bugün

Panşehir kitabının nefis yazısıdır.

'Ben adamı gözünden tanırım,
Seni görmüşlüğü varsa...'
Buralarda yine çocuklar var, insanlar var , sokaklar var tanrım.. Lütfettiğin gibi her şey yerli yerinde duruyor, bu aralarda bir yerde aşk var, ve ürkek ve korkak.. Hangi çıkmaz sokağın arkasında bilmiyoruz yalnız..
...
Sokaklar var işte neyse. Kaldırımlar yine hüzün evi, bir eli olsaydı el sallardı gidenlere diyor insanlar. Onun eli var, üzerinde ki sokak lambası sol eli... Sağ eli karşı cadde de ve gündüz gitmeler de kendini pek fark ettiremiyor sadece.. Yağmur yağıyor, kaldırım kenarından akıp gidiyor bulutların zevk suyu mazgallara..

Hava kararınca en çok kaldırımlar ağlıyor değil mi? Kıyısından akıp gidiyor göz yaşları.. Üzerinde bırakılan her bir adımın adı piç. Her bir ayak izi tecavüzün gözle görülmez delili. Bir de gece gitmekler var tanrım, kalanın eli sallansa da pek görülmüyor yine..

Sokaklar buz, yağmur yine aynı telaşında ve koca şehri ıslatıyor.. Ayak izi, kalmasın diye gidenin.. Ve şu yanıp sönen sokak lambaları, ürkütüyor ya adamı.. O ışığın titrediğin de kaldırımların dahi el salladığını, kalan bilir..

Rüzgar koşarak geliyor mesela, yüzüne yüzüne vuruyor gidenin, durduramayınca boynunu büküp, kafasını ağaca çarpıyor sonra.. Ağaç ; sağa sola sallanıyor hazırlıksız yakalanışından.. Sonra yaprak kaçıyor, o bile terk ediyor ağacı ve gidenin kalbe sürttüğü gibi gidiyor , karşı cadde de ki ahşap binanın, duvarına sürte sürte...
Yırttı gömleğini, bütün makyajını sildi zaman... Sağa sola dağılan düğmeler, ve gırtlağa bir bir atılan düğümler.. Zaman , eteğini indiriyor ve üzerinde ilmek ilmek dikilen suratların hüznü eşliğinde sahneye çıkıyor jartiyer.Siktir edin kralı, kraliçe çıplak...

Kraliçe'nin kemeriyle, vurun kahpeye nidaları altında yüzüne vuruluyor yalnızlığın. Oysa bir zaafı yüzüne vurmak, kötü bir şeydir diyor anne. Lütfen, susun anneler... Adam, kemerin demiriyle bileklerini parçalıyor ve öl-mek çıkıyor içinden. Ve masumiyet, ve yalnızlık, ve hüzün ağız birliğiyle karar veriyor, sokaklar yalancı şahit, şehirler tanık...

iki kişiyi biz, kendi ellerimizle ÖL-DÜR-DÜK...
Aşk, suçunu üzerine alan bu şehri, kutsuyor ortada kalanla...

Kalan başlıyor ya sesini rüzgara takıp bağırmaya,
Kalan yine kıskanıyor ya sesini,
Kalan yine kıskanıyor ya yüzünü...

Sen duymuyor musun peki tanrım?
Başka şehirlere sesleniyor adam,
' Ayağını denk al istanbul, sakın..
Sakın onu alma koynuna... '

Ve tanrım...
Ya sen, ya da o..
ikinizden biri giderken buralardan,
Lütfen..
Lütfen ayağınızı denk alın...

Kadın diyor ya giderken 'böyle olmasını istemezdim..'
Ve kopacak diyor düğme gömleğinden..

Ölüyor ya adam;

S.......... gömleği düğmeyi..
Ben seni kemiğime i l i k l e d i m...
Ve şehrin radyosun da Özlem Özdil çalıyor..

"Gideceğim yerler çok uzak gülüm, rüzgarlardan bile dost olmaz..
Hislerimi dizelere yazan,kalemler ağlasın bize..."

inesi
Gitme kal diyemedim diyen insanın yarım kalan sözüdür.