bugün
- larisalisa18
- şampiyonluk için yanak okşatmak36
- kaç yaşındaki insan evde kalmıştır12
- sözlükten gitse üzüleceğiniz yazarlar8
- sevdiğiniz sözlük yazarları11
- sözlük erkeklerinin bugünkü kombinleri16
- sütyen takmaktaki inanılmaz mantık hatası9
- aç karnına poğaça yemek11
- anın görüntüsü17
- karşı cinse giyim önerileri14
- otoyol ve köprü geçiş ücretlerinin zamlanması20
- jose mourinho29
- nişanlı kalmanın saçma olması8
- iyi bir insan olmak için ne yapmam lazım13
- en dindar özelliğiniz37
- 13 yaşındaki kıza tecavüz eden 28 kişi29
- chat sitesi kurmak9
- yaz aşkı varda kış aşkı neden yok11
- 19 mayıs 2024 galatasaray fenerbahçe maçı27
- doğum gününde hatırlanmamak19
- düşün ki o bunu okuyor8
- en taşaklı kızların bizim sözlükte bulunması16
- en havalı erkek meslekleri16
- her erkeğin unutamadığı bir kadın vardır10
- burçlara inanmak9
- kezo dili ve edebiyatı8
- zall beceremiyorsan bırak git24
- sözlüğe yeni gelen masum erkek12
- bugün hangi kadın yazara ne diksem15
- hayatınızda kaç kere reddedildiniz19
- kahverengi gözlü olmanın hiç bir işe yaramaması14
- sözlük erkeklerini evire çevire pataklamak8
- hangi sözlük yazarı ile uyumak isterdin11
- şort diken müzisyen motorcu uzun boylu yazar11
- icardi1905 ile jakuziye girmek10
- kimsenin okumadığı sözlükte yazar olmak17
- ali koç9
- günahların takımı galatasaray13
- ayetullah hamaney'in mini etekli torunu20
- bir erkekle kız arkadaş olabilir mi sorunsalı8
- erkekler seks yapamayacağı kadınla arkadaş olmaz15
- bik bik için diktiğim şort21
- toplu taşımalardaki müzisyen sorunsalı8
- üstteki yazar gözünde nasıl canlanıyor13
- icardi19058
- piknikçi grubun varoş olduğunu anlama yolları15
- kızların mesajlara geç cevap vermesi16
- elinin değdiği anı unutamıyorum 5 posta attım9
- serdar ortaç renault megane benzerliği8
- şizofreni11
annesinin peynir, süt alması için yolladığı bakkaldan heyecanlı ve koşar adımlarla dönüyordu. oturdukları dar sokağın kenarına park edilen arabalar onun özgürce sağa sola zıplaya zıplaya koşmasına engel oluyordu. hatta çoğu zaman sokakta çeşitli oyunlar oynamak amacıyla gerilmiş iplerin üstünden atlamak zorunda kalıyordu, bir engelli 110 metre koşucusu gibi...
hızla ulaştığı apartman kapısının ziline var olan tüm gücüyle abanıyordu, her defasında annesinden yediği azarlara rağmen... apartmanın 3.katında dedesi ve babaannesi, 4.katında da kendi ve ailesi oturuyordu.. ikişer ikişer çıktığı merdivenlerden sonra 3.katta duraksadı ve kapının yanındaki bozuk olan zil yerine daha etkili bulduğu yöntem olan "kapıyı yumruklamayı" kullandı. babaanesi açtı kapıyı.. ayağındaki terlikleri dağınık bir şekilde çıkartıp kendisini içeriye attı. giriş kapısının hemen yanındaki odada oturan dedesinin yanına gidip önce elini öpüp harçlığını aldı, sonra da "ne zaman gidiyoruz maça?" sorusunu sordu.
öyle ya, tüm bu telaşı türkiye a milli futbol takımının bursa'ya maç yapmaya gelecek olmasındandı. rakipte boru değildi, taş gibi almanya geliyordu. üstelik avrupa şampiyonası'na katılabilmek için önemli bir maçtı, her ne kadar o, o an buna idrak edemese de.. onlarca bilet hazırdı; maça gidecek amca, dayı, yiğen, baba, abi de.. ancak "ne zaman gidiyoruz maça?" sorusunu sorduğu dedesi pek hazır görünmüyordu. zira dedesi yorgun olduğunu, hasta olduğunu, maça gelemeyeceğini söylüyordu. ufaktan da torununu kandırma çalışmalarına başlamıştı, evde yalnız kalmamak için! maç saati de git gide yaklaşıyordu. abisi okulundan, babası, amcası işinden gelmiş, herkes akşam yemeğini yemiş ve akşam 8'de başlayacak olan maça hazırdı. derken üst kattan bir ses duymuştu. annesinin sesi olduğunu hemen anlamış ve elindeki torbaları kapıp anında yukarı fırlayıvermişti.
