bugün

öncelikle bunu yazarken tarafsız olmaya çalıştım onu belirteyim.

oligarşi; küçük ve ayrıcalıklı bir grubun yönetimi elinde tutması durumudur. buna oligarşik elitizm de denir bazen. tarihte bu yönetim daha çok imparatorluklarda görülür. bir hanedanlığın bir ülke topraklarında söz sahibi olması şeklinde görülmüştür.

galatasaray'da ise durum biraz farklı. öncelikle kulübün kongresine ve resmi üyeliğe kabulünüz gerekmekte. bunun için öncelikli şart galatasaray lisesi gibi köklü bir okulda okumuş olmanız. bu olmadıysa, alaylı pozisyonunda dışarıdan para ile ya da referans ile kulübe üye oluyorsunuz. aşağıda verdiğim bakınızı okursanız, galatasaray'da üye olmanın zorluğunu görürsünüz. ki kulüp içinde de alaylılara karşı bir savaş var. mektepli (liseden çıkan) olmayanlara karşı yıllardır sert bir bakış var. sorsan liseliler, kulübün gerçek sahibi ! velhasıl alaylılar ve mektepliler, kulübün sahipliğini yapıyor. galatasaraylılar derneği adına yönetimi oluşturan bu kongre, tamamı elitlerden oluşuyor. ve dışarıdan aralarına bir üye almıyorlar. almaları da çok zor. bu 16 bin kişilik ve çok çok yavaş büyüyen kongre ise, kendi içinden bir başkanı arada seçip duruyor. bazen de inan kıraç gibi derin galatasaraylılar'ın baskıları işe yarıyor. galatasaray'ın yönetiminde taraftarın hiçbir payı yoktur. galatasaray'da yönetim, bu elit kendini adamdan sayan para pul sahibi ama kulüpte birşey yönetmekten habersiz mevki sahiplerinin elindedir. ve taraftar da hep bu oligarşik aile içinden seçim yapar kendi içinde. hiç dışarıdan aday gelmiyor kimsenin aklına, ya ünal aysal ya faruk süren ya haluk ulusoy. hiçkimse büyük galatasaraylı diyip başkasını düşünemiyor. çünkü, demokratik bir yönetim değil, oligarşik yapı vardır. bu yüzden de tekrar ediyorum, galatasaray malesef ki halkın takımı değildir olamaz da !

(bkz: galatasaray bu şekilde asla halkın takımı olamaz/#25592175)

diktatörlüğün açıklamasına gerek yok. yönetimde tek adam pozisyonunun sürdürülmesi diye kabul görür. fenerbahçe kongresindeki nüfuzlu kişiler yıllardır hep birilerini başa geçirip orada tutardı. mesela faruk ılgaz mesela ali şen mesela tahsin kaya ve son olarak aziz yıldırım. fenerbahçe'deki geçici başkanları saymazsak 4 defa uzun dönemli başkanlık olmuştur. ve her başkan da giderken yerine başkasını bulmayı başarmıştır. bulamasa da ikinci seçimde telafi etmiştir. aziz yıldırım'ın tek adamlığı geçmişte de farklı isimlerde vardı yani. şimdi aziz yıldırım ise boynuzun kulağı geçmesi misali yönetimi tek başında elinde tutuyor. bakın yıllardır nihat özdemir şekip mosturoğlu ilhan ekşioğlu abdullah kiğılı ali koç sayısız yönetici tanıdı halk. ama hiçbirinin yeri sabit değildir. aziz yıldırım hiçbir ikinci kişiyi süreklilik içinde tutmuyor. karşısına çıkan rakipleri de birbir kulüpten atıyor. mesela saadettin saran mesela mehmet ali aydınlar. kendisine karşı bir rakip çıkmasını bile hazmedemiyor. aynı şekilde geçen aylarda bir konuşması vardı diyor ki yıldırım, ben giderken tabi ki bildiğim adamlara bırakıcam kulübü size mi bırakcam ki yiyin. yahu kulübü evin gibi sahiplendin hayatını verdin ve şike yapıp içeri bile girdin anladık da, sen oraya hizmete geldin sahiplenip orayı ele geçirmek nedir ? bugün sen gidersin başkası gelir. ama yok ! kulübün menfaati için bile olsa! veliaht seçemezsin kendine. bu demokrasiye aykırı. ve sen olayı babadan oğula sistemine çeviriyorsun resmen. fenerbahçe yönetimindekiler ve kongre ise öyle bir mecburiyette ki, sesini çıkaranın kellesi uçuruluyor, şikeden sonra bile başkanlık görevini devam ettirdiler tüzüğü değiştirdiler yıldırım'a bağlılık yemini ettiler. bu korku sadece diktatörlüklerde vardır.

bu konular üzerine aklıma geldiğince yazdım. lakin biraz daha analiz ile daha uzun ve etkili bir yazı çıkabilirdi. ben bir galatasaraylı olarak tarafsız şekilde yazıyı yazmaya çalıştım. eğer okumaya değer bulursanız benimle aynı düşüneceğinize eminim.