bugün

siteden alıntı bir makaledir. eksileyen kişilere duyurulur. bu başlık provokatif bir amaç için açılmamış olup gerçeklerin görülmesi için açılmıştır. ilk paragrafa lütfen dikkat.


Kürt Özgürlük Hareketi, somut örgütsel ifadesi ve bilenen adıyla PKK, ezilen bir ulusun, kendini Türklükle, Türklüğü de bir dil, tarih ve soyla tanımlamış, böyle olmayanların haklarını tanımayan ve baskı altına alan bir devlete, yani Türk devletine karşı hareketi olduğu için, temelde haklıdır.

Bu durumda, ezen ulustan bir sosyalistin ya da demokratın, fiilen tarafsız kalıp ezilenin ezilmesine daha fazla katkıda bulunma durumuna düşmemek için, ezilen ulusun, Türk Devleti gibi, aynı ayardaki gerici ulusçuluğa dayanan biçimlerini bile, Türk devletiyle mücadelesinde desteklemesi gerekir. Çünkü ezen ve ezilen arasındaki mücadelede tarafsızlık ezenin işine gelir. Çünkü, nesnel sonuçlarıyla bu hareketlerin başarısı, çocuğun koca adamı dövmesi ve yere yıkması, ezen ulusun devletinin zayıflaması ve yıkılması sonucuna yol açabilir. Bu baskıcı, bürokratik, militer; toplumun tüm nefes borularını tıkayan, onu çürümeye mahkum eden; bir parazit gibi toplumun kanını; iliğini sömüren bu Devlet zayıflamadıkça veya yıkılmadıkça da bir demokratikleşme mümkün değildir.

Anlamayanlar için daha somut konuşalım. Örneğin Barzani hareketi, aynen Türk devletinin dayandığı gerici, dile, soyu, tarihe dayanan bir milliyetçilik anlayışına dayanır. Aynı gerici kalitede bir milliyetçiliktir. Ama Türk devleti ezen, öbürü ezilen olduğundan, bir sosyalistin görevi, ezileni ezen karşısında desteklemek; ezenin yenilgisi için uğraşmaktır. Yani Türk devletinin tehditlerine, ve hele işgal girişimlerine karşı açıkça Barzani’nin yanında yer almaktır. Bu görevden, yok "emperyalizm Barzaniyi kullanıyor” vs. diye geri kaçmak, fiilen Türk Genelkurmayının destekçisi olmak ve onunla aynı paralele düşmektir. Yani sözde anti emperyalizm adına, “kendi” egemeninin yanında saf tutmak o devlete karşı mücadele etmemektir.

Bunlar işin alfabesi.

Elbette Kürtler de sınıflı bir toplum içinde ezildiklerinden, farklı sınıfların bu ulusal baskıya karşı program, strateji, taktik ve mücadele biçimleri farklı olmaktadır.

Kürt özgürlük hareketi, namı diğer PKK, Kürt ulusal hareketi içinde, daha demokratik, daha plebiyen, daha yoksullara dayanan, daha modern eğilimleri ifade eder. O kadınların ve yoksul gençlerin, Ezidiler gibi bizzat Kürdistan’da ezilen diğer ezilen azınlıkların devrimci demokratik eğilimlerini yansıtır. Bu toplumsal temeli ile uyumlu olarak, programı da farklıdır. Gerici değil, demokratik bir milliyetçiliğe eğilimlidir. Ulusu bir dil ya da dinle değil, hukuki olarak tanımlamak; Kürtlüğün ya da Türklüğün, tıpkı bir din gibi, siyasi bir anlamı olmaması için mücadele eder. Bu programı el yordamıyla yaratıyor ve şekillendiriyor oluşu bu gerçeği değiştirmez. Öcalan’ın bütün yazı ve konuşmaları bunun bir örneğidir.

Yani Kürt Özgürlük hareketi, namı diğer PKK ile diğer Kürt hareketleri ve Türk devleti ve hareketleri arasındaki fark, ulusun ve ulusçuluğun nasıl bir biçimine dayanmak gerektiğine ilişkin çok temel ve programatik bir farktır.

PKK ya da Kürt Ulusal Hareketinin yoksul; plebiyen ve Demokratik kanadı, dile, dine, tarihe dayanan bir ulusçuluğun yerine; dil, din ve tarihin; devletin, yani politik olanın, yani ulusun tanımında ölçü olmamasını; tıpkı ABD veya isviçre’deki gibi, toprağa dayalı bir demokratik ulusçuluğu savunmaktadır. Öcalan’ın ulusçuluğa karşı olduğunu söylemesi, bu demokratik ulusçuluğun bir ifadesinden başka bir şey değildir.

Bu amaca uygun olarak da bu hareket, dile, dine dayanan ulusçuluktan farklı olarak, amacı dine, dile vs. dayanan bir ulus kurmak olmadığından, diğer bölge halkları içinde, dile, dine, etniye dayanarak bir ulus devlet kurmayı reddeden demokratik ulusçularla bir blok oluşturup bölgenin gerici rejimlerini ve gerici ulusçuluklarını etkisiz kılmak; bülge halklarını birleştirmektir. PKK’nın “Türkiyelileşmek” veya “Demokratik ulusçuluk” veya “Anayasal vatandaşlık”; “Orta doğu demokratik federasyonu” gibi söylemlerinde ifadesini bulan, son duruşmada, bu program ve stratejinin Ezop diliyle söylenmiş biçimleridir.