maç saatine 1 saat hatta daha az bir süre kalmıştı. evleri, bursa atatürk stadyumu'nun birkaç kilometre uzağında olduğundan pek de acele etmiyorlardı ama çıkma vakti gelmişti artık. tabii, cümbür cemaat maça gidilirse kocaman bir minibüs de gerekliydi. dedesi, babası ve amcalarının ortak olduğu fabrikanın külüstür minibüsü yanaşmıştı apartmana. o sırada 3.katta oturan dedesi yanına çağırmıştı onu. dedik ya, başlamıştı dedesi torunuyla birlikte maç izleme operasyonlarına.. küçük boy max dondurmadan kapıyı açtı.. baktı torunun suratı asık, çıkardıkça çıkardı teklifi yukarı ve sonunda magnum'a kadar geldi. daha okula yeni başlamış, minicik çocuktu, magnum yemesine izin yoktu. futbol aşkı da yeni yeni başlamış tabii, tam da farkında değil bu maçın öneminin. magnum diyince gözleri parlayıvermişti ama o kadar kolay teslim olmayacaktı elbet. aşağıdan abisinin gelip "hadi gidiyoruz" demesi üzerine, bir an arada kalmış ama maçı tercih etmişti. ne olacak altı üstü bir dondurma, başka zaman yerim diyordu. ancak dedesi pes etmemişti.. tam minibüse binmek üzereyken teklifin üstüne 2 gofret, 1 de sakız eklenmişti. kayıtsız kalmayacaktı bu teklife elbette. 2 gofret, 1 magnum, 1 sakız az buz şey değildi yahu! üstelik maçı da koltuğa yayılıp rahatça izleyebilecekti. babasının tüm ısrarlarına rağmen, yukarı dedesinin yanına çıkıp pencereden el sallamakla yetinmişti onlara..
maç başlamıştı öte yandan. bir yandan maçı izlerken diğer yandan gofretlerini ve dondurmasını mideye indirmekle meşguldu. 30.dakikada gofretler ve dondurma bitmiş, ilk yarının sonunda da sakızın tadı kaçmıştı. 10 ekim 1998 tarihinde oynanan o hollanda maçına gitmeyerek yaptığı hatanın farkına, 2.yarıda hakan şükür'ün attığı golden sonra farkına varacaktı.. 90.dakikada tüm stadın ayağa kalkıp, var gücüyle, hollandalı futbolcuların topu ayaklarına aldıkları an çıkardığı ıslık seslerinden sonra farkına varacaktı. maçın bitiminde 20 bin kişinin "kırmızı-beyaz, en büyük-türkiye" haykırışlarından sonra, o atmosferi görüşünden sonra farkına varacaktı.. o kadar pişmandı gitmediğine...
zaten 7-8 yaşındaki o ufacık çocuğun o maça gitmemesinden sonra duyduğu pişmanlık ve hatta kendine kızıp ağlaması, onun çok kısa bir süre sonra futbol aşığı olacağının habercisi değil miydi?
hızla ulaştığı apartman kapısının ziline var olan tüm gücüyle abanıyordu, her defasında annesinden yediği azarlara rağmen... apartmanın 3.katında dedesi ve babaannesi, 4.katında da kendi ve ailesi oturuyordu.. ikişer ikişer çıktığı merdivenlerden sonra 3.katta duraksadı ve kapının yanındaki bozuk olan zil yerine daha etkili bulduğu yöntem olan "kapıyı yumruklamayı" kullandı. babaanesi açtı kapıyı.. ayağındaki terlikleri dağınık bir şekilde çıkartıp kendisini içeriye attı. giriş kapısının hemen yanındaki odada oturan dedesinin yanına gidip önce elini öpüp harçlığını aldı, sonra da "ne zaman gidiyoruz maça?" sorusunu sordu.
