bugün

gut olan milletin çoğul halidir. (#16120118)

gutlar: birisi şöyle anlatmış:

http://www.siyasiforum.ne...wtopic.php?f=9&t=4142

Batılılarca dahi ASYA kökenli kabul edilen diğer bazı kabileler de bu dönemde (M.Ö.2500) Batı iran'a yerleştiler. Bunlardan GUTiLER kuzeye; LULLUBiLER, KASiTLER ve ELÂMLAR da güney iran'a yayıldılar.
GUTiUM (KUTiUM) diye geçen bu kavim adından, Akatça olan nisbet eki kaldırılacak olursa, geriye GUT kalır.
GUTLAR; bölgede ELÂMLAR'dan ve TOURKiLER'den sonra TÜRKLER iLE MÜNASEBETTAR veya ayniyet gösteren ÜÇÜNCÜ KAViM'dir. (10)
Kürt ayırımcılar GUT-KÜRT benzetmesinden hareket ederek, GUTLAR'ın Aryan ve Kürt olduğunu öne sürerler. Bunlara cevabı bir yabancı araştırmacı, hem de yarım asır önceden vermiştir.
Prof.Dr. Bunno LANDSBERGER, 1937'deki 2. Türk Tarih Kongresi'nde sunduğu "Some Questions on the History of Asia Minor" adlı tebliğde, Kuzeyden gelip AKAD devletini çökerttikten sonra M.Ö. 2500-1950 tarihleri arasında hüküm süren "GUT kavminin kral adlarının Türkçe'ye ne kadar yakın olduğu"na dikkat çekmişti... Bu GUTiUM kralları EL ULUMUŞ, iNiNE BAKAŞ, NiKiL LAKAP, YARLAGAN, YARLAGANDA, TiRiGEN (TiRiKAN), iNKiŞU, KURUM, TABATI, ŞARLAK, ve LAŞiRAP idi. (11)
Bu adların Türkçe ile münasebetini kolayca görebiliriz:
1- EL ULUMUŞ (memleketi büyütmüş)
2- iNiNE BAKAŞ (çeşitli şekilde açıklanabilir; bir tanesi evine, yuvasına bakan)
3- YARLAGAN (haber veren...Orhun kitabelerinde yargan )
4- TiRiGEN (yardım eden...Uygurca tiriga) veya TiRiKAN (diri kan)
5- ŞARLAK (kanatlı ve memeli hayvan adı)
Bu kralların adları hem yapı hem de anlam olarak TÜRKÇE kurallarına uyduğu gibi, ad verme geleneği de TÜRK âdetlerine uygun yapılmıştı.
işte bu yüzdendir ki, Landsberger, "Tarihte TÜRKLER'le en yakın münasebettar olan, hatta belki de TÜRKLER'le AYNiYET gösteren kabile, KUTLAR/GUTiLER'dir," der!.. (10)
Yapılan tesbitlerde, prehistorik dönemde KUTLAR/GUTiLER'in HAZAR DENiZi'nin güneydoğusu ile AMUDERYA/CEYHAN arasındaki bölgede, yani BATI TÜRKiSTAN'da oturdukları, M.Ö.2500-2400 yıllarında batıya yönelerek ZAGROS dağlık bölgesinin kuzeydoğusuna yerleştikleri anlaşılmıştır.
Samî olan Babilliler GUTiLER'i Mezopotamya'dan sürünce, ELÂM ülkesi Babil'in bir eyaleti haline geldi. Nihayet LARSA hanedanı bir ara güçlendi ve Uruk ile Babil'i bir süre idaresine aldı. Ancak HAMURABi ve RiM-SiN zamanında 31 yıllık bir mücadele sonucu yıkılabildi.
HAMURABi'nin savaştığı uluslar arasında bir de TURUKKU kavmi vardı. (M.Ö.1750) MASPERO, verdiği haritada TURUKKU bölgesini HAKKARi, GEVAR, ŞEMDiNAN arasında gösterir. (12) Yani TURUKKULAR,Kürt ayırımcıların Fransız Arkeoloji Enstitüsü 1933-1939 yılları arasında KUZEY MEZOPOTAMYA'da kazılarda buldukları KiL TABLETLER'i 1950'den itibaren tercümeleri ile birlikte yayınlamaya başlamışlardır.
George DOSSIN'in 1950'de yayınladığı "Archive Royale de Mari - Cilt 1'de yer alan 16 ve 69 numaralı tabletlerde geçen TURUKKU kavmi, TÜRK DEĞiL DE NEDiR?.. (13)
Aynı eserin 195l yılında yayınlanan 4. Cildindeki 21, 22, 23, 24, 25, 41, 45, 52, 70,78 ve 79 numaralı tabletlerinde TURUKKU adı tam 18 defa geçmektedir!.. Tabletlerin çoğu TURUKKU saldırıları ile ilgilidir.
Kürtlerin "bizim" dediği bölgedeki DÖRDÜNCÜ TÜRK KAViM'dir!..
Çinliler Türklerden TU-KÜS diye söz eder. Macarca'da geçen TÜRÜK kelimesi ORTA ASYA'da halen kullanılmaktadır. Romenler ise bugün bile bize TURUKKO der!.. Tıpkı 3750 yıllık tabletlerdeki gibi!..
TÜRKLER iLE BAĞLANTILI BEŞiNCi KAViM KASSiTLERDiR!.. Kürt ayırımcılığını savunanlar, Kassit-Kussi-Kürt benzetmesinden giderek KASSiTLER'i de kendilerinden sayarlar. Halbuki KASSiT kral adları da TÜRKÇE çağrışımlar taşır.(14)
M.Ö. 1300 yılında bölgede yeni bir hanedan hakimiyeti ele geçirdi ve bu dönemde ELÂM en yüksek devrini yaşadı. KUTiR-NAHUNTE (M.Ö.1207-1171) KASSiTLER'i kovdu, oğlunu BABiL valisi tayin etti. Ardından gelen SiLHAK-iNŞUŞiNAK (M.Ö.1165-1151) KERKÜK'e kadar genişledi. ELÂMLAR Asur-Babil mücadelesi sırasında l. NABUKEDNEZZAR tarafından yıkıldı. (M.Ö.1110)
Görüldüğü gibi, GÜNEY ANADOLU ve KERKÜK bölgesi şimdi olduğu gibi, o zaman da TÜRKLER'in elinde idi. ELÂM, GUT, TOURKi, TURUKKi ve KASSiTLER de bölgenin TÜRK kavimleri idi... daha kuzeyde, ANADOLU'da HURRiLER vardı. Bir süre sonra da KiMMERLER, iSKiTLER varlık göstermeye başladılar.