Elbette Özgürlük hareketinin veya onun legal biçimlerinin bu amacı ne kadar içselleştirdiği; ne kadar doğru politikalarla savunduğu ayrı bir konudur. Elbette bizzat Kürdistan özgürlük hareketinin içinde de bir sınıf mücadelesi bulunmakta, aslında Barzani gibilerin temsil ettiği gerici ulusçuluğu program edinenler kendi anlayışlarını bu hareket içinde egemen kılmak için de bir mücadele vermektedirler.

Ayrıca Türk devrimci ve demokratlarından yeterli desteği ve karşılığı bulamayan Kürt hareketinin demokratik kesimi de, bu gün içinde bulunulan kritik durumda, bu eğilime karşı açık bir mücadeleye girdiği takdirde tehlikeli bir biçimde tecrit olabileceğinden, (çünkü ABD’nin Barzani’ye vardığı destek ve bunun şimdiki somut sonuçları, ezen ulusun ezilenlerini ve demokratik ulusçularını kazanma gibi bir perspektifinin, şimdilik ulusal baskıya son vermek için çok uzun ve belirsiz ve pek başarı vaat etmeyen bir yol olarak göründüğünden ve bu da gerici ulusçuluğa doğru geniş bir kayma yarattığından) Demokratik kanat bu ağırlık karşısında kırılıp işlevsiz kalmaktansa eğilip zaman kazanmaya çalışmakta ve bu da ister istemez bu gerici ulusçuluğa karşı daha açık bir tavır koyulmasını engellemektedir.

*

Önerimiz şudur:

PKK, haklı olarak ateşkes kararına belli bir gelişme olmadığı takdirde Mayıs&ta son vermeyi kararlaştırmıştı. Ama bu karar alındığında Cumhurbaşkanlığı seçimi vesilesiyle ortaya çıkar Ordunun müdahalesi ve Erken Seçime gidiş süreci ortada yoktu.

Bu arada bu gelişme oldu ve verili durum baştan aşağı değişti. Ordu kendi istediği gibi bir cumhurbaşkanı seçecek ve kendi belirlediği sınırlar içinde hareket edecek bir meclis oluşturmak için her yolu deniyor. Bunun için en büyük silahlarından biri Kürtlere karşı harekattır. Bu silahı kullanarak, seçimleri etkilemeyi planlamaktadır. Muhtemelen ya Güney’e doğru bir harekat ya da Türkiye içinde pogrom denemeleri yapacaktır.

Genelkurmayı tecrit etmek için bu gün oldukça elverişli koşullar bulunmaktadır. Yapılan ve süren darbeye karşı en liberal ve korkak güçlerin bile bir karşı duruşunu ve en geniş bir cepheyi sağlamanın hayati önemi bulunmaktadır. Bu gün esas vuruş yönü, şu an fiili bir darba yapan ve anayasa dışına düşmüş bulunan Genelkurmay’dır ve ona karşı en geniş cepheyi sağlamak; güçlerin en irisini bu en güçlü ama aynı zamanda en yaralanabilir noktaya yığmaktır.

Genelkurmayın hareket alanını daraltmak, onu tecrit etmek, ona karşı geniş bir cephenin oluşumunu kolaylaştırmak için, bu yeni durumu göz önüne alarak, PKK seçimlere ve yeni seçilenler Meclis’te yerlerini alıncaya kadar, devam edip etmeyeceğine o zaman karar vermek üzere, derhal bir tek taraflı ateşkes ilan edip, sadece savunmada kalacağını ilan etmelidir.

Askerlik her zaman politik hedeflere bağlı olmalıdır. Bu gün Türkiye’de Genelkurmay’ın temsil ettiği askeri bürokratik oligarşi ile AKP’nin temsil ettiği Burjuvazi arasında, bir güç mücadelesi sürmektedir. Cumhurbaşkanlığı seçimleri bağlamında Genelkurmay, AKP’ye yani burjuvaziye, Cumhurbaşkanlığı’nı tek taraflı olarak teslim etmemeye kararlıdır.

Bu amacına ulaşmak için de her şeyi yapmaya hazırdır. Örneğin, Askerlerin güçlerin en irisini düşmanın en yaralanabilir yerine yığma ilkesine uygun olarak, şimdilik esas olarak bu alanda yoğunlaştığından, AKP’ye Kürdistan’dan oyların gitmemesi için Kürt adayların yollarını açmak zorunda kalmaktadır. AKP’nin işini bitirip onu tek başına Cumhurbaşkanı seçemez duruma getirdiğinde, elbette o zaman da bu sefer AKP’yi yedeğine alarak DTP’nin desteğiyle Meclis’e giren vekillere karşı harekat başlatacaktır.

Öneri bundan ibarettir.

06 Haziran 2007 Çarşamba

Demir Küçükaydın
mısır çarşısı bombalanması olayına karıştığı iddia edilen pek masum kızcağız pınar selek'in de yazarlık yaptığını öğrenince, masumluğu hakkında ciddi derecede şüpheye düştüğüm, etnik ırkçı-faşist pkk'nın ses tellerinden bir tanesi.

(bkz: bombacı demokratlar)
(bkz: keleş demokrasisi)
güncel Önemli Başlıklar