bugün

budizmin temelinin siddharta'ya tapmak ve acı çekmek olduğu zanneden insanların beyanatıdır.

rabıta falan bilmiyorum ama budizm ile hinduizm'i karıştırmasak daha iyi olur.
bir takım sidikli kafirin cumartesi eğlencesidir.

sıfır bilgi, sıfır görgü ve sonuç...
rabıtanın yalnızca nakşibendilikte olduğunu sanan kişinin benzetmesi, ruhun arınması ve fiziksel olarak yapılanların benzemesi dışında pek bir alakası yoktur.
rabıta-i mevt.
vehhabi kafasıyla anlaşılamayacak kadar ince bir konu... öncelikle: (bkz: #16548999)

evet, bu bir meydan okumadır. velev ki, noktasna varıncaya kadar hepsi hint'ten gelmiş olsun? bu neyi değiştirir? bu onun islami olmasını engeller mi? matematiğin kökeni hint'tir diye "matematik islamdışı bir ilimdir" dememiz mi gerekir? (vehhabi kafası bunu da der, ona da şaşırmam!)

islamın zuhur ettiği dönemde, mektep, okul diye bir şey yoktu; çocuklar okula gönderilmezdi. bu, sonradan mezopotamya kültüründen alındı. buna bakarak, "çocukları okula göndermek islama aykırıdır" mı dememiz gerekir? (vehhabi kafası bunu da der, ona da şaşırmam!)

bakın, insanlık tarihi, peygamberler tarihinin salkım saçak görünüşleridir. peygamberler olmasaydı, medeniyet olmazdı. allah resulü'nün doğuşundan önce, insanlığın her köşesine 120.000 peygamber gelmişti. islam'dan önce din de vardı, tasavvuf da vardı, hakikat da vardı. ilk insan ilk peygamberdi ve ilk doğru onunla vardı.

hani ben şimdi "hikmet müminin yitik malıdır, nerede bulursa alır" diyeceğim, "yalan , uydurma" diyecekler. ben şimdi "ilim çin'de de olsa dileyiniz" diyeceğim, ona da yalan, uydurma diyecekler. bunlar, ne allah tanırlar, ne peygamber; ama allah ve peygamber lafını dilinden düşürmezler.

şimdi bu salak adamlar lafın nereye gittiğinin de farkında değil. sabah akşam "kuran" der, başka bir şey demezler. "kuran" kelimesinin ne anlama geldiğinin bile farkında değildirler. kuran, toplayıcıdır. kendinden önceki bütün doğruları kendinde toplayıcıdır. ve onun bir adı da furkan'dır, "doğru ile yanlışın arasını ayırıcı"...

bu zavallı bedeviler güya kuran okurlar. nasıl okumaksa bu, kuran'ın yarısından fazlasının "eskilerin hikayeleri" olduğunu bile farketmemişler. bunun ne demek olduğunu bile bilmiyorlar. kalkmşlar bir de, "tasavvuf oradan alındı, buradan alındı" diye ahkam kesiyorlar. gerçekten öyle olsaydı, bunda en küçük bir beis olmazdı. tıp yunan'dan alındı diye, tıp islamdışı mıdır? (vehhabi kafası bunu da der, ona da şaşırmam!)

kaldı ki, öyle de değildir. ne islam tasavvufunu biliyorlar ne hind mistisizmini... hind nedir her şeyden önce? "şeriatsız, hatta allah'sız tasavvuf curcunası"... budur hind; bu kadardır... orada tasavvufun bir çok türü, eski peygamberler ve velilerden kalmış olarak, bir dedikodudu niteliğinde, "suyunun suyunun suyu" halinde vardır. bir şeyler vardır ama, hiçbir şey yerli yerinde değildir.

