bugün

bir cümle. belki bir şarkı, belki bir şiir... ne olduğunu, nereye ait olduğunu bilmediğim bir cümle.

bana ait olmayan, başka bir kalpten geçmiş, başka bir dilden düşmüş, başka parmakların yazmış olduğu cümlerin, benim kalbimi anlatıyor olması garip hissettiriyor çoğu zaman. benim de cümlelerim birilerinin kalbini anlatıyor, biliyorum.

mutlu etmiyor ama..

mutlu etmiyor birilerinin kalbinden geçenleri yazabilmem. hoş, yazamıyorum ya günlerdir...

yazamıyorum; çünkü sen, artık hiç olmadığın gibi yoksun.
tam olarak sebebi bu.

biliyor musun? senin olmayan varlığındı benim kelimelerimi şekillendiren. kabul etmek istemeyişim belki en çok bu yüzdendi. varlığını kabul etmek, yokluğunu kabul etmekti ve yokluğunu kabullenmek; buna boyun eğmek demekti. boyun eğmek, zayıf olmak demekti ki; bu, tüm yeteneğimi alıp götürebilecek bir şeydi. sonrasında ise tüm kelimelerimi kaybetmek demekti... ve işte sahne!! al işte... kaybettim.

hiç gelmediğin gibi gittin benden. hiç tutmadığın gibi bıraktın ellerimi ve sen, artık hiç olmadığın gibi yoksun.

dağılan tüm bu kağıtlar, yazdıklarım, yazamadıklarım, vazgeçtiklerim, çok sevdiklerim, nefret ettiklerim .. yani hepsi.. yani işte tüm bu kalabalık; senin yokluğun. sen, artık hiç olmadığın gibi yoksun.

yoksun işte bak, duvarlara çarpıyor sesim. ığrenç bir sıvı gibi akıyor ellerimden yokluğun. vıcık vıcık bir lanet gibi sıvanıyor bedenime. bi yıkansam çıkacak üzerimden. bir girebilsem o suya.
kuduz köpekler gibi yaptı beni yokluğun, korkuyorum sulardan. titriyor tüm bedenim baştan aşağı, ölümlerden ölüm kesiliyorum, inliyorum yokluğunda.. uluyorum sen diye!! sorma "neden" diye...

ve benim ilacım, ve benim tedavim yok, ve yakın ölümüm kalbim kadar.
ve senin zamanın, ve senin günahın yok, ve uzak varlığın kalbin kadar.

çünkü sen, artık hiç olmadığın gibi yoksun bende