bugün

Ne zaman bir terörist saldırısı olsa, çetele tutarım: Yok, ölü ve yaralı sayısı değil, bakalım kaç kişi lanetleyecek?

Basın bu kez de beni yanıltmadı, Londra rezilliğini birinci sayfalar da lanetliyorlar, bazı yazar arkadaşlar da.

Gerçi ölü sayısı bu kez New York'u 'tutmuyor' ama, bu tepki çok yerindedir. Usame Bin Ladin elbette bu arkadaşları her gün büyük bir dikkat içinde satır satır okuduğundan, imana gelecek, 'abim benim eylemlerimi lanetlemiş, çok ayıp oldu, bir daha yapmayayım' diyecektir.

Bu konuda hevesi olup da Usame'ye asker yazılmayı düşünen bazı yamyamlar da bunları okuyunca 'bomba atmayayım da namazımı kılayım bari' diyerek yatışacaklardır.

Bazı okurlar da bize sorarlar ya, 'Amerika'nın Irak'ı işgaline karşı olduğunu niçin belirtmiyorsun?'

George W. Bush da Ankara'daki ABD elçiliğine 'Engin Bey ne yazıyor, her gün okuyun, ingilizce'ye çevirip bana gönderin' şeklinde direktif vermiş olduğu için, elbette çok etkili olacaktır benim karşı çıkmam...

Yahu, en koyu dincinin bile 'oh ne iyi oldu, gavurlar geberdi' yazacak hali var mıdır? En fazla 'Müslüman evladı böyle kaka şeyler yapmaz' diyerek saçmalayacaklardır, başka ne yazabilirler?

'Terörün dini olmaz' diyenlere pek gülerim. Ulan bal gibi köktendinci islam terörü bu işte, Connecticut eyaletine saldıran üç bacaklı Marslılar yapmadılar ya!

Bu tür 'zeka pırıltılarına' oldum olası bayılırım. Özdeyişlere de. Özdeyişlerde boncuk bulanlara da.

Örneğin, 'sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısını sevmek' bizde baştacı edilmiş kavramlardan biridir. Oysa en küçük bir haber değeri taşıyacak olan bunun tam tersidir, sporcunun aptal, hantal ve ahlaksızını sevmek! Var mı öylesini seven bir büyüğümüz?

Anlamsız sorulara da bayılırım. Hani şu Amerikan 'Mad' dergisinde, toprağı bol olsun, Sergio Aragones'in yaratmış olduğu 'bilmemne answers to bilmemne questions' gırgırı (doğrusunu Serdar Turgut bilir)...

Adam soruyor: 'May I smoke?'... Sigara içebilir miyim?

Öteki de cevap veriyor: 'Why? Are you on fire?'... Neden? Yanıyor musun?

(Çünkü 'to smoke' fiili hem sigara içmek, hem de dumanı tütmek anlamına geliyor.)

Başına bir şey gelene de hemen 'are you allright' diye sorarlar hani... Ne hikmetse herkes de bu soruya 'yes' diye cevap verir. Ulan kan kaybediyorsun, şoka girmişsin, ölmek üzeresin, daha ne orraytı?

Haa, bir de 'would you like some coffee' diye sorarlar. Kahve diyorlarsa olay Amerika'da geçiyor, çay derlerse ingiltere'de.

Bir de, olay çıkan yerlerde, esas oğlan esas kıza dönüp hemen şöyle der: Let's get out of here! Çıkalım buradan.

Yani bir kere de kız 'hayır, ben burada kalmak istiyorum' desin yahu...

Bunlara siz de gülünüz. Örneğin, Londra saldırısından sonra 'acaba kim yaptı' sorusunu soran arkadaşları okuyup okuyup makaraları koyuveriniz. 'Acaba sıra istanbul'da mı?' diye soran arkadaşlara daha da çok gülebilirsiniz. Yani bakarsınız yarın öbür gün Madrid'de de birşeyler olmuş ha, arkadaşlar haklı çıkmışlar...

Bendeniz matbuat allamelerinin 'gizli şifrelerini' çözmeye de bayılırım ('gizli şifre' lafına ayrıca bayılırım, şifrenin açığı nasıl oluyor acaba?)

Örneğin bir büyük gazetemiz 'kansızlar' dediği zaman bundan PKK örgütünü, 'köpekler' dediği zaman ASALA'yı anlayacaksınız.

Bir zamanlar da futbolcu Kosecki'yi, 'halk anlasın' diye Koç Zeki yapmışlardı.

Serdar, bunlarda mı bir tuhaflık var bizde mi, ben çözemedim yahu...

Şakayı bırakalım. Londra'da 'vuku bulan' kanlı saldırıları ve şiddet olaylarını şiddetle lanetliyorum. Böylece Türk basınında köşe yazarı oluyorum. Darısı olamayanların başına.

engin ardıç
güncel Önemli Başlıklar