bugün

servise bindiğim andan itibaren ağlanmaya başlamıştım. elimdeki son mendil parça parça olmuş,
artık hiçbir işlev görmüyordu. servis sevgiliden uzaklaşmaya başladığı anda daha çok ağlamaya başladım.
kimse de arkasına dönüp bakmadı. o kadar ki kulaklığını takan önüne döndü iyice.

o sırada sevgili evine varmış, yatağına uzanmıştı

her geçen dakika sevgiliden uzaklaşıyordum. annemin küçükken beni oyuncak bebeklerin olduğu raftan elimden çeke çeke uzaklaştırması gibiydi. arkama baka baka, yürüdüğümüz yolar gözden kayboluncaya kadar içimi çeke çeke ağladım. çantamı aldım yan koltuktan. sarıldım daha çok ağladım. arkasına dönen birkaç kişiden fazla rahatsızlık verdiğimi anladım. sustum.

30 dakika sonra otobüsün önündeydim. yere oturmuş sigara içiyordum. yere oturmak denemezdi buna. adeta yere tutunuyor beni bu şehirden almayın der gibiydim. birkaç çocuk bana bakıp aralarında gülüştüler. 'napıyorum ben lan' diyip ayaklandım. tuvalete gittim yüzümü yıkadım.
dışarı çıktım bir sigara daha yaktım. ailemden gizli geldğim başka bir kentte, gecenin bir buçuğunda evden 400 km uzakta otobüs bekliyordum. kimse beni takmıyordu. sanırım arkamda duran tiki kız benim hakkımda yanındakine bir şeyler söyledi. o kadar rezil haldeydim ki 'ne diyon la kevaşe' bile diyemedim, sustum.

o sırada ise sevgili bilgisayarını açmış, takılmaktaydı.

otobüse bindim. insanlar umarsızca kulaklıklarını kafalarına takmış filmlerini seyrediyor, 'üff çok bekledik, kalksak artık binin ulan' der gibi bakıyorlardı. yerime geçip oturdum. yanımdaki bayan elindeki kolasını fondip yapıp suratıma baktı. 1 saat ağlamış, uykusuz, gözaltları mosmor, paspal birini görünce tırsıp filmini izlemeye devam etti.
konuşacak insan umutlarım bunla beraber sönmüştü.

ilerleyen zamanlarda insanlar topkeklerini sömürerek, mutlu mesut bir biçimde filmlerine geri döndüler, sadece beni o otobüste isteyen topkek verirken 'hangisini istersiniz hanfendi' diyen muavindi. ben sormadan su bile getirmişti. o an ne kadar kötü gözüktüğümü farkettim.
bir de muavinin benden korkmadığını. evet benden korkmayan bir o vardı. o kadar marka giysi ve pahalı parfüm içinde sokak çocuğu gibi sırıtmama rağmen benden korkmamıştı.

o sırada ise sevgili derin bir uykudaydı.

gece 3 e kadar bana acıyan bakışlarla verdiği meyva suyum ve püsküvümü bitirdim. iyice çantama sarılarak oturdum.

o sırada sevgili kim bilir ne tür bi uykudaydı.

inenler olduğunda hemen tek kişilik koltuğa geçtim. yanımdaki kız bir oh çekip koltuğa iyica yayıldı. gözlerim doldu.
gece dört buçuk civarıydı.
koltukta bağdaş kurdum ve ağlamaya başladım. ön koltuktaki muavin yanıma geldi,
' iyimisiniz hanfendi' dedi.
'değilim' dedim
'ağlamayın' dedi.
'sevgilim istanbul'da kaldı' dedim.
'hep seferlerimiz var gene gidersiniz üzülmeyin' dedi.
elimi omzuma koydu ağladım, ağladım...
su içirdi, mendil verdi, hatta gitti benim için 3 tane tadelle getirdi.
yedim, sızmışım.
sabah 6 gibi vardık. muavin uyandırdı, çantamı elime verdi,
aşağı indirip bavulumu aldı, bekleme salonuna bıraktı oturtturdu.
'üzülmeyin' dedi.
'peki' dedim.

o sırada sevgilim hala uyumaktaydı.

ordaki görevliye beni emanet ederek gitti. çay bilem verdiler.
sabah 7 de arkadaşlarım geldi beni alıp gittiler. eve doğru sevgilimden daha da uzaklaşarak yürüdüm. arkadaşlarım poğaça yedirdiler, sakinleştirdiler. kola bile aldılar.

muavin o sırada ise başka maceralara yelken açmıştı.

sevgilim mi? o ise öğlene kadar uyanmadı.

yaşanmıştır
sevgiliden her ayrilinis ertesinde yasanmasi muhtemel olay. yok ki kim ilgilensin, ekmek versin su versin. sevkat abidesi.