bugün

işten güçten yorulmuş iken, münasebetsiz bir çokayaklının musallat olması durumudur. ben bizzat kendim az önce çamaşır makinesinden çamaşırları aldım astım, bulaşık makinesinin nasıl kullanıldığı bir telefon ile annemden öğrenip, çöpü dışarı çıkarıp ohh diyerek oturdum koltuğuma. sırtımın sağ tarafında bir gıdıklanma bir huylanma beliriverdi. gayri ihtiyari elimle garip hareketler ile bu gıdıklanmayı engelledim ya da engellediğimi sandım, koltuğuma yayıldım. bu sefer sol tarafımda kımıl kımıl bir şeyler olmaya başladı kafamı bir çevirdim ki ne göreyim *, beyaz, götü olarak nitelendirebileceğimiz vücudunun %75 ini oluşturan o kocaman uzvunda 2 boynuzumsu şeysi olan garip bir örümcek. haydaaa, zıpladım, oda zıpladı koltuğa. av başlamıştı. önce incelemeye başladım garip bir yaratıktı, yani bildiğimiz ev örümceklerinden farklıydı, ulan 8. katta oturuyorum örümcek ne ya! neyse inceledim inceledim, fakat beyaz rengi bolca barındıran koltuk kılıfı bu incelemenin önüne taş koyuyordu. azmettim, yılmadım iyice yaklaştım. allah'ım yaklaştıkça o küçücük şey ne kadar korkutucu oluyordu. bir kere daha nanıskm dedim. üflemeye başladım, ama bu çokayaklı şey uzuvlarındaki şeylerden dolayı bol gözenekli koltuk kılıfına adeta bir siyasetçinin makam koltuğuna yapışması gibi yapışmıştı. hemen tezgaha yöneldim bir peçete alıp onu atacaktım.peçeteyi aldım olay yerine intikal ettim tekrardan. ama o gitmişti. üzüldüm bir veda cümlesi bile etmemişti. bana bıraktığı tek şey sırtımda ki ürpertiydi. koltukta aramaya başladım onu belki gitmemiştir belki de gerçekten beni seviyordur diye. göremedim, dedim ya beyaz koltuk kılıfı. belki de aramıza o büyük aşılmaz mesafeyi koyan o beyaz kötü koltuk kılıfıydı. halbu ki onu peçeteme hapsettiğimde tortop edip pencereden aşağı bırakacaktım, fizyolojik özellikleri uçmasına izin vermiyordu, bense ona bu hissi tattıracaktım ama o bir veda cümlesi etmeden beni kirletip gitmişti. tedirginlik içinde oturdum koltuğa. ama aklımdan o soğuk dokunuşlarını çıkaramıyordum. aman tanrım sağ bacağımda, az önce sırtımda hissettiğim gıdıklanma ve huylanmaların daha büyüklerini hissettim. evet beni terketmemişti ve bacağımın üstünde ki kıllara basarak ilerliyordu ve beni daha fazla ürpertiyordu bu sayede hemen onu düşürmemeye dikkat ederek kalktım peçeteyi almak için peçeteyi aldığımda yine yokolmuştu. birden bunun ilahi bir şey olduğunu düşünmeye başladım. ya da bir şeyler mi içmiştim böyle beyaz örmümcekler falan görüyordum. bilmiyordum hiç bir şey, bildiğim tek şey koltuktan kurtulup sandalye çekmekti koltuğu iterek yerine götürdüm ve sandalyeyi kaldırdım masaya doğru hareketlendim. fakat bacaklarıma bir şeyler dolanmıştı. aman tanrım nasıl ürküyordum. ve onu gördüm tekrar, halıfleksin üstünde bembeyazdı, o çekici uzun bacaklarıyla ilerliyordu yine. peçeteye davrandım bu sefer kaçamicaktı, sevgi dolu peçetemle onu sarıp sarmalicaktım. peçeteyi aldım ve davrandım. karşı koydu, kaçmaya başladı peçetenin aksi yönüne doğru. 2 den fazla bacağı olması ona bu kovalamacada avantaj sağlıyordu ama ben kararlıydım. en sonunda pes etti ve boynunu bükerek peçeteye çıktı. pencereye yaklaşıp sallamaya başladım peçeteyi, düşmemekte kararlıydı. ve birden yokoldu yine. düştüğünden emin olamadığım için belli bir süre peçeteyi inceleyip durdum. bulamadım tabi. peçeteyi çöpe attım. fakat o gıdıklayıcı dokunuşlarını hala hissediyorum. sırtımdan akan her ter damlası ürpertiyor, boynumda ki kolyenin her sallanışında aklımı oynatacak oluyorum, kollarımda, sırtımda, kafamda, kasıklarımda her an bir ürperti hissediyorum. huzurum kaçtı sözlük çok mutsuzum.