gutlar: diğeri şöyle anlatmış:

http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk13.html

DOĞU ANADOLU'NUN TÜRKLÜĞÜ

KÜRTLER iLE iLGiLi TEMELSiZ iDDiALAR
Yabancı sözde bilim adamları yetmezmiş gibi, Dr. Cemşid Bender adlı biri bir süre Teori dergisinde yazdı, çizdi; Kürtler hakkında kitaplar yayınladı... Yazdıklarının pek çoğunu da General ihsan Nuri adlı kişinin "Kürtlerin Kökeni" adlı kitabına dayandırmış bulunuyor.
Halbuki yerli yabancı pek çok tarihçi tarafından Mezopotamya tarihi üzerine kaleme alınmış YÜZLERCE eser var!.. Bunlar ne generalliği (!) kendinden menkul Nuri'yi, ne de doktorluğu(!) kendinden menkul Bender'i doğruluyor!

Cemşid Bender'e göre "Kürtler Anadolu'nun en eski halkı!.. Uygarlıkta önemli buluşları ile insanlığı ayağa kaldıran, yürüten muhteşem, muazzam bir halk!" (Kürt Tarihi ve Uygarlığı sf.9) Bender efendi öyle buyuruyor ama, niye ortalıkta bir tek Kürt medeniyetine ait eser olmadığını, neden Kürtçe yazılı kadim bir tek mezar taşı bile bulunamadığını açıklamıyor!

- Lagaş Kralı Adadnan, M.Ö.2400'lerde Kurda halkından,
- Ur Kralı Kmil Sin, Kurde halkından,
- Hitit kralı Şubbilliluma, M.Ö.1370 yıllarında Gurde halkından,
- Asur kitabeleri Kardaka bölgesinden ve Kurtiy topluluğundan

söz etmiş-miş......

