bugün

ilk ve son kez yılmaz morgül den duyduğumuz ve kendisinin adeta yeni doğmuş bir bebek gibi hıçkıra hıçkıra ağlayarak dile getirdiği sorundur.
...diyordu yılmaz Morgül o zamanlar botokssuz suratıyla!

evet efendim, her konuda fraksiyonda ve cemiyette olduğu gibi, "musikiciler" içinde de iki yüzlüler vardır elbette... gerçi içinde değiliz o cemiyetin ama yılmaz Morgül abimiz öyle söylemişti (geçende de afrin'e katılmak istediğini söylemişti... senin pembe tezkeren yok muydu lan yılmaz?)

Bizim Minik Serçe namıyla maruf, eski akillerden bir söz yazarı, "beni kategorize etme" diyordu ya...

Sezen Aksu'nun şu ortalığa kim bilir kaç on yıl önce saldığı şarkısından söz ediyorum. Şarkı sözü olarak gerçekten çok kötüydü, bir şarkının ilk dizesi olarak, kim yazmış bilmiyorum ama, (acaba kendi kaleminden mi çıkmış?), ben şarkıcı olsam da bunu bestele çal söyle diye getirseler, getirenin kafasına fırlatırdım.

Ama, "laf olarak" güzel . "Beni kategorize etme". Beni, belli bir kategoriye yerleştirmeye, uydurmaya çalışma. Ev kadını, Osmanlı karı, feminist, fişmekan. Belki de anne, eş, sevgili, metres, flört, filan. Bana, ben olarak bak.

Kötü bir şarkı sözüydü ama, önemli bir yaraya "parmak basmıştı", bu memleketin çok eski bir hastalığına... Kategorize etmek saplantısı.

Neleri kategorize etmiyor ve etmiyordu ki necip Türk milleti? Esas çocuk. Kötü kadın. Fedakar anne. Apartman kapıcısı. Puro içen, robdöşambr giyen fabrikatör. Parkalı devrimci. Eli fileli emekli memur. Boynu fotoğraf makineli gazeteci. Silindir şapkalı politikacı... Yağmurluğunun yakası kalkık mit görevlisi.

Hepsi de kategorize, hepsi de karikatürize.

Müziğe de öyle yapıyor. TRT'yi yöneten aklını yitirmişlere sorarsanız, bir "Hafif Batı Müziği" vardır, bir "Batı Sanat Müziği", bir "Türk Hafif Müziği" vardır, bir "Türk Halk Müziği", bir de "Türk Sanat Musikisi".

Biri ötekinin alanına asla ve kat'a bulaşabilemez.

bunların isimleri de kendi aralarında değişken olabilemez. mesela Hafif Batı "Musikisi" denebilemez, ya da Türk Sanat "Müziği", olamaz. Çünkü, gavurun yaptığına "müzik" denir, bizimkine "musiki"... Hele bir de yanılıp alternatif müziğini çok sesli yazıp çalmaya kalkış. Ensende boza pişirirler!

Kimbilir kimin zamanında iyi kötü birer arpalık kapıp suyun başını tutmuş üç-beş fosil, seni denetimden geçirtmez, eserini çaldırtmaz, inim inim inletir. Çünkü, "onu kategorize etmeye" yan çizmişsindir. Bu da, Türkiye'de günahtır. Kategorize etmemek.

bu konuya nereden geldik?

ismi lazım değil, eski trt kadrosundan ve musiki cemiyetinden bir ses sanatçımızın röportajını gördüm, üçüncü sınıf tiraj sıkıntısı yaşayan bir gazetemizin ilavesinde...

"Türk müziği terkedildi" diyor. Artık klasik Batı müziği dinliyormuş üstat, Türk müziğinin bugünkü durumundan, geleceğinden hiç umutlu değilmiş. Haklıdır...

"Asırlar boyunca meydana gelmiş Osmanlı kültürü harap ediliyor" diyor. ilginç, hükümeti Osmanlı sevdalısı bilirdik, ayıp etmişler...

"Geleneklerine bizim kadar küfür edenini görmedim" diyor. Yerden göğe kadar haklıdır.

Ama bu ülkede o kadar çok şey harap ediliyor ki birader... Osmanlı müziği bundan nasibini almaktan kaçınabilir miydi? Köşkü konağı yalıyı yıkıp yerine beton domaltan hayvan, elbette Osmanlı müziğini de yıkacaktı. sen bakma bunların "Osmanlı aşkına", yarın bir şey olur bir anda Atatürk aşığı kesilirler.

mevzu bahis olan ses sanatçımız küsmüş efendim, şimdi bir yandan Batı müziği dinleyip bir yandan ebru, tesbih yapıyor. "Biraz Kül Biraz Duman falan derken ortalık küle dumana boğuldu" diyor. "Her müziğin bir ağırlığı vardır, bir müziğin güzel olması için polifoniye ihtiyacı yoktur, tek bir ses de güzeldir" diyor. Bu da doğru.

Tek sesli müziği yaratan kültürü tanıyıp hazmedersen, seversen, onun müziğini de seversin. De... "Yeşil Gözlerinden Muhabbet Kaptım" sakilliğini kastetmiyor inşallah, ya da "Şurası Göz Göze Geldiğimiz Yer" türünden paspallıkları...

entryi geçenler izlediğim bir hayli eski video ile bitirmek isterim naçizane;

yıl 1974! Bülent Ersoy, o zamanlar henüz erkek cinsinden ve de erkek kılığında çıkıyor sahneye, hatta pipisi bile olduğu dönem... Bebek Belediye Gazinosu'nda birkaç "gala" yapmış. Ağırdan giriyor, "Tuti-i Mucize Guyem" falan, millet tısss. ikinci bölümde göbek atmaya başlayınca seyirci coşuyor. Çünkü, ondan anlıyorlardı!

Çünkü, Osmanlı kültürü ölü, kendini yeniden üretemeyen bir kültürdü. Müziği de bu bütünün bir parçasıydı elbette. Artık nasıl bir Sinan çıkıp bir Selimiye yapamazsa, bir Hacı Arif Bey de gelip Suzinak makamından yeni, üstün, muhteşem bir beste üretemezdi. O zaman ne oluyordu? Meydan, hemen her sanat dalında olduğu gibi, ikinci sınıf eser yaratanlara kalıyordu, artık ortaya konulan, o eski ve görkemli Osmanlı müziğinin üçüncü, beşinci elden kopyalarıydı. O müziğe "şarkı sözlüğü" edecek Divan şiiri de üretilemediğine göre...

Sentez çabaları olmadı mı peki? Oldu. Hem de nasıl oldu... amına koydular "musikinin"!

yılmaz morgül'e de buradan kokulu öpücüklerimi yolluyorum efendim...