bugün

bana bi'yol verin sevgi kelebekleri, hem oynatmaya az kaldı, doktorum nerde!?

gönül mevzuları ve onunla ilgili her şey, artık ilişki adı altında değil de, her iki tarafın belirli aralıklarla yaptığı meydan savaşlarına dönüştüğü için, bir süre sonra da kaçınılmaz oluyor işgal etmek ve toplanılan ganimetleri bir başka savaşta kullanmak üzere harcamak, harcatmak.

her savaşta aynı kelimeler, hücuma yönelik seni seviyorumlar, sensiz yapamamlar, sen aslında çok iyi birisin fabrikasından çıkan savunma sanayiinin en kalender örnekleri bile her daim elimizin altında, kendimizi güvende hissetmemiz için tasarlanmış adeta. en ufak bir selamı hoşlanıyora getirip, iki buluşmadan sonra "seninle her şeye varım ben" cümlesini de işgal edeceğimiz topraklara savurduktan sonra, başlıyoruz sıcak kalplere inme politikasına. yalnız karşı tarafın da hazırlıklı olduğunu unutmamak gerek canlar, en baştan beri biliyor o da eninde sonunda böyle bir iç kargaşanın yaşanıp, uluslararası hayal kırıklıklarına yol açacağını ama yine de bu kötü gidişe bi'dur demiyor kimse. çayımız, çekirdeğimiz yanımızda heyecanla izliyoruz sonunda ne olacağını.

aynı son daha önce milyonlarca kişi tarafından yazılıp, şahane bir performansla izleyicilerinin karşısına çıktıysa da, heyecanla bu ne olduğu hala anlaşılmayan sonu görmekten bıkmamış malum kitle. hatta bununla yetinmeyip, kendileri de gönüllü olarak katılmış savaşa. yarısından çoğu hayati organlarından birini kaybedip paşa paşa evlerine dönerken(burada fesatlaşmak yok, kırarım kafanızı), geri kalanı ya buharlaşıp uçmuş ya da tribal mahkeme salonlarında bir sonraki savaşın başlama saatini beklemişler.

ama ama, işgaller de sevdaya dahil, çünkü savaşanlar hala sevgili değil mi? yoksa bu başka türlü müydü lan?
bayrağı dikmeden fethetmiş sayılmazsın.