şimdi burada rabıta deniyor, budizm deniyor, sonra da yoga deniyor... üçünün de birbiriyle hiçbir alakası yok. yoga budizme değil, hinduizme aittir. kaldı ki rabıtayla uzaktan ve yakından bir alakası yoktur. yoga "nefs için nefs tezkiyesi" yoludur. yoga, bağlamak değil, "boyunduruk vurmak" demektir; nefs bir hayvandır ve ona boyunduruk vurmak...(onlardan yunan'da da çok vardı, hind'e niye gitmişler?) hind'de, ne hinduizmde, ne budizmde rabıtaya benzer en küçük bir şey bile yoktur.

rabıtaya benzer bir şey nerede vardır, biliyor musunuz? çin'de vardır. çin'in "kung fu" kültürü içinde vardır. vehhabiler henüz onu farketmemişler, şükür... hindde arıyorlar mal mal. üstelik hinsuizmle budizmi de ayırd edemeden... hani bir şeyler sezer gibi oluyorlar da, ne olduklarını kendileri de anlamıyor, anlamadığını da göstermemek için laflara bulayıp ortaya atıyorlar. yersen artık... ("hinduların nirvanası var" diyor adam, kafaya bak! yahudilerin de meryem anası var!!!)

bakın, ben tekrar edeyim: rabıta bütünüyle hind'de olabilirdi, oradan alınabilirdi, öyle bile olsa ben buna bir itiraz etmezdim. fakat hind'de böyle bir şey yok... ne var orada... rişi'ler, guru'lar, bodisatva'lar bilmem neler... yahu onlar her yerde var. bir üstad, bir talebe; bütün insanlık tarihinin özeti... bir şey hak olduktan sonra, ilahi murada uygun olduktan sonra, neyin nereden alındığının ne önemi var?

ben şimdi burada, tasavvufun ne kadar hak olduğunu falan anlatacak değilim... bu anlatılmaz zaten, yaşanır. fakat nakşibendilerin putperestlere hoşgörü gösterirken vehhabilere hoşgörü göstermemesi gibi bir sataşmaya diyeceğim var... düzelteyim: nakşibendiler, putperestlere hoşgörü gösterenler değil, vehhabileri putperestlerden ayırmayanlardır, aynı görenlerdir.

vehhabiliğin ilham kaynağı olan ibn-i teymiyye zaten ehl-i sünnet tarafından "mücessime - allah'ı insan biçiminde tasvir edern kafir" diye hükümlendirilmiştir; bu bir... ikincisi, vehhabilik ingiliz emperyalizminin islam içinde kazdığı bir kuyudan başka bir şey değildir. suudilerin amerika'ya tapması bundandır; anası çünkü...bu da iki!
Rabıtanın Çeşitleri, Yararları ve Nasıl Yapılacağının Açıklanması

Rabıta nın bir çok çeşidi vardır :

I Üstadın Huzurunda :
Mürid kendisini tahta oturmuş bir hükümdarın önündeki dilenci gibi düşünür. Kalbini de keşkül ( dilenci çanağı) gibi düşünerek onu hükümdarın önüne koyup bağışlayacağı şeyi bekler. Üstad hazır bulunduğundan burada hayal etmek gerekmez ve hayali rabıta yapılmaz. Mürid de şuhud ( olağan dışı görüntüler), mahviyet ( kendini yok bilme), kalp sızlanması gibi şeyler olur ve korkmazsa bu hallerin artmasını ister.
Fakat korku olursa rabıtayı bırakır. Eğer kendisinde herhangi bir hal belirmezse mürit üstadından yardım istemeyi en büyük kazanç bilir. Çünkü aciz ve cimri değildir. Fakat her şey Allah-u Teala nın (c.c) ezeldeki ilmine göre belirli bir zamanda olur, daha önce açığa bakmaz. Mürid nefsine : Büyüklere bağışlanan sevgi ve aşktan sana da pay verilir diyerek avutur. Nefsi inanmaz ve kendisine; Sen kötü talihli ve yoksunsun diyerek karşı çıkarsa, mürit derhal Allah a (c.c) sığınarak : Nefsim kusur sendedir suçlamasıyla yalvarmalıdır.
Ayrıca nefsinin iyi işlerinden ve kemaliyetinden ( olgunluğundan) Allah a (c.c) sığınmalıdır. Allah ın ezelde kendisi hakkında iyilik ve yardımının olduğunu; yüce hedef ve amaçların O nun bağışlanmasıyla gerçekleşebileceğini bilmelidir. Her türlü kemalatı ( olgunluğu) O ndan istemelidir. Mürit yeteneğine güvenmemeli; yalnızca Allah ın iyilik ve cömertliğini kendisi için yeterli görmeli ve üstadının yardımını dileyerek kesinlikle kendisiyle Allah-u Teala (c.c) arasında aracı olduğuna inanır. Bu düşünce onun nefsini tembellik ve ümitsizlikten kurtarır. Cenab-ı Hakk ın (c.c) şu ayeti bunu göstermektedir.
Bizim yolumuzda ciddiyetle çalışanları, yolumuza ileteceğiz.