Asur kralı Tugulti inor, Gutilere Kurti diyormuş... (Gen. ihsan Nuri Kürtlerin Kökeni sf.33 ; Cemşid Bender, aynı kitap, sf.11)

M.Ö. 1280-1281'de Asur Kralı olan 1. Salmanasar ile ilgili kitâbede şu yazı varmış:

- "Bir yıldız gibi parlıyan Guti halkı yalnız çokluğuyla değil; azim, şiddet, dehşet ve yıkıcılıklarıyla da tanınmışlardır..."

Yine aynı kral yaptığı savaşlardan sonra yazdırdığı kitâbede:

- "Ararat sınırından TUR abidine kadar bu ülke içinde su gibi Guti kanı aktı."

diyormuş... Bender bunu delil gösterip bölgeyi "kürt ülkesi" ilan ediyor. Bölgede yaşıyan en eski halk Kürtlermiş!..

Peki, aynı kitabede geçen TUR ne oluyor?.. Çoğulu TURAN olan bu kelime TÜRKLER'e işaret etmiyor mu?..
Bir yere ad vermeleri, onların orada çok eskiden bulunduklarını göstermez mi?..

Yine Cemşid Bender, bilinen ilk Guti kralının adının Emnatum olduğunu M.Ö. 3100 yıllarında yaşadığını, böylece Kürt tarihinin çok eskilere dayandığını öne sürüyor... (Kürt Tarihi ve Uygarlığı sf. 11)

Ama aynı sayfanın altında bir notu var: EMNATUM ismi SÜMERLER'ce de kullanılmıştır!.. Nasıl olup ta SÜMERLER ile GUTiLER'in aynı adı kullandığını söylemiyor!..

Bilindiği gibi SÜMERLER en eski devlet kuran millet, ve SÜMERLER'in TÜRKLER'in atası olduğu DiL benzerliği ile ortaya konmuştur. Aynı adı taşıdıklarına göre GUTiLER de SÜMERLER ile akrabadır... Şu halde GUTiLER Kürtlerin atası olsalar dahi, bizim akrabamızdır... Bu tesbitler ayrılığı değil, aynı kökten olduğumuzu gösterir. Ancak durum hiç te öyle değildir!

GUTi-GUTiUM krallığına, CYRTiE diye geçen halka pek sarılmış olan Dr. Bender, bu halkın GUR TÜRKLERi olduğu, kral adlarının da şimdiki Türkçe'ye bile yakın olan isimlerden oluştuğunu dile getirmiyor. (Teori Dergisi, Sayı 4, 1990)

Bu gerçeğin ta 1937 yılında, hem de bir yabancı profesörün tesbitleriyle ortaya çıkarılmış olduğundan hiç söz etmiyor!.. (Bak: DiĞER PROTO TÜRKLER)

ÜNLÜ Sümerolog Landsberger, "Ön Asya kadim Tarihi'nin Esas Meseleleri" adlı eserinde:

- "GUTLAR veya GUTiLER M.Ö.2150-1950 yılları arasında tarih sahnesinde görülmüşlerdir.
TÜRKLER'le en yakın surette münasebettar olan,
hatta belki de AYNiYET GÖSTEREN (tıpatıp benzeyen)
kabile, GUTLAR'dır,"

der!.. (Kimmerler, Taner Tarhan, 1984 TTK)

Cemşid Bender hızını alamaz, ARARATi, KHALDi ve SUBARi gibi devletleri de Kürt gösteriyor. (Teori, aynı sayı) Kaynak olarak Rus yazarlarını veriyor... Hani şu, bölge halkını KÜRT adı altında toplayıp, TÜRKLER'e karşı ayaklandırmak için sun'i eserler veren Rus yazarları var ya, onlara dayanıyor.

