bugün

kundura kıymetliydi eskiden. bugün ellili yaşların üzerinde olup başının ucunda bayramlık ayakkabıları ile uyumamış kişi oldukça azdır.

iki tip kundura vardı; kösele ve kauçuk tabanlı. birincisi yazlık tabir edilirdi, ikincisi ise kışlık. ne çare ki iki mevsimlik ayakkabıya sahip olma lüksüne çok az kişi nail olurdu.

ayakkabı alındıktan sonra, artık hangi tipse o, maddi imkansızlıklar yüzünden paralanana kadar giyilirdi. genellikle bir yıl boyunca yatmadan yatmaya çıkarılan kösele ayakkabının tabanı delinir, yüzünün derisi sağlamsa ertesi yıla ona yeni bir taban yaptırılırdı.

işte! bu işleme 'pençe yaptırmak' veya 'pençe vurdurmak' denirdi.

bir yakkabıya ikinin üzerinde pençe vurdurmaya kalktığınızda, yani takribi olarak dördüncü yıl da kullanmayı düşündüğünüzde kunduracı isyan eder "abi! bu ayakkabı yeni bir pençeyi kaldırmaz!" derdi.

penceyi korumanın ve kolay delinmesini önlemenin yolları da vardı kuşkusuz. burnuna ve topuğuna demir çaktırmak. nal çaktırmak da diyebilirsiniz siz ona zira, o vakit sert bir zeminde yürürken, 'çıkkıdı çıkkıdı' şeklinde rahvan yürüyüşlü at misali bir ses çıkardı ayaklardan.

bugün birer anıdır ancak, babamızın kısıtlı memur maaşı ile ve onca imkansızlığa rağmen okuyup bir baltaya sap olabildiysek, kunduralarımıza üst üste yaptırılmış o pençeler sayesindedir.