bugün

çok fazla kaba davrandığına çevrenin verdiği tepkiler sayesinde karar veren kişilerin "hayat acaba küfürsüz, kibar nasıl oluyor" diye düşünmesi sonucu yaptıkları veya yapacakları deneme eylemidir. gelin görelim nasıl oluyormuş...

biz beş kişilik bir çekirdek kadroya sahip bir arkadaş grubuyduk, cümlelere "mına koyayım" ile başlar, "anasını s...im" ile bağlar, "içine s.çayım" ile bitirirdik. hayat gayet güzeldi, en tatlı sabahlar hep çokokrem ile başlıyordu.

yalnız bir süre sonra anladık ki bu küfürlü hayat sadece bize güzel. biz küfür ettikçe sadece kızları değil en maganda delüğanlıyı bile çevremizden uzaklaştırmaya başlamıştık. sürekli sidik kokusu yayan evsizlerden insanların uzaklaşması misali yalnız kalmaya ve yalnız kaldıkça sırıtmaya başlamıştık. düzelmeliydi...

çekirdek tayfayı etrafımda topladım. "bakın beyler, ne ortama girebiliyoruz, ne ihtiyacımızı giderebiliyoruz. bundan böyle küfür yok. örnek alacağınız tek insan sezen cumhur önal'dır." dedim. "tamam anasını satayım" dedi ercan. "lan itoğlu it, ben ne diyorum, ana satmak bile yok. bak bana da küfür ettirdin. yok küfür müfür. hayde."

hayatımıza yön veren bir karardı. gerçekten zordu. ama alışabiliyorduk. kararı aldığımızın ikinci günü galatasaray maçını izlemek için birahaneye girdik. belki şaşıracaksınız ama birahane ortamındaki küfürler bize çok garip geliyordu, kendimizi nasıl olduysa küfürsüzlüğe alıştırmıştık.

bizim masada üç dayı daha oturuyordu, dayılardan biri birasını içerken bir yandan da ortadaki çerezi resmen mıncıklayarak yiyordu. kibar anımız olmasa "yavaş mına koyum" demek vardı ama artık kibardık biz. rahatsızlığını ali dile getirdi: "abiciğim, o fıstıktan biz de yiyoruz, hiç oluyor mu ama öyle mıncırmak? lütfen yememize müsaade edin."

dayı o esnada birasını yudumluyordu, bir şey söylemedi. ali'ye şöyle bir baktı. fıstıktan elini çekti. vay be! işe yaramıştı, küfürsüz dahi olsa insanlara yaptırım uygulayabilmek güzeldi. biz bunları böyle düşünürken ekranlarda olay çıktı... birahane birbirine girdi. herkes bir ağızdan lincoln'e sövüyordu.

şimdi çok kibarlaştığımdan küfürleri söyleyemeyeceğim. yalnız biz de lincoln'e kızmıştık.

ben "gerçekten annesi kötü bunun, kaka adam" diyebildim.
fıstığı mıncıran dayı bana bir baktı, gözü seyiriyordu. yine bir şey söylemedi.

fakat neden olduğunu anlamadığımız bir şekilde birahane sessizleşmişti, başımızı çevirmemizle herkesin bize dik dik baktığını fark ettik. fıstıkçı dayı elini fıstık kasesine daldırdı ve bir avuç fıstığı kabuğuyla birlikte üzerimize fırlattı "orspu çocukları, ipneler... siktirin gidin la" diyerek.

sebepsiz gerginlikti.

"efendim, istirham ederim. bunlar yersizdir. lütfen maçımızı seyredelim bakınız.. aahh"

arka masadan alevli meyve tabağı değil kulplu arjantin bira bardağını kafama ekleştirdi hanzonun teki.

"ahh.. mına kod.. yani abicim ne yapıyorsunuz? ayıp değil mi bu yaptığınız, gelin maçımızı izleyelim. hem fair play denen bir olay var" dedim kafamı tutarak.

ama yok kibarlıktan anlamıyordu itler, biz ne kadar dil döktükçe küfürün biri bin para... üzerimize yürümeleri ve tartaklanmamız da cabası.

kapıya doğru koştukça peşimizden geldiler, maçı falan izlemeyi bıraktılar. baktım bizim çekirdek tayfa hala istirham ediyor.
"lan yürüsenize ipneler" dedim ama dememe kalmadan sandalyeyi kafama indirdi fıstıkçı dayı. artık nasıl kinlenmişse herif resmen kemiklerimin üzerinde horon tepiyordu, sonra özüne döndü alnımı yüzümü fıstığı mıncırdığı gibi mıncırmaya başladı.