II Üstadın Bulunmadığı Yerde :
1) Hatme yapılırken rabıta : Hatme başlamadan önce hatmenin hoş geçmesi, gönül rahatlığıyla yapılması ve mürşidinin orada hazır bulunması dilenir. Böylece onun yardımıyla kalp huzuru elde edilir. Hatme duası okunurken isimleri geçen tarikat büyüklerinin ruhaniyetleri hazırdır. Her biri kendine uygun muhabbet ( sevgi) , ma rifet ( Allah ı (c.c) bilme), dünyayı terk etme, sabır, sıkıntılara katlanma gibi kıymetli armağanlarla birlikte gelirler. Bu armağanların dağıtılması üstad hatme yapılmasına aracı olduğundan onun eliyle olur. Hatme yapılması müritlerin yararı içindir ve onlar da bu armağanları ancak üstadlarından isterler.
2) Şekli ( suri ) ve manevi rabıta : Müridin şeyhini gözünde canlandırarak düşünmesidir. Sanki üstad karşısından oturmuş, yüzü ayın ondördü gibi nur saçar. Oradan çıkan ışıklar müridin kalbine gelir, sonra da tüm bedenine yayılır. Şekli rabıtanın diğer bir çeşidi de müridin mürşidini tüm bedenini saran nurdan bir giysi gibi düşünmesidir. ( Telebbüs elbise rabıtası ) Bu giysiden yayılan ışığın kalbine, diğer latifelerine ve sonra tüm bedenine yayıldığını düşünür.
Bu tür rabıta, rabıtadan feyz alan kişilere verilir. Yine bu rabıta vesveselerine saldırısı arttığında, kalbin sıkıntı ve hayrete düştüğü anlarda ve üstadın müridin gözünde heybetinin kaybolduğu durumlarda yararlıdır. Bu rabıta şeyhin müride geçmesi ve birleşmesiyle olur. Bu durumda mürit kendisini zarf olduğunu, şeyhinin de içine girdiğini düşünür.
Bu şekilde mürit çoğu zaman hiçlikte olur; kendi yerine mürşidini görür, ondan fani (yok) olur ve onunla birleşir. Şöyle ki; birleşme ve yok olma ancak muhabbet ( sevgi) ve mahviyet in ( kendini yok bilme) en son derecesinde gerçekleşir. B) Manevi Rabıta : Bu rabıta şekil ve nurlarla ilgisi olmayan, duyularla belirlenemeyen, yüce bir anlam olup ancak kalp ile bilinir. Şekli rabıtadan sevgi, manevi rabıtadan ise ihlas ( içtenlik ) doğar. Bazen her iki rabıta birleşir, parlak dolunay gibi mananın heybeti ve görüntüsü birlikte gözlenir. Düşünüş veya görünüşün sonucuna göre sevgi veya ihlastan her biri diğerini bastırır. Hangisi çoksa diğerini yok eder. Bazen de her ikisi eşit olarak beraberce bulunurlar.
Bu Rabıtanın Çeşitleri :
Üstadın sözlü emirlerini o bulunmasa bile yerine getirmek; yasaklarından sakınmak; hoşlanmadığı şeyleri bırakmaktır.
Üstadın her şeyi kuşattığını ve her şeyde tasarruf ettiğini ( etkileme yetkisi verildiğini) düşünmek; üstadın kemalatının dışa vurduğunu açıkça görmek.
Üstadını görmeyi ve onunla buluşmayı kalbi yanarak aşırı istemek. Onunla ilgisi olan şeyleri ( evladını, mallarını, evlerini, bağlılarını ve hizmetçilerini) düşünmek. O ndan ayrılmaktan üzülmek.
