bugün

beautiful boy filminin bitiminden sonra timothee chalamet'nin okuduğu charles bukowski şiiri.
https://www.youtube.com/watch?v=FZfOWd2h6D0

Either peace or happiness,
let it enfold you

when I was a young man
I felt these things were
dumb, unsophisticated.
I had bad blood, a twisted
mind, a precarious
upbringing.

I was hard as granite, I
leered at the
sun.
I trusted no man and
especially no
woman.

I was living a hell in
small rooms, I broke
things, smashed things,
walked through glass,
cursed.
I challenged everything,
was continually being
evicted, jailed, in and
out of fights, in and out
of my mind.
women were something
to screw and rail
at, I had no male
friends,

I changed jobs and
cities, I hated holidays,
babies, history,
newspapers, museums,
grandmothers,
marriage, movies,
spiders, garbagemen,
english accents,spain,
france,italy,walnuts and
the color
orange.
algebra angred me,
opera sickened me,
charlie chaplin was a
fake
and flowers were for
pansies.

peace and happiness to me
were signs of
inferiority,
tenants of the weak
and
addled
mind.

but as I went on with
my alley fights,
my suicidal years,
my passage through
any number of
women-it gradually
began to occur to
me
that I wasn't different

from the
others, I was the same,

they were all fulsome
with hatred,
glossed over with petty
grievances,
the men I fought in
alleys had hearts of stone.
everybody was nudging,
inching, cheating for
some insignificant
advantage,
the lie was the
weapon and the
plot was
empty,
darkness was the
dictator.

cautiously, I allowed
myself to feel good
at times.
I found moments of
peace in cheap
rooms
just staring at the
knobs of some
dresser
or listening to the
rain in the
dark.
the less I needed
the better I
felt.

maybe the other life had worn me
down.
I no longer found
glamour
in topping somebody
in conversation.
or in mounting the
body of some poor
drunken female
whose life had
slipped away into
sorrow.

I could never accept
life as it was,
i could never gobble
down all its
poisons
but there were parts,
tenuous magic parts
open for the
asking.

I re formulated
I don't know when,
date, time, all
that
but the change
occurred.
something in me
relaxed, smoothed
out.
i no longer had to
prove that I was a
man,

I didn't have to prove
anything.

I began to see things:
coffee cups lined up
behind a counter in a
cafe.
or a dog walking along
a sidewalk.
or the way the mouse
on my dresser top
stopped there
with its body,
its ears,
its nose,
it was fixed,
a bit of life
caught within itself
and its eyes looked
at me
and they were
beautiful.
then- it was
gone.

I began to feel good,
I began to feel good
in the worst situations
and there were plenty
of those.
like say, the boss
behind his desk,
he is going to have
to fire me.

I've missed too many
days.
he is dressed in a
suit, necktie, glasses,
he says, 'I am going
to have to let you go'

'it's all right' I tell
him.

He must do what he
must do, he has a
wife, a house, children,
expenses, most probably
a girlfriend.

I am sorry for him
he is caught.

I walk onto the blazing
sunshine.
the whole day is
mine
temporarily,
anyhow.

(the whole world is at the
throat of the world,
everybody feels angry,
short-changed, cheated,
everybody is despondent,
disillusioned)

I welcomed shots of
peace, tattered shards of
happiness.

I embraced that stuff
like the hottest number,
like high heels, breasts,
singing,the
works.

(don't get me wrong,
there is such a thing as cockeyed optimism
that overlooks all
basic problems just for
the sake of
itself-
this is a shield and a
sickness.)

The knife got near my
throat again,
I almost turned on the
gas
again
but when the good
moments arrived
again
I didn't fight them off
like an alley
adversary.
I let them take me,
I luxuriated in them,
I made them welcome
home.
I even looked into
the mirror
once having thought
myself to be
ugly,
I now liked what
I saw, almost
handsome, yes,
a bit ripped and
ragged,
scares, lumps,
odd turns,
but all in all,
not too bad,
almost handsome,
better at least than
some of those movie
star faces
like the cheeks of
a baby's
butt.

and finally I discovered
real feelings of
others,
unheralded,
like lately,
like this morning,
as I was leaving,
for the track,
i saw my wife in bed,
just the
shape of
her head there
(not forgetting
centuries of the living
and the dead and
the dying,
the pyramids,
Mozart dead
but his music still
there in the
room, weeds growing,
the earth turning,
the tote board waiting for
me)
I saw the shape of my
wife's head,
she so still,
I ached for her life,
just being there
under the
covers.

