bugün

Bendim, daha dün habersiz,
mavi dize ve yalın şarkıdan,
gecem geçmezdi bülbülsüz,
sabahları günün tarlakuşu olan.

Düşlere vermiştim sanki bahçemi,
içi silme gül ve yitik kuğular,
düşlerdi yine kumruların sahibi,
onlarındı göllerde lirler ve sandallar;

Tırmandım acıyı çocukluğumdan beri;
gençliğim...gençliğim benim miydi?
Gel gör ki hâlâ baştan çıkarır beni
hüznün o hoş kokusu güllerdeki.

Gemsiz taydır koşturan içgüdüm,
gemsiz tay, gençliğimin bindiği;
kuşakta hançer taşır, bade içerim,
düşmez elimden yine de her ikisi.

Bahçemde güzel bir heykel gördüm,
oyulmuştu mermerden ve canlı etten;
kapılıverdi ona genç gönlüm;
aklımı, kalbimi, ruhumu fetheden.

Utandım dünya karşısında;
böyle sessiz olmak varmış meğer;
çıkmadım tatlı bahara
ezgi saati değilse eğer...

Akşam alacalanmış, çekilmiş el ayak,
vaktidir gurubun ve usuldan öpüşlerin,
madrigalin, büyünün saati çaldı çalacak,
'sana tapıyorum'un, ah diye iç çekişlerin.

Kızıştırmıştı arzumu o fildişi kule;
tek istediğim kapanmaktı içime,
karanlıklardan uçurum biçtim kendime,
susadım gökyüzüne, acıktım uzaya oradan yine.

Tuz çekmiş bir sünger gibiydim
denizin özsuyunda, tatlı ve nazikti
tıkabasa acı dolu kalbim,
çekmiş dünyayı, eti ve cehennemi.

Yine de şükreder Tanrı'ya vicdanım,
bu olgun halim çıkarır beni ermiş katına;
ne kadar yüklenirse varoluşum,
balını sunardı Sanat bütün hırçınlığıyla.

Kurtardım aklımı o sefil düşüncelerden,
soylu sularda yıkandı ruhum,
usanmadı kalbim diyar diyar gezmekten,
giyindim kutsal ormanını ezginin.

Kördür ışık ve bir muammadır hayat,
karanlıklar içinde erişilmez hakikat;
vermez asla sırlarını ketum marifet,
ve o eşsiz sır ısırır gölgelere saklanarak.

Böyle içten olunur, böyle kudretli;
böyle yalın olunur, yıldız gibi parlak:
Ondan akan billurdur sesi,
bir su kaynağında ruhu fısıldayarak.

Buydu işte amacım, saf ruhtan
kendi yıldızını yapmak, çınıltılı bir kaynak,
delirip tanyerinden ve söken şafaktan
edebiyatın olanca şiddetine yaslanarak.

Mavi tanyerinden alır biçemini,
ilhamını ilahi esrimelerden,
puslu ve usul bir ses kavalının tek üflediği
ve şafak, güneşin oğlu lirimdeki tellerden.

Bir oyuk açtı vurdukça kaya;
vurdukça sivrildi o hışımla.
Kayanın açtığı oyuk buluştu dalgalarla
ve duyuşun oku karışıverdi rüzgâra.

RUBEN DARIO