Bir günahtan kaçınırken, yolda yemek yerken, üstadını kendi ile birlikte görmek. ( bu durumda edebli olunmalıdır. )
Mürid uyurken, ayağını uzatırken ve abdest bozarken kıbleden sakındığı gibi üstadının bulunduğu yönden de sakınmalıdır.
Üstadın bulunduğu yönü nurla kaplanmış, diğer yerleri karanlık görmek ve şeyhinin bulunduğu yöne yönelmek.
Mürit bütün ibadetlerini hal ve hareketlerini tümüyle rabıta yapmalıdır. Namazdan, uykudan, ders alma e vermeden önce rabıta yapmalıdır. Çünkü ki rabıta arasında yapılan işler tamamen rabıtayla geçirilmiş olur.
Uyandıktan sonra üstadını başı ucunda düşünmek. Böylece yatarken , kalkarken edebe uyulur.
Dost ve arkadaş toplantılarında, yemek davetlerinde mürşidinden öğrendiği sohbetleri yaparsa maddi iştahtan önce manevi iştah elde edilir.
Müridin hanımı ile buluşmadan önce mürşidinin sohbetini yapması çok yararlıdır. Buna özen gösterilmelidir. Bu sohbetten hanımında manevi şehvet doğar, sonra ruhta manevi sevgi oluşur.
Müridin diğer alim ve şeyhlerin yanındayken ve özellikle kendi şeyhine karşı iseler rabıtaya önem verir. Böylece onlar mürşidine olan sevgi ve ihlası azaltıcı etkide bulunamazlar ve manevi halini ortadan kaldıramazlar.
Haset ( çekememezlik) ve gıpta ( imrenme) yı önleyen rabıta : Güzel binek, değerli yiyecek, şahane evler, yeşil ve etkileyici yerleri gördüğünde mürit rabıta yaparak şu şekilde düşünür: Keşke mürşidim burada olsaydı şu su başında sohbet etseydi, ne güzel olurdu veya şu güzel giysileri giyseydi, şu güzel binite binseydi, şu şahane köşkte otursaydı. Bu şekilde düşününce haset ve gıpta yerine sevgi doğar, insan günah işlemekten kurtulur. Ayrıca bu durum nazara ( gözdeğmesi) da engel olur.
Nimetler (iyilikler) karşısında rabıta : Üstadım bende bu nimetlerin bulunmamasından dolayı zayıflık ve ümitsizlik gördü; Allah-u Teala ya (c.c) yalvararak rica etti onun duası nedeniyle Cenabı Hak ( c.c) bana bu nimeti bağışladı. Bundan dolayı nimeti veren Allah-u Teala ya ve aracı olan üstadıma teşekkür etmem gerekir.
Müsibet ( bela) anında rabıta : Üstadım bende kibir, kendini beğenme, şımarıklık ve dünyaya düşkünlük gördü. Nefsimdeki bu kötülüklerin gitmesi için Allah-u Teala ya ( c.c) yalvardı, rica etti. Cenab-ı Hakk da ( c.c) bana bu musibeti verdi. Çünkü; Allah-u Teala nın ( c.c) rahmeti, kalpleri kırık olanların yanındadır. Hadisi şerifine göre bu musibet benim için esasta en büyük iyiliktir. Bu bela nedeniyle gaflet ve kendimi beğenmekten kurtulur, uyanık olurum. Bundan dolayı Allah-u Teala ( c.c) ve üstadıma teşekkür etmeliyim diye düşünür.

