bugün

bu ülke 12 mart'ları, 12 eylül'leri, 28 şubat'ları gördü! ülkeyi zulme ve zorbalığa boğmadan önce her seferinde "bir bahane" buldular! 12 mart'ta "anayasa'nın emrettiği sosyal reformlar yapılmıyor" demagojisi idi bu bahane, 12 eylül'ün cellatları ise "sağa da sola da karşıyız" demagojisiyle yutturmuşlardı başlangıçta kendilerini. bazıları yuttular o zamanlar da bu zokaları. 12 mart'ta hikmet kıvılcımlı "ordu kılıcını attı" diye alkışla karşıladı yapılan darbeyi, aralarında tös ve dev-genç'in de bulunduğu ilerici kurum ve kuruluşlar başlangıçta destek bildirileri yayınladılar. akıllar başa geldiğinde iş işten geçmişti! şimdi "şeriat tehlikesi" diyorlar. fakat asıl dertleri, iktidardaki eski ayrıcalıklı konumlarını korumak. tapulu malları gibi gördükleri bu toplumun ve ülkenin kaderi üzerinde "cart curt" etme yetkilerini kaybetmemek!

evet, bugün türkiye'de büyüyen bir dinci gericilik tehlikesi var! ama sorayım: hangi dönemde, kimler sayesinde, nasıl palazlandı bu tehlike? 12 eylül cuntası ile 24 ocak kararları besleyip büyütmedi mı bunları? devrimci hareket ve işçi sınıfı hareketi başta olmak üzere ilerici toplumsal muhalefeti dizginsiz bir faşist terörle ezerek,şiddetle baştırarak, halkın ve sınıfın demokratik özgürlüklerini ortadan kaldırarak, öğrenci gençliği yök cenderesine alarak, 12 eylül anayasasına "evet" oyu vermeleri karşılığında tarikatlara faaliyet özgürlüğü ve çeşitli ayrıcalıklar tanıyarak bugün "dinci gericilik tehlikes var" diyenler açmadı mı bu gelişmenin önünü? tekelci burjuvazinin bütünü gibi “islamcı sermaye” denilen kesimlerin biti de 12 eylül zorbalığı eşliğinde uygulanan neoliberal sömürü ve soygun politikaları sayesinde kanlanmadı mı?

"şeriat tehlikesi-laikliğin korunması" işin ideolojik motifi. aynı zamanda asıl maksadı ve gerçek hedefleri gizleyen bir sis bombası.
'ne mutlu türküm diyene!' anlayışına karşı çıkan herkes türkiye cumhuriyeti'nin düşmanıdır ve öyle kalacaktır!
deniyor. bundan daha açık bir düşman tanımı olabilir mi? kürtler ve diğer azınlıklar başta olmak üzere kendisini ırkçı bir milli kimlik anlayısının dışında tanımlayan herkes buna göre "düşman"! "ben kürdüm" diyeni de bir kardeşlik çağrısı olarak "hepimiz hrant'ız, hepimiz ermeni'yiz" sloganını atan da, "ben herşeyden önce işçiyim, emekçiyim" diyerek sınıfsal kimliğini ön planda tutan da ve tabii "ben komünistim, devrimciyim, demokratım, ırkçılığa ve faşizme karşıyım" diyeni de buna göre "düşman".

türkiye sosyolojik olarak zaten derin bir kutuplaşma yaşıyordu. şimdi buna derin bir ideolojik-siyasal yarılma da eklendi!.. bir tarafta onmilyonların ne iş ne aş bulabildiği korkunç bir sefalet yaşanıyor, öbür tarafta "islamcı" geçinenleri de dahil küçük bir azınlık lüks ve sefahat içinde 'marka bir hayat' sürüyorlar. bugün islamcı örgütlerin bu denli güç toplamalarını kolaylaştıran zemin zaten bu zemin değil mi? siz, sermaye düzeninin sahipleri ve bekçi köpekleri olarak sömürüyü bu denli azgınlaştırıp yoğunlaştıracaksınız, yoksulluk ve sefalet bu denli alıp başını gidecek, işsizlik böylesine çığlıklaşacak, ımf'nin direktifleri doğrultusunda tarım çökertilecek, esnafın ve küçük işletmelerin beli kırılacak, rantiyeciler, hortumcular her gün yeni bir voli vuracaklar, "çıt" çıkaranın üzerine polisinizi salacaksınız, haklarını arayan işçinin, emekçinin, öğrencilerin üzerine gaz bombalarınız ve panzerlerinizle gideceksiniz, kürtlere karşı operasyon ve sopadan başka politikanız olmayacak… "serbest piyasa düzeni" dediğiniz bu bataklık her gün böyle çürümeye ve çürütmeye devam ederken kalkıp sivrisineklere karşı savaş açacaksınız!..

"islamcı" ve "laik" kanatlar olarak bunların arasındaki kavga, siyasi ve ekonomik rant kavgası!.. kullanılan diğer bütün slogan ve gerekçeler bunun bir kılıfı ve bahanesi sadece. aklıbaşında hiçbir işçi, hiçbir emekçi, hiçbir aydın, hiçbir demokrat, yurtsever veya inanç sahibi, bu oyuna altlık, bu gidişe ortak olmamalıdır...
türkiye 1980 yılından bu yana askeri darbeyle yönetilen bir ülkedir.

(bkz: darbenin sürekliliği prensibi)