Ama Edip Yavuz'un kelimelerden giderek SUBARTU, URARTU, KARDU gibi devletlerin Türk kökenlerini çok daha bilimsel şekilde açıkladığından hiç bahsetmiyor!.. (Bakınız: BÖLGE TARiHi

Bender, "Profesör Speizer'in Gutiler ile Kürtler'in aynı soydan olduğunu açıkladığını" belirtiyor. Speizer neye dayanarak bunu diyor, bilmiyoruz ama, böyle bir durum ancak KÜRTLER'in TÜRK olması ile mümkündür.

Aslında her iki grup da GUR Türklerinden gelmektedir... ancak aralarında zaman farkı vardır. GUR-GUZ-OĞUZ-UZ birbirinden farklı değildir.

Dr. Bender bunu biliyor, ama dile getirmiyor.

Bender, "Dr. Kontinov'un GUTi ve KASSiT halkının ârî olduğunu söylediğini" belirtiyor, yani her ikisini de Hint-Avrupaî ilân ediyor... ama delillerini ortaya koymuyor.

Halbuki Edip Yavuz, H.Zübeyr Koşay ve pek çok batılı yazar, dillerinden giderek bu halkların Aryan değil, TURANÎ olduğunu ispat etmiş bulunuyor.

Bir topluluğun hangi ırka mensup olduğu ya tipinden, ya dilinden, ya da kültüründen anlaşılır. Son ikisi daha önemlidir. Çünkü çekik gözlü TÜRKLER olduğu gibi, sarışın Avrupa tipli TÜRKLER de vardır.

Şimdi insaf ile söyleyin, Kürtler tip itibariyle Avrupalı'ya mı, Arab'a mı, Fars'a mı, yoksa biz TÜRKLER'e mi benzemektedir?..

Kürtçe denilen ağızlar; telaffuz, kelime ve gramer açısından Arapça'ya mı, Farsça'ya mı, Almanca'ya mı, yoksa TÜRKÇE'ye mi yakındır?..

Yine göçebe Kürt kültürü; ingilizler'e mi, Araplar'a mı, Hintliler'e mi yoksa TÜRKMENLER'e mi benzer?.. Zaten Nikitine ile Marr dahi bunu kabul ediyor.

Hiç bir gerçekçi araştırma, bu sorulara TÜRK'ten başka cevap bulamaz!..

Onun içindir ki, Bender'in Kürt ayırımcılığına temel tuttuğu islam Ansiklopedisi'ndeki KARDAKA bahsini de, en iyi Edip Yavuz açıklamıştır.

Bender'in bir kaynağı da HOYBUN teşkilatının yayınıdır ki, bu cemiyet maskeli bir Kürt-Ermeni örgütüdür, ASALA veya TAŞNAK'tan farkı yoktur, üstelik iddialarına hiç bir delil getirmez.

Bender, sonra GUTi kralı TiRiKAN'dan (Diri Kan), Kassit kralları KARAiNDAŞ'tan, KADAŞMAN'dan bahsediyor. (Teori, aynı sayı)

Ama bu adların TÜRKÇE olarak kabul edildiğini bilmezden geliyor, saklıyor!..

Atı ilk kez Kürtler'in binek hayvanı olarak kullandığını iddia ediyor, ama dünyaya en çok yayılmış milletin neden Kürtler değil de, TÜRKLER olduğu sorusuna açıklama getirmiyor!..

Dr. Bender, TÜRK düşmanı olan, ama Şehnâme adlı eserini bir TÜRK hakanının teşviki ve hoşgörüsü ile yazmış bulunan Firdevsi'ye dayanarak, KASSiT devletinin Cemşid devleti olduğunu, ve Kürt olduğunu öne sürüyor. (Teori, aynı sayı) Ama Şehnâme'de Kürtler hakkında ne dendiğini yazmıyor!.. Biz yazdık, ilerde göreceksiniz.

Firdevsi elbette önüne geleni Fars gösterme çabasına girecekti. Cemşid ise genelde bir Fars efsane kahramanı olarak bilinir.

Ama o tarihlerde Farslar bölgede değildi ki!.. Öte yandan Kürtler Fars olmayı kabul etmezler.

Ama o bölgede hem Aryan (Iranian) olup, hem Fars olmamak mümkün değildir... Velhasıl o da işi çözmüyor!

