bugün

Türkiye girişimcilik konusunda diğer ülkelerin oldukça gerisinde kalmış, bu su götürmez bir gerçek. Ancak bunun daha da acı olan tarafı kadın girişimcilerin bu orana olan katkısının çok az olması. Türkiye, kadının iş gücüne katılımının en az olduğu ülkeler arasında.

Bu belki de yeteri kadar gelişmiş olmayan cahil toplumumuzun bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Küçük düşünen toplumlar için geçerli bir tutum elbette. Ülkede kızlar potansiyel gelin olarak, buna karşılık erkekler iş adamı potansiyelinde yetiştiriliyor.

Küçücük bir kız çocuğuna yaklaşıp hayallerini sorun. Çoğu gelin olacağım ben der. Neden peki? Kıza öyle empoze ediliyor bu fikir çünkü. Düğünlere gidince bir bakın etrafınıza. Kaç gelinlikli kişi görüyorsunuz. Olması gereken 1 iken, bir sürü ufacık kızın üzerinde de beyaz etekleri yerlere sürünmüş ve salonun tüm tozu toprağını temizlemiş beyazdan griye dönmüş etekler. Üstelik en modern düşünen aileninkinde bile. Velhasıl küçücük kızların ilk hedefi evlenmek olmasın da ne olsun bu durumda.

Sonra erkek çocuğuna gidin. Arabam olsun, işim olsun der. Çünkü ona da öyle anlatılıyor. Daha çok kariyere odaklandırılıyor erkek çocukları. Bu elbette örnek aldığı anne babadan da kaynaklanıyor.

Hal böyleyken, kız çocuklarımız. erkek çocuklarımızın hedef ve kariyer planı olarak çok gerisinde kalıyor.

Bir de bir üst model var bu konuda. Kariyer hedefleri olan ancak bunları evlendikten sonra geri plana atmak zorunda kalan kadın modeli. Erkekler ne yazık ki evlilikte en büyük sorumluluğun kadına ait olduğunu düşünürken, aynı zamanda bunun bir zorunluluk olduğuna da kanaat getiriyor. Yani birçok erkek için kadın buna mecburdur. Bu durumda da erkeğin eve katkı sağlamasına gerek yoktur sonucu ortaya çıkıyor. Erkek sadece çalışır. Eve geldiğinde yemeği hazır olmak zorundadır. Çamaşırı yıkanmak, ütüsü yapılmak, tv karşısında sızdığında üstü örtülmek, çorapları tek tek odalardan toplanmak üzerine programlanmıştır. Aynı zamanda hayat müşterektir lafını da hep unutmak. Buradan kadın ev işi yapmamalıdır sonucu çıkarmamak gerekir. Kadın elbette ev işi de yapacak, eşine hizmet de edecektir. Ancak erkeklerin de kadınların evde hayatlarını kolaylaştıracak küçük detaylara önem vermesi gerekir.

Hal böyle olunca evde bu kadar yorulan ve eşinin tüm ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan kadın, iş hayatında verimsizleşmeye başlayacaktır. Kaçınılmaz son.

Bir diğeri kadına biçilen namus abidesi olma sorunsalıdır. Sanki tek namuslu olması gereken kadınmış ve tek bu konuda hata yapan da kadın olacakmış gibi. Oysa erkek kadına değil kendine güvenmez. Kendi hemcinslerine güvenmediği için kadını kısıtlar, hakkında kötü düşünür.

Yaptığı her işte kusur arayan erkeklerin, yapılan işe değil yapana bakan profesyonel olmayan insanların tutumları yüzünden de kadın ne yazık ki iş hayatında kabul görmemektedir. Biraz kültür, biraz cehalet, biraz da kıskançlık bana göre.

Zaten yetiştirilme tarzı olarak gelin olmaya programlanmış, tek hayali evlilik olan kadınlar bir de ev ve iş hayatında da saygı göremeyince kadının yeri evidir sloganını tutturup kendilerini toplumdan çeker.
hiç gerek yok alengirli, janjanlı anlatımlara. türkiye için konuşuyorsak kadının sosyo, psiko, eko felan geçin yeri bellidir. bekarken anasının dizinin gibi evlenince sobanın arkası ve kocasının etekleri.
benimki şöyle kenarlarda bi yerden olsun da tuvaletim gelirse rahat girip çıkiim.
sosyo ekonomik düzende nerede olurlarsa olsunlar herzaman başımız tacıdırlar diye cevap verilen sözlük başlığı.
tüketim açısından erkeklerden daha üstün olduklarından, kapitalist emperyalizmin göz bebeğidirler.

hatta emperyalist medya sürekli olarak kırmızı etin iğrençliklerinden, meyvelerin süperliğinden bahsederek protein alımını azaltıp yeni doğumlarda dişi nüfusunun artmasını hedefler.

aynı zamanda toplumsal dinamiklere etki ederek kadınların ailelerinden bağımsız yaşantı kurabilmelerine ve evliliği gözardı etmelerine yardımcı olur.

hatta avrupa ve amerikada kadının babasız çocuk doğurabilmesi ve ona tek başına bakmasını destekler.

ne kadar çok ayrı ev, o kadar çok tüketim demektir.