I kissed her in the
forehead,
got down the stairway,
got outside,
got into my marvelous
car,
fixed the seatbelt,
backed out the
drive.
feeling warm to
the fingertips,
down to my
foot on the gas
pedal,
I entered the world
once
more,
drove down the
hill
past the houses
full and empty
of
people,
I saw the mailman,
honked,
he waved
back
at me.
BIRAK SARSIN SENi
huzur ya da mutluluk,
bırak sarsın seni.

genç bir adamken
bu şeylerin,
aptalca ve basit
olduğunu
düşünürdüm.
kanım kötü, zihnim
çarpıktı,
tehlikeli bir çocukluk
geçirmiştim.

granit gibi serttim, güneşe bile
pis pis sırıtırdım.
kimseye güvenmezdim,
özellikle de
kadınlara.

küçük odalarda bir tür
cehennem yaşıyordum, bir şeyler
kırardım, bir şeyleri duvara fırlatırdım,
kırık cam parçalarının üzerine basardım,
küfrederdim.
her şeye meydan okurdum,
kaldığım odalardan sürekli kovuluyor,
kodese giriyor, kavgaya
tutuşuyor, kafayı
yiyordum.
kadınlar düzülecek
ve sövülecek
şeylerdi, erkeklerle arkadaşlık
etmezdim,
sık sık iş ve kent
değiştirirdim, tatillerden
bebeklerden, tarihten,
gazetelerden, müzelerden,
büyük annelerden,
evlilikten, sinemadan,
örümceklerden, çöpçülerden,
ingiliz aksanından, ispanya'dan,
Fransa'dan, italya'dan, cevizden ve
turuncu renkten
nefret ederdim.
cebir öfkelendirirdi beni,
opera midemi bulandırırdı,
Charlie Chaplin
şarlatanın
tekiydi
ve çiçek
muhallebi çocuklarına
göreydi.

zayıflık işaretiydi
benim için
huzur ve mutluluk,
zayıf ve aptal
bir zihnin
kiracıları.

fakat sokak dövüşlerini,
intiharcıl yıllarımı sürdürüp
birkaç kadınla birlikte
olurken- yavaş yavaş
başkalarından
farklı olmadığımı
idrak etmeye başladım,
herkes
gibiydim.
herkes nefret
doluydu,
küçük kinler
güdüyordu,
ara sokaklarda
yumruklaştığım adamların
yüreği taştandı.
herkes dürtüyor,
itekliyor, kendine azıcık
avantaj sağlamak için
hileye başvuruyordu,
yalan bir silahtı
ve öykünün konusu
yoktu,
karanlık
egemendi.

ihtiyatla, arada sırada
kendimi iyi hissetmeme
izin verdim.
ucuz odalarda
dolap kulplarını seyrederek
ya da karanlıkta
yağmurun sesini dinleyerek
geçirdiğim huzurlu
anlarım
oldu.
gereksinimlerim
azaldıkça
daha iyi hissettim
kendimi.
öteki yaşantıdan
yorgun düşmüştüm
belki.
konuşma sırasında birini
alt etmeye çalışmak
ilgimi çekmiyordu
artık,
ya da
hayatı hüzne sapmış
zavallı sarhoş bir dişinin
üstüne çıkmak.

hayatı hiçbir zaman
olduğu gibi kabullenemedim,
bütün zehirlerini
yutamadım
hiçbir zaman,
ama alınmayı bekleyen
parçalar vardı,
ender ve mucizevi
parçalar.

yeni bir formül geliştirdim,
ne zaman oldu bilmiyorum,
tarih, zaman
falan,
ama bir değişim
gerçekleşti.
içimde bir şey
gevşedi, kırışıklıklar
ütülendi,
erkek olduğumu
kanıtlamam
gerekmiyordu
artık,
hiçbir şeyi kanıtlamam
gerekmiyordu.