Kaldı ki, Firdevsi'nin bahsettiği Cemşid ve Feridun meselesini biz ilerde ele alacak ve gerçek yönünü açıklıyacağız. (Bakınız: TAHiR TÜRKKAN'IN TARiH NOTLARI - 3. BÖLÜM: DÜNYA MEDENiYETiNDE TÜRKLER'iN PAYI)

Bu arada Kürtleri savunmaya soyunan aslı TÜRK yazarlardan ismail Beşikçi "Kirveliğin TÜRKLER'e ait bir âdet olduğunu belirttikten sonra, bir çok TÜRKMEN boyunda kirveliğin bulunduğunu, ancak ALiKAN aşiretinde olmadığını, bir tek ALiKANLAR'da rastlanmadığını" söyler. Bu durumun bir istisna olduğunu ima eder.

Aynı yazar Alikanlar hakkındaki ikinci eserinde, "Doğuda Bir Kürt Aşireti" diyerek fikir değiştirir, TÜRKMEN dediğini Kürt yapar!..

Öte yandan pek çok ayırımcı Kürtçü yazar "kirveliğin sadece Kürtlere mahsus bir gelenek olduğu"nda ısrar ederler!.. Kürt iddiaları hep böyle çelişkiler ile doludur. (Bakınız Cemşid Bender, Kürt Tarihi ve Uygarlığı)

Anadolu'daki Kürtlerin büyük çoğunluğu, bariz özelliği dağınık konar-göçerlik olan, bu yüzden de devlet ve medeniyet kuramamış TÜRK aşiretleridir. Bir kısmı Arap (Urfa-Mardin civarı, Suriye) ve Ermeni asıllı (Erzincan civarı, Ermenistan, Azerbeycan) Kürtler de vardır. Onlar da dağınık ve karmaşık özellikler taşırlar. Hatta Yahudi asıllı (israil'de, Kuzey Irak'ta, Barzanî aşireti) Kürtler bile vardır. Ve tabii Fars asıllı (Hakkâri civarları, iran) Kürtler vardır.

Bu ayıp değildir... biz gene onları kendimizden sayabiliriz. Tabii bölücülük ve ayırımcılık yapmadıkça!..

Ama Cemşid Bender ayırımcılık uğruna M.Ö. 3000'lerden M.Ö. 500'lere kadar Kürtler'e Guti, Kurti, Kassit, Subari, Mitani, Khaldi, Muşki, Nayri, Kardu, Med gibi devletler kurduruyor!.. Ve Kürt dönemini Pers kralı Sirus'un Anadolu'yu işgali ile bitiriyor. Sirus'un Kürt dili ve edebiyatını çalarak iran halkına malettiğini öne sürüyor!..

Ancak ilk 2500 yıl içinde bu kadar aktif, bu kadar medeni ve bu kadar güçlü olan Kürtlerin, NEDEN o tarihten zamanımıza kadar geçen 2500 yıl içinde, bir tek devlet bile kuramadıklarına hiç değinmiyor!.. Daha önce kurulmuş olan o şanlı, şerefli, heybetli, haşmetli, muazzam, muhteşem (!) Kürt devletlerinden neden bir tek bile dikili taş kalmadığını açıklamıyor!..

Öte yandan TÜRKLER'in NUH Peygamber'den bugüne hiç devletsiz kalmadıkları gerçeğinden söz bile etmiyor!..

Sadece bu husus dahi bütün Kürt ayırımcı teorilerini çürütmeye yeter!..

Cemşid Bender ve Kürt ayırımcılar, "Kürt serdarı" dedikleri Selahaddin-i Eyyübi'ye de sahip çıkarlar... Kendisi, Selçuklu TÜRK Hakanına bağlı bir bey idi. Öz-be-öz TÜRK'tü!... Ağabeyinin adı TURANŞAH, kardeşlerinin adı TUĞTEKiN ve BÖRi idi!.. Dayısının adı Şahabeddin Mahmud bin TÜKÜŞ idi!.. Annesinin TÜRK olduğu TÜKÜŞ adından anlaşılır!.. Eşlerinden biri Unar Bey'in kızı Amine TÜRK'tü... iki eniştesi de Türk'tü!.. Biri Unaroğlu Sadeddin Mesut, diğeri Muzafferüddin GÖKBÖRÜ idi!... Acem diyarında yaşamalarına, islam etkisinde olmalarına rağmen, adları TÜRK damgası taşırdı!..
(S. Ahmet Arvasi, Doğu Anadolu Gerçeği, TÜRK Kültürü Araştırma Enstitüsü, 1983... Bu kitabın yazarı da, ayırımcılara göre Kürttür. Bizce ülkemizdeki herkes gibi TÜRK'tür.)