kaynak : http://www.haznevi.net/
--spoiler--
müridin hanımı ile buluşmadan önce mürşidinin sohbetini yapması çok yararlıdır. buna özen gösterilmelidir. bu sohbetten hanımında manevi şehvet doğar, sonra ruhta manevi sevgi oluşur.
--spoiler--

üçlü yaparlarsa daha bir feyz alınır. din bu mu lan ?
--spoiler--
üçlü yaparlarsa daha bir feyz alınır. din bu mu lan ?
-spoiler--

manevi şehvet ile cinsel olan şehveti karıştırmak ne kadar da aciz bir durum. din bu mu lan diye sorgulayanlar bu mu la ?
--spoiler--
nimetler (iyilikler) karşısında rabıta : üstadım bende bu nimetlerin bulunmamasından dolayı zayıflık ve ümitsizlik gördü; allah-u teala ya (c.c) yalvararak rica etti onun duası nedeniyle cenabı hak ( c.c) bana bu nimeti bağışladı. bundan dolayı nimeti veren allah-u teala ya ve aracı olan üstadıma teşekkür etmem gerekir.
müsibet ( bela) anında rabıta : üstadım bende kibir, kendini beğenme, şımarıklık ve dünyaya düşkünlük gördü. nefsimdeki bu kötülüklerin gitmesi için allah-u teala ya ( c.c) yalvardı, rica etti. cenab-ı hakk da ( c.c) bana bu musibeti verdi. çünkü; allah-u teala nın ( c.c) rahmeti, kalpleri kırık olanların yanındadır. hadisi şerifine göre bu musibet benim için esasta en büyük iyiliktir. bu bela nedeniyle gaflet ve kendimi beğenmekten kurtulur, uyanık olurum. bundan dolayı allah-u teala ( c.c) ve üstadıma teşekkür etmeliyim diye düşünür.
--spoiler--

buna göre hayır ve şer allah'tan değil, şeyhten gelir. şeyhin götünü öpmezseniz başınıza türlü musibetler gelir.
--spoiler--
buna göre hayır ve şer allah'tan değil, şeyhten gelir. şeyhin götünü öpmezseniz başınıza türlü musibetler gelir.
--spoiler--

"allah-u teala ya ( c.c) yalvardı" ibaresi nerenle okudun da bu yoruma vardın denilesice bir cümle.

varsayıyorum şeyhlik kavramını kendisine harem kuran, para saçan, para toplayan, dini kullanarak insan sömüren bir yer olarak gören biri ancak bu yorumu yapabilir. kendisine tavsiyem şeyhlik ve tasavvuf hakkında derin bir bilgi edinmesi gerek. aksi takdirde saçmalamaya devam edecektir. kendisine yazık edecektir.

oradaki allah-u teala ya ( c.c) yalvardı ibaresinde kasıt allah istemezse duasının kabul olmayacağının göstergesidir ki senin benim duamla gerçekten peygamber efendimiz(sav) yolunda olan, onun sünnetini eksiksiz uygulayan bir zatın duası bir değildir. bir de bunun ilmi yönü vardır ki o daha derin bir konudur. iyice araştırılıp üzerinde düşünülmesi gerekir. bu kadar hassas konu ancak böyle anlaşılabilir. red veya itiraz edilmeden önce anlamadım denilip araştırmak tasavvufta çok önemlidir.
güncel Önemli Başlıklar