bazı şeyleri fark etmeye başladım:
bir kafenin tezgahının arkasına dizili
kahve fincanlarını.
ya da kaldırımda tek başına yürüyen
bir köpeği.
ya da komodinin üzerinde aniden
duran fareyi,
gerçekten duran,
vücudu,
kulakları,
burnu
sabit,
kendi içinde yakalanmış
bir hayat parçası,
gözleri bana bakmıştı
ve
çok güzeldiler.
sonra
gitmişti.

iyi hissetme başladım kendimi,
çok kötü durumlarda bile
iyi hissetmeye başladım,
ki eksik olmuyordu
kötü durumlar.
mesela, patron masasının
arkasında, beni
kovacak.
işe gelmediğim günlerin
sayısı fazla.
takım elbise giymiş, kravat
takmış, gözünde gözlüğü
var, "seni işten
çıkarmak zorundayım." diyor.

"ziyan yok," diyorum
ona.

yapması gerekeni
yapacak, bir karısı var,
evi ve çocukları var, giderleri
var, muhtemelen bir
metresi.

üzülüyorum onun için.
yakalanmış.

göz kamaştıran güneşe
çıkıyorum.
bütün gün bana
ait.
şimdilik.
en azından.

(bütün dünya bütün
dünyanın gırtlağına sarılmış,
herkes öfkeli,
kazıklanmış, aldatılmış,
herkes karamsar,
düş kırıklığı içinde.)

huzur dalgalarını,
kırık dökük mutluluk
parçalarını
buyur ettim.
ateşli hatunlara,
topuklu ayakkabılarına, göğüslere,
şarkı söylemeye, bütün güzel
şeylere
sarılır gibi
sarıldım
onlara.

(yanlış anlamayın,
kendi çıkarı için
bütün küçük sorunları
göz ardı eden
şaşı iyimserlik diye
bir şey vardır-
o bir zırh ve
hastalıktır.)

bıçak gırtlağıma
dayandı yine,
bir kez daha
havagazını
açmama ramak
kaldı,
ama o güzel anlar
tekrar geldiğinde
sokaklardaki hasımlarımla
dövüştüğüm gibi
dövüşmedim
onlarla.
bıraktım alsınlar beni,
keyfini çıkardım,
evime
buyur ettim.

aynaya baktığımda bile,
kendini
çirkin
bulan biri olarak,
hoşnut kaldım gördüğümden,
yakışıklı, evet,
biraz yıpranmış,
yara izleri, yumrular,
tuhaf kusurlar,
ama her şeye rağmen,
fena değil,
neredeyse yakışıklı,
bebek poposunu çağrıştıran
bazı film yıldızı
yüzlerinden iyi
en azından.

ve sonunda
başkalarına karşı
gerçek duygular keşfettim,
beklenmedik,
son zamanlardan mesela,
bu sabah örneğin,
hipodroma gitmek üzere
evden çıkarken
karımı yatakta görünce,
başının yataktaki biçimi, yorganın
altında, başının yorganın
altındaki biçimi
işte
(yaşayanların, ölülerin ve
ölmekte olanların yüzyıllarını ve
piramitleri hesaba katmayı
unutmayalım,
Mozart öldü
ama müziği orada
odada hala, otlar büyüyor,
dünya dönüyor,
tabela beni
bekliyor) karımın
başını öyle kıpırtısız
görünce,
yanıp tutuşmuştum onun hayatı için,
orada
o yorganın
altında.

onu alnında
öptüm,
aşağı indim,
evden çıktım,
harikulade arabama
bindim,
emniyet kemerini
taktım,
gerisin geri
çıktım park yerinden.
parmak uçlarıma kadar
sıcacık
hissettim kendimi,
gaz pedalına basan
ayağıma kadar,
dünyaya
daldım
bir kez
daha,
yamaçlardan
aşağı
sürdüm,
insan dolu ve boş
evlerin
önünden
geçtim,
postacıyı gördüm,
klakson çaldım,
el
salladı
bana.
güncel Önemli Başlıklar