bugün

yaşanan en dramatik olaylar listesinde ilk binde yer alan eylem. ilk bin diyorum bak, o kadar önemli yani.

entryme başlamadan önce, bu anımızı bana hatırlatan arkadaşıma sıpeyşıl teşekkür ediyorum. seni hınzır.

mahallede boş boş oturduğumuz sıcak yaz günlerinden birinde, arkadaşımdan gelen telefonla irkildim. ne alaka lan irkilme? demeyin. direk telefon geldi arkadaşımdan, aramadı. nasıl oldu? şöyle oldu.

can sıkıntısını da yanıma alıp arkadaşımın eve gittim. annesi kapıyı açtı, arkadaşım odasında telefonla konuşuyomuş. odasının kapısını açtığım anda göğüs kafesimde bir sony ericsson buluverdim. telefonda konuştuğu kişiye fazlasıyla sinirlenmiş, tam telefonu kapıya fırlattığı anda ben açıyorum kapıyı. çaaaaaaaaaaat!

neyse oturduk anlattı, sevgilisine sinirlenmiş. sevgilisi, arkadaşımın en sinir olduğu erkek grubuyla ve bikaç kız arkadaşıyla birlikte konsere gidecekmiş, arkadaşım izin vermemiş, olay büyümüş.

"ooolm madem öyle yürü biz de gidelim konsere haber vermeden, için rahat olur uzaktan uzaktan bakarsın neler yapçaklar, abartırlarsa müdahale de ederiz yaaani, bu günler için arkadaşız la." falan filan ikna ettim bunu bastık gittik konsere.

konser şehirden bi saat uzakta olan deniz kıyısı bi ilçede. son minibüsler gece on iki buçukta. konser de muhtemelen on iki gibi bitecek, o yüzden sıkıntı yok diye düşünüyoruz...

konser başlamak üzereyken arkadaşın sevgilisinin takıldığı grubu gördük ve yaklaşık otuz metre uzaklarına kurulduk. hem onları rahatça görebilecektik hem de konserin tadını çıkaracaktık.

fakat arkadaşın sevgilisinin gruptan bi çocukla el ele tutuştuğunu gördüğümüz anda her şey değişti. ayakta durmuş öylece bekliyordum, ya arkadaşım koşup uçan kafa, tekme, yumruk, göbek ve türevlerinden birisini atacaktı, ya da "sikerler böyle işi, eden bulur, yürü gidelim amına koyim." diyecekti. iki durumda da sonuna kadar arkasında olurdum ve o ikincisini seçti.

uzun bir gece olacağı belliydi...

cebimizde birahaneye girip, muhabbetimize yetecek kadar içecek paramız olmadığımızdan ilk bulduğumuz tekel bayiine girdik, sonra da ilk bulduğumuz işçisiz inşaata. sahilde içmek bizim de aklımıza geldi, fakat sahil şeridi konser dinleyicileriyle dolduğundan böyle bi yolu seçtik.

açtık biralarımızı, o anlattı ben dinledim, ben yorum yaptım o onayladı, o anlattı ben dinledim... kafalar güzelleşmeye, etraf boş bira şişeleriyle dolmaya başladı. son biralarımızla birlikte muhabbeti de yavaştan sonlandırıp, boşları topladık, depozitosunu aldık, ara sokaklarda yürümeye başladık.

"böyle işte yetkili." dedi, sustum. sonra bir sessizlik oldu ve birbirimize baktık. kafamızdan aynı düşünce geçiyordu. "konser sesi yok, saat kaç?" ve koşmaya başladık, koştuk, koştuk, koştuk... oradaydı, elli metre filan ilerimizde hareket eden minibüs son minibüstü. minibüs, konserden eve dönen son dinleyicilerle tıklım tıklım dolmuştu ve bize yer olmadığını daha minibüsle aramızda on metre varken fark ettik ve durduk.

minibüs parasını ayırdık, kalan para ve depozitolardan aldığımız parayla bir sabahçı kahvesinde sabaha kadar çay eşliğinde tavla oynadık. ve o geceyi "hayatımda en çok eğlendiğim geceler" listesine soksak emin olun ilk beşe girer.

ve biliyo musunuz dostlarım eğer o minibüse yetişseydik arkadaşım eve gidip belki sabaha kadar uyuyamayacaktı, belki aylarca yas tutacaktı. ama yaşadığı olayın etkisini bir iki günde atlattı.

yetkiliservis olarak o gün şunu anladım; bazen son minibüsleri bilerek kaçırmak gerek. gerçek anlamda minibüs olmayabilir bu, her hangi bi şeyde son şansınız vardır, siktir edin gitsin. bir şansın kaçması daha güzel bi şeye vesile olabiliyormuş. neyse...

not: la entryyi girmeden önce okudum da yazarken fena kaptırmışım kendimi aga, güzel başlar gibi olmuş, biraz duygusalımsı bitmiş. garip olmuş. neyse okuyun işte, öptüm.
koşarak tamamlanan eylemdir. zamanında hacettepe üniversitesi spor bilimleri 22:45 hacettepe-beytepe otobüsüne yetişmek için koşan yurt mağdurlarından çok usain bolt'lar çıkarırdı da o zaman ki trend amerikan futboluydu. *