Kürt Teavün Cemiyeti'nin kurucusu ve Kürtçülüğün baş savunucularından Dr. M. Şükrü Sekban, 1933'de Paris'te yayınladığı "La Question Kurde" adlı kitabında, bu adı verdiği toplulukların TURANÎ yani TÜRK kökenli olduğunu itiraf etmek zorunda kalmıştır!..
(M. Şükrü Sekban, Kürt Meselesi, 1979 sf.17)

Sosyalist görüşün temel dayanaklarından biri olan "ilk toplumların anaerkil olduğu" teorisine de el atan Bender, Kürtler'in ne kadar anaerkil olduğunu anlatmaya çalışıyor. (Teori, sayı 10)

Ama devlet kurduğu öne sürülen Kürtler'de kadın liderler için tek bir kelime bile bulunmaz iken, TÜRK devletlerinde HAKAN'ın yanında HATUN'un yer aldığını, ECE'nin PRENSES demek olduğunu unutmuş görünüyor!..

Eski Yunan edebiyatını bile etkilemiş olan Amasya yöresinde yaşamış AMAZON savaşçılarının TÜRK kökeninden ise, haberi bile yoktur!..
(Adile Ayda, Türklerin ilk Ataları; Edip Yavuz, aynı eser)

Velhasıl, Cemşid Bender'in bütün gayretleri boşa gitmiş, "5000 yıllık Kürt tarihi" diye yazdığı 250 sayfalık incecik kitap palavradan ibaret kalmıştır!.. Halbuki bir tek Osmanlı tarihi için Türk Tarih Kurumu'nun her biri 400-600 sayfa olan 13 ciltlik yayını vardır! Profesör Dr. Bahaeddin Ögel'in "Türk Kültür Tarihine Giriş" adlı eseri tam 9 cilttir!..

http://www.angelfire.com/tn3/tahir/trk05.html

wikipedia ise başka diyor:
karar sizin ey uludağ sözlük yazarları:

http://tr.wikipedia.org/wiki/Kut_(mitoloji)

Kut – Türk, Moğol ve Altay şamanizminde ve halk inancında kutsal enerji, yaşam gücü. Hut, Kud, Gut da denir. Moğollar Kutag, Hutag derler.

Anlam ve içerik [değiştir]