"aaah.. mına koduum. orspu evladı. bıraksana lan. siktir lan. aaaah"

bu küfürleri duyan o canavar ve arkasındaki canavar ordusu duraksadı... bir anda gülümsedi hepsi. gözlerini kırparak bakıyorlardı sessiz ve hareketsiz bir şekilde. geldiler kucakladılar. "vay evlatlar be" dediler.

fıstıkçı dayı elinde bir paket pamukla geldi, pamuktan bir parça kopardı, patlayan kaşıma pamuğu bastırdı yüzüme bastırarak.

canım yandı hafifçe. "ahhhannnaskiyimm" dedim dişlerimi sıkarak. dayının gülümseyişini gördüm kıstığım gözümün arasından... mutluydu.
yaşamın .mına koyar. hayattan bi' zevk, bi' b.k alamazsınız. her şeyin içine eder.
o akşam perşembeydi..

işinden eve gelmiş cüneyt, akşamın keyfine ve eve adapte olmaya hazırlanırken aklında ertesi günün cuma günü olması sebebiyle cuma namazı için yapacağı banyo ile yemekten hemen sonra arayacağı kız arkadaşı vardı. annesinin ısrarlı çabalarına karşı banyosunu yemekten sonra yapma kararı almıştı. yemeğini yedi, odasına girdi, temiz elbiselerini hazırlarken aklında hala banyosu ve aşkını araması günü mutlumu mutlu bir biçimde bitirme düşüncesi vardı.. saat 22:00 a yaklaşırken telefonu çaldı arayan en yakın arkadaşı bülentti..

-alo cücü ibnetor naber nerdesin
+ne olsun hocu ya evdeyim nerde olcam amk sen
-bende yasemini alıcam öyle dolaşıcaz biraz gelsenize sizde çay bahçesinde olucaz
-ebi bakarız ge oldu saat ya banyo yapayımda düşünürüm, yarın cuma malum gelcekmisin lan sende topik!?
+gelicem lan gelicem lan tabii beni de al giderken dükkana gel
-oldu başka emrin varmı yapraam?, kapıya gel zormu amk hadi gömüşürüz..pat..

banyosunuda yapmıştı cüneyt ve kafasına takılan bülentin teklifini düşünüyordu gitsek mi bizde?, yok ya dedi şimdi benim kızda çıkamaz zaten hem zaten yarında cuma olası bir şeylerde tekrar banyo yapmayalım hani diyerek gülümsedi. çay hazırlayan annesi ve uyuklayan babasının yanına gitti..bir kaç bardak çay içti sohbet etti vakitin geç olması üzerine izin steyerek haydi anne ben yatıyorum iyi geceler diyerek odasına çekildi..

ertesi gün cuma..

sabah, dün akşamdan telaşla hazırladığı kıyafetlerini özenle giyerek ve sabah mahmurluğunu üstünden atamamış bir halde olan cüneyt düştü işinin yoluna, bülentle aynı mahallede oturuyorlar fakat ayrı sokaklarda çalışıyorlardı.. cuma saatinin yaklaştığını görmüştü, abdestini almaya giderken bülenti arayayımda oda hazır olsun bari, diye düşünerek sarıldı telefona..

-alo ben hazırım çık gel lan dört yolun oraya gidiyorum
+erken değilmi lan daha gotoş
-lan olsun sıkıldım amk erken çıkıcam bir sigara içeriz vakit geçer olmadı gel diyosam gel ya denyoya bak uzatma ..pat..

telefonu kapatan bülent'te hemen yola koyulmuştu, ileride kendisin beklediğini gören cüneyt'in yanına vardı... iki arkadaş artık ciddiydi küfürler yerini güzel konuşmalara ve temennalara bırakmıştı.. nede olsa yüce mevla nın huzuruna çıkıp sevap işleyeceklerdi az sonra ve ezan okunmaya başladı..içeri hınca hınç dolu zar zor yer bulabildiler... neyse ki bir yer bulup namazlarını sessiz ve sedasız adam gibi kılan iki arkadaş o huzurla dışarıya çıktılar ve tekrar iş yoluna dönerler... ama yine herşey geri dönerek..!

-allah kabul etsin yeğenim
+sağool kardeşim benim ne güzel oldu ya dimi haftada bir kez bile olsa ağzımız burnumuz düzeliyor amk
-hiç sorma öyle valahi görende adam sanar..o değil de kanka senin o kız mevzusu ne oldu hani küstü filan
+lan yok amk ne küscek ya sktiğim salağı biraz hava yapıyor işte aklınca sittiret hadi geç kalmayalım...