğiniz bir şeyler var, ama korkudan son sözlerinizi kekeleyip duruyorsunuz. Açık konuşacak kadar kararlı değilsiniz , utanmazca bir korkaklık var sizde. Anlayışınızla övünüyorsunuz, bir taraftan da tereddütler taşıyorsunuz; çünkü mantığınız çalıştığı halde yüreğiniz kötülükten kararmış. Şu var ki, kalbi temiz olmayanın anlayışı da olamaz. Hele o küstahlığınız, sırnaşmalarınız, kırıtmalarınız! Yalan, yalan, yalan...

Dostoyevski - Yeraltından Notlar

--spoiler--
--spoiler--

"insanlar yapıcıdır, yeni yollar açmayı sever, bu su götürmez bir gerçektir. Fakat neden acaba bir yandan da yıkmaya, her şeyi kaos haline getirmeye bayılır?"

“iki kere iki dört çekilmez bir şey. iki kere iki dört, bana sorarsanız, bir küstahlıktır. iki kere iki dört, ellerini böğrüne dayayarak yolumuzu kesen, sağa sola tükürük atan bir külhanbeyinin ta kendisidir. iki kere iki dördün yetkinliğine inanırım ama en çok övülmeye değer bir şey varsa, o da iki kere ikinin beş etmesidir.”

"ve görüyorsun ki alnımıza yazılanla kalbimize kazınan bir olmuyor."

--spoiler--
*
insana lüzumlu olan tek şey, onu nereye sürükleyeceği belli olmayan hür iradedir.
Dostoyevski nin en güzel eserlerinden biri ve piskolojiyi mükemmel hissettiriyor.
Mutlaka öğrencilere okutulmasi.
bir türlü ilk bölümünü bitirip, ikinci bölüme geçemedim. o derece derin bir kitaptır kendisi.
kitabın en sonunda altını çizdiğim cümleler :

"madem öyle, neden bazen içimiz içimize sığmaz, birtakım aptallıklar yapar, olmayacak istekler besleriz ?

işte bunun nedenini kendimiz de bilmeyiz. saçma sapan isteklerimiz yerine getirilmiş olsa bundan zarar görecek olan yine biziz.

şöyle deneme olsun diye , içimizden birine daha çok özgürlük verin, ellerindeki bağı çözüp yaşama alanını genişletin, üstündeki vesayeti kaldırın; bakın o zaman yeniden vesayet altına girmek için önce kendisi can atacaktır. "
kitabın başlarında kibirden bahsederken duvar-fare metaforunu kullanması ve yaptığı tasvir her aklıma geldiğinde yüzüme sert bir tokat gibi çarpar.

resmini bile çizdim. görmemek için çekmecede saklıyorum.
güncel Önemli Başlıklar