öyle ya, tüm bu telaşı türkiye a milli futbol takımının bursa'ya maç yapmaya gelecek olmasındandı. rakipte boru değildi, taş gibi almanya geliyordu. üstelik avrupa şampiyonası'na katılabilmek için önemli bir maçtı, her ne kadar o, o an buna idrak edemese de.. onlarca bilet hazırdı; maça gidecek amca, dayı, yiğen, baba, abi de.. ancak "ne zaman gidiyoruz maça?" sorusunu sorduğu dedesi pek hazır görünmüyordu. zira dedesi yorgun olduğunu, hasta olduğunu, maça gelemeyeceğini söylüyordu. ufaktan da torununu kandırma çalışmalarına başlamıştı, evde yalnız kalmamak için! maç saati de git gide yaklaşıyordu. abisi okulundan, babası, amcası işinden gelmiş, herkes akşam yemeğini yemiş ve akşam 8'de başlayacak olan maça hazırdı. derken üst kattan bir ses duymuştu. annesinin sesi olduğunu hemen anlamış ve elindeki torbaları kapıp anında yukarı fırlayıvermişti.
maç saatine 1 saat hatta daha az bir süre kalmıştı. evleri, bursa atatürk stadyumu'nun birkaç kilometre uzağında olduğundan pek de acele etmiyorlardı ama çıkma vakti gelmişti artık. tabii, cümbür cemaat maça gidilirse kocaman bir minibüs de gerekliydi. dedesi, babası ve amcalarının ortak olduğu fabrikanın külüstür minibüsü yanaşmıştı apartmana. o sırada 3.katta oturan dedesi yanına çağırmıştı onu. dedik ya, başlamıştı dedesi torunuyla birlikte maç izleme operasyonlarına.. küçük boy max dondurmadan kapıyı açtı.. baktı torunun suratı asık, çıkardıkça çıkardı teklifi yukarı ve sonunda magnum'a kadar geldi. daha okula yeni başlamış, minicik çocuktu, magnum yemesine izin yoktu. futbol aşkı da yeni yeni başlamış tabii, tam da farkında değil bu maçın öneminin. magnum diyince gözleri parlayıvermişti ama o kadar kolay teslim olmayacaktı elbet. aşağıdan abisinin gelip "hadi gidiyoruz" demesi üzerine, bir an arada kalmış ama maçı tercih etmişti. ne olacak altı üstü bir dondurma, başka zaman yerim diyordu. ancak dedesi pes etmemişti.. tam minibüse binmek üzereyken teklifin üstüne 2 gofret, 1 de sakız eklenmişti. kayıtsız kalmayacaktı bu teklife elbette. 2 gofret, 1 magnum, 1 sakız az buz şey değildi yahu! üstelik maçı da koltuğa yayılıp rahatça izleyebilecekti. babasının tüm ısrarlarına rağmen, yukarı dedesinin yanına çıkıp pencereden el sallamakla yetinmişti onlara..
maç başlamıştı öte yandan. bir yandan maçı izlerken diğer yandan gofretlerini ve dondurmasını mideye indirmekle meşguldu. 30.dakikada gofretler ve dondurma bitmiş, ilk yarının sonunda da sakızın tadı kaçmıştı. 10 ekim 1998 tarihinde oynanan o hollanda maçına gitmeyerek yaptığı hatanın farkına, 2.yarıda hakan şükür'ün attığı golden sonra farkına varacaktı.. 90.dakikada tüm stadın ayağa kalkıp, var gücüyle, hollandalı futbolcuların topu ayaklarına aldıkları an çıkardığı ıslık seslerinden sonra farkına varacaktı. maçın bitiminde 20 bin kişinin "kırmızı-beyaz, en büyük-türkiye" haykırışlarından sonra, o atmosferi görüşünden sonra farkına varacaktı.. o kadar pişmandı gitmediğine...
zaten 7-8 yaşındaki o ufacık çocuğun o maça gitmemesinden sonra duyduğu pişmanlık ve hatta kendine kızıp ağlaması, onun çok kısa bir süre sonra futbol aşığı olacağının habercisi değil miydi?
benim için kubilay türkyılmaz'yın golleridir bu başlangıç.
bir de yabancı bir oyuncunun soyadının türkyılmaz olması çok garip gelirdi anlam veremezdim. belki de o gizemin getirdiği bir çekicilik de vardı.
bir de yabancı bir oyuncunun soyadının türkyılmaz olması çok garip gelirdi anlam veremezdim. belki de o gizemin getirdiği bir çekicilik de vardı.
ayaklanıp parka gitmek, arkadaşlar edinmek ve futbol oynamaya başlamaktır. önce masumane zaman geçirmek için oynanan futbol vardır, tek işiniz futbol oynamaktır. büyüdükçe takımlara ilgi duyarsınız; lig ile ilgilenirsiniz. biraz daha büyürsünüz, babanızdan harçlık alırsınız; işi profesyonelliğe dökmek ister, lastik ayakkabınızın yerine halısaha alırsınız. farklı liglere ilgi duyar, takip edersiniz. biraz daha büyüdüğünüzde "ben niye kazanmıyorum?" diyerekten iddaa olayına atılırsınız.
şu son olay futbol aşkının bitişi olur.
şu son olay futbol aşkının bitişi olur.
güncel Önemli Başlıklar