Kutsal yaşam gücü, bereket, hayat verici, mübareklik, canlılık gibi anlamları vardır. Yiğitler kut sayesinde ölümden kurtulur veya yaşama döner. Bu güç Tanrı’dan kaynaklanır. Tanrı bu gücü geri çekerse kağanlar tahtı ve yaşamlarını yitirirler. Padişahların ve soylarının kanı kutlu sayıldığından, hanedandan birisi idam edileceği zaman boynu kılıçla vurulmaz, yay kirişiyle boğularak öldürülür. insanın kutu doğmadan önce gökyüzünde yer alır. Şarap gibi akıcı, su gibi durudur.
Kut, Orta Asya'daki şamanist, göçebe Altay uluslarında "yaşam gücü" anlamına gelen bir kelimedir. Çağdaş Türkiye Türkçesinde kut şu anlamlarda[1] kullanılmaktadır:
1. Devlet idaresinde güç, yaratıcılık ve yetki bakımından sahip olunan üstün güç.
2. Mutluluk.
3. ilahi bir kaynaktan gelen rahmet, bereket.
Jean-Poul Roux "Altay Türklerinde Ölüm" adlı eserinde kut kavramına çok geniş yer vermiş olup, bu kitabında kutu şu şekilde izah etmektedir;
Akışkan, jelatine benzer bir madde,
Zihin, ruh, hayati güç,
Şans, talih, uğur,
Sürüleri koruyan bir muska ya da nazarlık.[2]
Eski Orta Asya Türk ve Moğol inanışlarına göre yaşam kaynağını Göktanrı'dan alır. Yiğitler Tanrı'nın kendilerine inayet ettiği; kut sayesinde ölümlerden kurtulur ve başarıdan başarıya koşarlar. Beyler ve kağanlar kutsanmıştır, yani kut sahibidir. Ancak doğuştan itibaren kut sahibi olabilmek için çeşitli ritüeller gerekir. Tanrı'nın kutu geri çekmesi kağanın tahtını ve yaşamını yitirmesi anlamını taşır. Bunun için eski Altay inanışlarına göre Tanrı'dan kut dilenir. Örneğin, ilk Türk eserlerinden Irk Bitig'de;Tanrı tarafından kutu alınan bir savaşçının, Göktanrı'ya yakarışı ve eski gücünü yeniden kazanması anlatılır. Kutun değişik türleri vardır.
Bor Kut: Cisimleşmiş kuttur. Bir nesneyi temsil eden onun küçük bir modeli gibidir. Yer ruhudur.
iye Kut: Bir varlığı koruyan ruhsal enerjidir ve tamamen soyuttur. Ana ruhtur.
Sal Kut: Hareketli kuttur. Rüzgar gibi esebilir. Hava ruhudur.[3]
Bu inancın Sahalardaki adı Kut-Sür iteğele (Kut-Sür inancı) veya Tañara Üöreteğe (Tanrı Öğretisi)'dir. Sahaların günlük yaşamlarında bu inancının izlerini her zaman görmek mümkündür. Kut, bütün canlı varlıkların ruhu ve yaşam enerjisidir. Kut üç unsurdan oluşmuştur. Bor kut (toprak-can), Salgın kut (hava-can) ve iye kut (ana-can). Bazı saha efsanelerine göre kut Ürüñ Ayı Toyon tarafından verilmektedir. Bunu ilahe Ayıhıt insanlara getirmektedir (ulaştırmaktadır).[4] Bazı kikâye ve masallarda Ağa kut (baba-can) ve Sür kut (hayat-can) ifadelerine de rastlanmaktadır.
Abdülkadir inan'ın aktardığı bilgilere göre, kutun bedenden ayrılması ile ölüm gerçekleşmez ama kişide var olan kutsallık ortadan kalkar, o kişi sıradanlaşır. Kut, insan için kesinlikle bir güç ve uzun ömür kaynağıdır. Birey onsuz hayatını çok da fazla uzun sürdüremez. Ancak tin bedenden ayrıldığı vakit, kişinin ölümü hemen gerçekleşmiş olur.
Altay kavimlerinde kut [değiştir]

Eski Türklerde öldükten sonra göğe çıkılacağı inancı hakimdir. Bununla birlikte başlıca ikametgahı gökte olan insan ruhları, bir dağda mensup olduğu boyun ilk yerinde evinin çevresinde, bozkırda gezebilir. Ruh, mezarda boyun atalarını temsil eden ongunlarda, öldürülen düşman yansıtan balbal taşlarında ve boyun bayrağında (tuğ) barınabilir. Bu biçimde ruhun dünyaya dönüşü mümkündür. Ayrıca ölen kişinin öldürdüğü hayvanların ve insanların öteki dünyada ona hizmet edeceğine inanılır. Bu yüzden hayvanları ile birlikte gömülür. Her öldürdüğü düşman içinse taş (bal-bal) dikilir. Hayvanları öldürmek bu yüzden kurallarına uygun bir biçimde yapılmak zorundadır. Hayvanın iskeleti korunmak zorundadır ve kanı -yani "Yaşam gücü" sayılan kutu- akıtılmamalıdır. Moğol Kağanı Cengiz Han Büyük Yasası; kan akıtılmadan öldürme biçimini şöyle açıklar: Bir hayvan kesilirken bacakları bağlanmalı, karnı açılmalı ve ölünceye kadar kalbi elle sıkılmalıdır". Altay kavimlerince (Türkler, Moğollar...) böyle olursa hayvanın yeniden dünyaya geleceğine inanılır. Nitekim Osmanlı'da da bu eski Türk geleneği vardır. Padişahların kardeşlerini öldürmesi bir gelenektir. Ama öldürme biçimi eski adetlere uygun yapılır. Kanı yani kutu (Yaşam Gücü) akıtılmadan yay kirişiyle veya kayışla boğulur. Günümüzde bu kelime uğur, şans anlamında kullanılmaktadır. Kutsamak, kutlamak... gibi bereket ve esenlik bildiren kelimeler kut- kökünden türetilmiştir.
Devlet geleneğinde [değiştir]

