bugün

bazen, kendi kendine aceba ben hangi taraftayım veya hangi tarafta olmak istiyorum gibi
soruları sormasına sebep olan çizgidir aynı zamanda. yani insan her ne kadar yalnız
kalırsa aslında o kadar kalabalıktır çevresi ve bununla birlikte ne kadar istemezse
kalabalığı veya yalnızlığı gelir hiç sormadan selamsız sabahsız bulur biner sırtına
ve izin bile istemeden taşırsın gittiğin yere kadar.
yalnız kalmak bir tercih meselesi iken, yalnızlık seçimlerimiz dahilinde değildir.
yalnızlık bir duygudur, kalabalıklar içinde de hissedilmesinin sebebi de budur. ne yaparsanız yapın geçmez. içten içe kemirir, yok olmaz yok eder.
yalnızlıkların sonu yalnız kalmadığınız zamanlar değil, depresyondur. yanınızda birilerinin olması yalnızlığınızı almaz çünkü, istemezsiniz onları.
Yalnızlığın besin kaynağı kesinlikle bir başkası, ya da başkalarıdır. Sosyal yalnızlığın, içimizde büyümeyen şımarık bir çocuk olduğunu söyleyebiliriz belki. Kurduğu oyunlara illaki arkadaş ya da arkadaşlar arayan... Sonra canı sıkıldığında oyunu bozma hakkını da elinde tutan...

Fakat ruhsal yalnızlık, acı, tatlı, iyi, kötü tüm yaşanmışlıklardan kendine bir kimlik yaratır. Büyür, olgunlaşır, sessizleşir. O büyümeyen şımarık çocuk kadar duymayız sesini, sadece hissederiz; anlatılmaz, paylaşılmaz, malum; "paylaşılsa yalnızlık olmaz"
yalnızlık yalnızlığı meslek edinmektir.

yalnız kalmak ise geçicidir.

(bkz: profesyonel yalnızlık)
yalnız kalınca insanın canı sıkılır. yanına arkadaş arar. çeşitli uğraşlar arar.
yalnızlık ise kalıcıdır. kahredicidir. yalnız insan yavaşça çürür ve yokolur.