bugün

taksim -beylikdüzü arası çalışan 145 t hattının bünyeme kattığı yegane tanımdır.
neredeyse her cumartesi son otobüse yetişip yerleşir kişi,yolcular artık tanıdık,kulaklıkta sırf bu an için
hazırlanmış deneyim eseri bir playlist.
geceyi en erken terketmenin ince ince koyması ile , tüm terketmişleri bir arada görmenin salakça hazzı arasında müzik başlar.
regret dinlemekle başlanır yolculuk,anethema kulaklarda tanımsız bir hastalık gibi yayılırken 45 dakika sürecek seyahatin
pasif depresyona geçiş anı gelmiştir.
şöyle bir kafamı kaldırsam, sağ çaprazdaki çocuğu tanıyorum,rastası eskimiş biraz diyebilirim kendime.
çünkü nedense hep benzer yüzler olur otobüste,taksimdeki tanımsız kalabalıktan sonra herkes kendi aleminin en önemli varlığı olarak
çok ciddi,depresifsever,yeterince gothik sürreal bir dünyada dolaşmaktadır. *
ve lakin yol epeyce uzundur.
bu uzun yol misali yolculukta kişi önce depresyona girer,
herşeyi sorgulamakla uykuya dalmak arasında bir gidiş geliş,
biraz yazı karalar
biraz kendinden geçer
kaçınılmaz son uyuyakalır.
ve her seferinde inmesi gereken durağı kaçırarak depresyondan acilen çıkar.
taksim-beylikdüzü arası çalışan 145t hattının bünyemden kör bıçakla söküp aldığı ama yinede birazını bana yıllar sonra acı çekmem için bıraktığı hüzündür.

o otobüs camının buğusuna yazdığımız baş harflerimiz, çizdiğimiz kalpler hala duruyor mu bilinmez ama bendeki izlerini silmek belki bir ömür sürecek çift katlı otobüsün bıraktığı hüznü.