bugün

son günlerde artık iyice gündemden düşmenin verdiği hezeyanla, tv programlarında; "beni azdırıyorsun", "ben saksı değilim" türü şaklabanvari ucuz çıkışlar yaparak adından bahsettirmeye çalışan okan bayülgen'in soytarıkla bile uzaktan yakından alakası olmadığını ima eden cümledir...

&&&

Soytarı deyip geçmeyin, soytarılık çok ciddi bir iştir.

Yeşilçam, soytarıları; çirkin, cüce, olmadık yerde tombalak atan, gıdı-gudu sulu mimikleriyle kralı ve çevresindekileri güldüren komik kılıklı maskara tipler olarak tanıttı, yanlıştır... Genel kanının aksine, soytarılar sarayda çok önemsenirdi ve çoğu cüce ve çirkin değildi. Osmanlı hükümdarlarını en sıkıntılı zamanlarında bile güldürürler, dertlerini azaltarak onların gerginliklerini alırlardı. Sultan Beyazıt döneminde başlayan sarayda soytarı bulundurma geleneği, 3. Murat`döneminde tavan yapmıştı.

Avrupa saraylarında da soytarılık saygı duyulan bir meslekti. Karılarının kafasını kestirmekle meşhur ingiltere kralı gaddar 8. Henry’nin soytarısı Will Somers zekası ve bilgeliğiyle ayni zamanda kralın danışmanıydı. The Tudor’s da bile rolü var.

William Shakespeare da soytarılara saygı duyar:

"günaydın soytarı!" dedim.
o "hayır efendim" dedi, "soytarı demeyin bana gökten talih ininceye kadar"
cebinden bir saat çıkarıp baktı.
"saat on" dedi fersiz gözleriyle,
"işte böyle izliyoruz zamanın gidişini,
bir saat önce dokuzdu ya, bir saat sonra da onbir olacak.
böyle bizler saatten saate olgunlaşıp,
saatten saate çürüyoruz."

dinledim alacalı bulacalı soytarının ahkâmını, zaman konusunda,
horoz gibi öttü ciğerlerim, soytarılar nasıl böyle derin düşünürmüş diye hiç durmadan güldüm,
onun saatiyle tam bir saat!
hey gidi soylu soytarı!
değeri eşsiz soytarı!"