bugün

artık bitti mi keçeli kalem dönemi ne. ya da var da biz mi denk gelmiyoruz. eskiden böyle bir sürü renklisi o şeffaf çıtçıtlı kaplarda satılır kuru boyanın solgunluğuna, pastelin ince ayar tutmaz dağınıklığına, suluboyanın aman şimdi kim uğraşacak üşengeçliğine kapılan biz zaman zaman boyama kitaplarımızı bu keçeli kalemlerle renklendirirdik. her seferinde kağıdın arkasına nüfus eden mürekkebi yüzünden sayfanın arkasındaki diğer resmi kaybettiğimize yanar, o cırtlak resme bakar bakar ya enine ya dikine çizgiler ziyadesi ile göze battığı, boyamadan çok taramaya benzediği için resmimiz ve boyama babında adilane, estetik bir dağılım kağıtta sağlanamadığı için içimize sinmeden kapardık içine sıçılmış boyama kitaplarımızı. işte o, şimdiki gibi hani ders çaılışırken mühim yerlerin üstünü çizdiğimiz sarılı, pembeli kalemler gibi naif değil de olanca mürekkep zerketme potansiyeli ile dokunduğu yerde dağılan o ince, uzun, beyaz kapaklı faber castel keçeli kalemlerimiz bittiğinde arkasından kapağını çıkarır bir kaç damla kolonya eklerdik içine. bir müddet daha götürürdü bu son nefesini vermekte olan ve solgun solgun soluyan keçeli kalemimizi. kolonyayı bünyesine katan ve kısa bir coşumla eski günlerine geri döndüğünü zanneden keçeli kalemimiz bu defa eskisinden de beter bir sululuk, yavşaklık ve dağınıklıkla hepten kağıt katili olur, iyiden iyiye dağıtırdı kendini ve kolonyalı mürekkebini. artık kolonya kafa mı yapıyordu, hakkaten alkol tüm kötülüklerina anasıdır tezinin ilahi bir yansımasımıydı bu bilemiyorum. yine de hiçbir zaman tam olarak bitmemesini, ufak takviyelerle bir süre daha işlevini yitirmemesini seviyorduk işte. yine de mesafeli durduğum bir kalem çeşidi varsa keçeli kalamdir o da, kalın kalın uçları ile 0.9'cuların sevgilisi, biz 0.5'cilerin ise "benden uzak allaha yakın olsun" kalemi idi.
ne günlerdi be. ülkeye bırak keçeli kalemi, sıvı sabun girmezdi o zamanlar.

her türlü yeniliği yazları gelen alamancıların veletlerinden öğrenirdik. akşam ezanına kadar top oynardık, sonra gece tvde istiklal marşının okunmasına tanıklık eder uyurduk.

o günlerde keçeli kalem müthiş bir şeydi. çok uzun süre şaşkınlığımı muhafaza etmiştim ki ben bi o zaman, bir de nurgül yeşilçay cem özerle evlendiğinde bu kadar uzun süre şaşkın kalmıştım.

pastel boya desen değil, sulu boya desen değil. yağlı boya desen abartma amına koyim. rengarenk, bir düzine.

eninde sonunda biterdi. sonra hangi sivri zekalı bulduysa ilk, helal olsun, arkasındaki kapağı çıkartıp kolonya dökmeyi öğrendik. sulu mulu yazıyordu yine, işe yarıyordu belli bir yere kadar. sonra hepten salıveriyordu kendini.

çok duygasıl lan bu aralar. sende de oluyor mu? mevsimden herhalde..
halen daha geçerli olandır.
annemin kolonyayı fazla dökmesiyle kalemimi mundar ettiği olay.
kağıda bastırıldığında çıkardığı ses düşünülürse intihar sebebidir.
boyanın rengini açar. hiç bir zaman eskisi gibi olmaz.
Bir Türk'ün tarihi boyunca en büyük icatlarından birisidir.Özellikle savaş yıllarında yoklukla baş edebilmek sebebiyle yapıldığı da söylenir.
genellikle ilkokulda yapılan olay. ama bi boka yaramazdı ben yaptığımda.
kuntizce bir hareket.

severek yapardım ama rengi bozulurdu. sonra hemencecik biterdi de zaten. yine de kuntizce bir hareket.

bizim zamanımızda keçeli kalem almak kolay değildi.