Kut inancı, Türk devletlerinde başta olan insanların, kendilerine bu görevin Allah tarafından verilmiş olduğuna inanması. Osmanlı padişahlarında da bu inanç görülür ve yazdıkları fermanlarda Zillullah unvanını da kullanırlardı. Zamanla bu inanç halk tarafından da benimsenmişdir. Bu inançın etkisiyle padişahlar katledilirken kanları akıtılmaz genellikle kendi yaylarının ipi ile boğulurlardı.
Herhangi bir kişinin yönetici olmayı hak etmesi için Tanrı’nın ona “kut” vermesi gerekir. Türk yönetim felsefesinde “Göktengri” den gelen “kut”, yöneticilerin yönetmiş oldukları toplum üzerinde âdil bir yönetim tarzını ortaya koymaları için vermiş olduğu “geçici” bir yönetim yetkisidir. Başarılı olmayan, sorunları çözemeyen kağan Tanrı tarafından kendine verilmiş olan “kutu” kaybetmiş sayılır. “Kutu” alınmış olan kağanının Türk Milletini yönetme hakkı yoktur. Kağanın almış olduğu “kut”, onun sezebilme, hissedebilme, anlayabilme, kavrayabilme ve toplumu yönetebilme yeteneğini canlı tutar. “Kut”un hakkını vermenin temel ölçüsü ise kağanın “bilgeliğidir”.
Türk yönetim tarihinde kağan ve hükümdarlarının kullandığı ad ve unvanları kut anlayışı ile bağlantıları bakımından önemlidir. Meselâ, Türk tarihinin önemli liderlerinden Mete’nin unvanları; “Tanrı-kut” ve “idi-kut”; Göktürk kağanının unvanı ise “Kutlug Beg”dir.
Etimoloji [değiştir]

(Kut/Kud) kökünden türemiştir. Temizlik anlamını içerir. Farsça Hüda kelimesinin dönüşmüş biçimi olduğu öne sürülse de aslı Türkçe Kut (kutsallık, kutluluk) kökünden türemiştir. Bereket, yaşam gibi anlamlar içerir. Kutan, dua, yakarış demektir. Evenk dilinde Khutu sözcüğü kutsallık manası içerir. Kudagaçı sözcüğü, büyücü, şaman anlamına gelir. Kuthu şeklinde Tunguzcaya ve Hutu şeklinde Mançucaya geçmiştir. Sümercede de ayen Kut biçimiyle yer aldığı görülmektedir. itelmenlerin (Kamçadalların) Kuth veya Kutka (Kutku) adlı dünyayı ve canlıları yaratan bir Tanrıları vardır.
Uta [değiştir]

Türk, Altay ve özellikle Moğol halk inancında ve şamanizmde ruh enerjisi. Koruyucu ruh ve (daha doğrusu ruh şeklinde düşünülen) koruyucu enerjidir. Kut'un farklı bir türü olarak kabul edilir. Bazen iyicil ruhları tanımlamakta da kullanılır. Sözcük Moğolca kökenlidir. Dagur dilinde Huta, Moğolcada Utaga duman anlamına gelir ve yarı şeffaf (yarı soyut) bir görüntüyü ifade etmektedir. Utga ise Moğolcada his demektir.
Kaynakça [değiştir]

Türk Söylence Sözlüğü, Deniz Karakurt PDF
Dipnotlar [değiştir]

^ "Kut". TDK. Erişim tarihi: 2011-10-8.
^ Altay Türklerinde Ölüm, Jean Paul Roux, Çeviren: Aykut Kazancıgil
^ Shamanism and Contemporary Art of the Sakha, Zinaida Ivanova-Unarova
^ Saha Türklerini Kut-Sür inancı, Fatih Kirişçioğlu