bugün

sonbaharın duygusallığını göremeyen ya da faydalanamayan bünyelerin yapacağı eylemdir.

öyledir ki...

sevmiyorum sonbaharı...kimse kızmasın, gücenmesin; sevmiyorum. iki tarafı ağaçlıklı bir yolda yürürken sararmış yaprakların dökülmesi, uçuşması etkilemiyor beni. o yapraklara bakıp hayal kurmuyorum. birinden ayrıldığımda da sonbahara bakıp hayal kuramıyorum.

sabah uyandığımda duyduğum kuş cıvıltıları gibisi yok, yapraklar sararmış dahi olsa, hava güzel,güneşli. üstüme bir hırka alsam yeter. evden çıkıyorum ki,hırkaya bile gerek yok. amma terliyorum. terledikçe etrafımda mutlu çiftleri görüyorum. ah çekiyorum. bazı ağaç altlarında oturan mutlu çiftleri görüyorum bu sefer de. yine ah çekerken, burnuma toz kaçıyor; hani sonbahar ya... ondan!

çok terlemişim, hava da esmeye başlamış. ter üstümde kuruyor. hırkamı üstüme alıyorum ama fayda etmiyor, rüzgar üşütüyor. sırtım yapış yapış... bir de o halde belediye otobüsüne binmek zorundayım. terliyim, pis görünüyorum ya, bu sefer de otobüsteki mutlu çiftler bana aşağılayıcı bakışlar atıyor. ah çekmiyorum; ayakta durduğum yerden uzanıp camı açıyorum. hani sonbahar,hava da rüzgarlı ya, arkadan kızın biri "aşkım ne çok esti ya" diyor ve sevgilisi bana "kardeşim camı kapatır mısın, çok esti". ah da çekmiyorum, pof da çekmiyorum bana da esiyor, iniyorum otobüsten. hava dengesiz, hani sonbahar ya... bir anda etrafı kaplayan karabulutlar rüzgara eşlik ediyor.

belli ki, havanın durumunu önceden kestirenler var... ya da sonbaharın kalleşliğini bilenler. ellerinde şemsiyeyle dolaşan insanlar onlar. meydanda banklarda simit yiyenler, deniz kenarını seyredenler var. ama hiç biri tek değil.
çift bunlar çift. rüzgar bile etkilemiyor onları ve ben bunları düşünürken ani bir yağmur bastırıyor. şemsiyesizim, sırtımda kuruyan ter bu sefer yerini yağmurun ıslaklığına bırakıyor. koşuyor da koşuyorum. şemsiyesini ortak kullananlara, bir montu ortak kullananlara kızıyorum koşarken, ıslanmıyor onlar.

eve ulaşıyorum, ev sıcak ama ben çok koşmuşum. bir hapşırık krizi, ani baş ağrısı saplanması, öksürük ve burun akması...

sonbahar mı? aşk mı? hadi lan ordan!
yaz okulumun son günlerini yaşıyorum. stajıydı, okuluydu, sınavıydı sıkıntı dolu bir seneyi atlatıyorum. insanlıktan çıkılan koca bir seneyi.

artık zaman gün sayma zamanı. takvimler ağustos'un on beşine vurduğu zaman sevgili okulum beni azad edecek ve evime kavuşacağım. kavuşmakla bitecek mi ama? bitmez o günler hiç. takvim ağustos'un on beşine yani yaz okulunun son gününe vurup son sınavıma girdiğim gibi memleketime kaçarım herkes gibi.

ayların verdiği özlemle anaya babaya kardeşe sarılırım. hep birlikte yapılan ilk kahvaltıda malum soru gelir: "sizin okul ne zaman açılıyor? ". e yuh artık. daha ağustos'un on altısındayız; okulun açılmasına kaba taslak beş hafta var ve soru bünyede soğuk duş etkisi yaratır.

bu soru bende neden mi bu kadar pis bir etki bırakıyor? çünkü o soruyu duymamla birlikte beş hafta sonra okulların açılacağını biliyor olmam kafamda bir endişe uyandırıyor. koskoca , stres dolu bir seneyi hatırlıyorum; yaşayacağım o bir seneyi. işte stresin de başlangıcı o zıçtımının sonbaharında.

haydi unutayım, keyfini çıkarayım diyorum o beş haftanın, ama bir boka yaramıyor. beş hafta dört hafta oluyor; dört hafta üç hafta oluyor. bu böyle gidiyor ve endişe duya duya sonbahara geliyorum. yine okul telaşı, ders seçmeler, ıvır zıvır... beş hafta zaten bok gibi... üstüne bilmemkaç bok gibi hafta. tastes like shit. o ne lan öyle?

son sonbaharı istiyorum ben. bu da olmadı; ölüm kokusu aldım. kim ne derse desin sevmiyorum işte bu sonbaharı; yılın elli iki haftasına yayılıyor çünkü stresi. takvimden silsem bile olmaz hayatından çıkaramadıktan sonra. iyisi mi ben sonbaharın hayatından çıkayım.
yazın etkisinde kalan ve yazın verdiği enerjiyi üstünden atamayan bünyelerin yaptığıdır.
sonbahar kışın habercisidir ve insanı karamsarlığa sürükler.