bugün

ali kınık`ın bir şiirinde geçen mısradır.

ömrüm kanıyor ömrüm
bildiğin gibi değil

deyiverir birden. sonra değişir herşey. duymazsınız gerisini şiirin, oda daralır, ev daralır, şehir daralır. pencereyi açarsınız, akrep gece yarısını geçeli neredeyse üç saat olmuştur, ıssız sokaklara bakar, cigaradan derin derin nefesler alırsınız. sonra başka bir şiir düşer aklınıza.

ben yurdumun en sert tütününden bir sigara yakıyorum
dumanı ciğerlerime değil, iliklerime çekiyorum *

neden böyle olduğunu düşünürsünüz, ömrü neden kanar ki bir insanın. hem nasıl kanar? nefes alıp vermek midir ömrün kanaması, her damlada sona yaklaşılır, her nefeste sayılı ömürden tüketilir. sıkışıp kalmışlığın arasında gahi samanyolu geçer akıldan, gahi ertesi gün gidilecek iş... yine bir şiir düşer aklınıza;

meşakkatin adını murat koymuşlar
ne murat gördüm ne alan gördüm *

deyiverir ozan. böyle olmasaydı dersiniz, imkansız bir keşkenin anlamsızlığını bile bile... böyle olmasaydı keşke gurbet, böyle olmasaydı keşke hayat. hiç farketmediğiniz keşkeleri keşfedersiniz, dilinizde bir hayret!

bir ömrün ortalarında durup geçmişin anlamsızlığını, geleceğin ümitsizliğini ve bugünün ağırlığını kucaklarsa insan; göğüs kafesine hapsolmuş bir yüreğin iniltisini alttan alta sessizce duyarsa günlerce, kanar işte bir ömür. ne var ki bunda?

yine de acıtır işte insanın canını, nitekim

ömrüm kanıyor ömrüm
bildiğin gibi değil...
başlığa ilham veren şiirin tamamı aşağıdaki gibidir :

"eskiden bir adım vardı
ümidim feryadım vardı
şimdi ben o ben değilim

yolumu bilmiyorum
ölmüyor gülmüyorum
bu hayat yordu beni
bildiğin gibi değil

dallarım devriliyor
gençliğim savruluyor
bir ayaz vurdu beni
bildiğin gibi değil

güllerim devriliyor
gençliğim savruluyor
bir ayaz vurdu beni
bildiğin gibi değil

eskiden mevsim seçerdim
solardım çiçek açardım
şimdi ben o ben değilim

bir nefes bir ahım var
bilmem ne günahım var
vedalar sardı beni
bildiğin gibi değil

dallarım devriliyor
gençliğim savruluyor
bir ayaz vurdu beni
bildiğin gibi değil

güllerim devriliyor
gençliğim savruluyor
vedalar yordu beni
bildiğin gibi değil

'şehrin en karanlık yerinde duruyorum, haydi durma
hiç ümidim kalmadı, tutunacak bir dalım
başımı yere eğme benim, mazlum yerine koyma
allı pullu düşlerim vardı oysa
bir hayat böyle tersine dönmez, bir yiğit böyle harcanmaz
dağlara taşlara bağırasım geliyor
içim yanıyor içim
bildiğin gibi değil...

bu bir hikayenin bitişi midir?
bu kanlı bir veda mıdır?
bu son savaşçının yediği kurşun,
bu son kalenin de düşüşü müdür?
dalgaların çekilişi, bayrakların yıkılışı,
bu, şarkıların susuşu mudur?
ömrüm kanıyor ömrüm
bildiğin gibi değil...

ben bu hayata asiydim,
böyle değildim
bir yıldız kaydı ömrümden, ben dilemedim
işte, herşeye sırtımı dönüp koşuyorum
sarı güller kahrolsun,
ıslak gözler, beyaz mendil kahrolsun
kahrolsun bu kaldırım, bu nezaket, mutluluk dilekleri
canım yanıyor canım,
bildiğin gibi değil...' "
ol mahiler ki derya içindedirler, deryayi bilmezler. dogdun ve yasiyorsundur, gerisini
takmayacaksin arkadas, düsünmeyeceksin, düsündükce bu işin boku cikiyor. kah bad-i saba rüzgarindan baska kapini acan olmaz, bazende kapini kapatmak için göt atarsin. bakacaksin bir şeylere salak salak ve gebereceksin. neler ceker bu gönül, derdim sikayet olur.