bugün

aslında hemen oracıkta, azıcık bile sorgulamadan, kuytularda empati kurmadan yargılanmaması hatta yadırganmaması gereken bayandır.

başlığımızı tariflendirip tanımsız bırakmamak hem bir delikanlıya yakışandır ve hem de formatın gereğidir. bu süreçte, tüm yazılarımda olduğu gibi, üslubumun temel taşlarından olan bilimsel argumalara yer verme konusunda vicidumda inanılmaz bir istek söz konusu. dizginlerimi bırakıp yazıyı bilimsel çerçeveye otururken, sen kıymetli okuyucuya da sıkmamaya çalışıcam. haaa şu da var ki; yazının ortasında "hafız bu yazı çok sıkıcı olmuş, fazla bilime boğdun" diyecek arkadaşlara seviyeli üslubumdan sıyrılıp galiz küfürler etmeyeceğimin de garantisini veremiyorum.

sıtokholm sendromu. bilim dünyasında travmaya bağlı gelişen refleksif bir hareket olarak tanımlanan, ancak bir başka bilim dünyasına göre (modern dünyada araştırmalar gösteriyor ki bilim dünyasından sadece bir tane yok. 2 oluyor, 3 oluyor hatta öyle konular oluyor ki 4 bilim dünyasından bile bahsedebiliyoruz) sıtokholm sendromu diye bir şey yok.

bu tartışmalar gündemi meşgul ederken, biz sıtokholm sendromunu referans alacağımızı belirtmek kaydıyla başlığımızı inceleyelim.

fordçuluk dediğimiz, tamamen fırsata dayalı, dezavantajı avantaja çevirme saiki güden bir aksiyon. bir fordçunun en önemli özellikleri, sistematik hareket etmesi ve kimseye çaktırmadan ama ford ettiği hanım kıza da bir şeylerin varlığını hissettirmesidir. fordçu muhakkak ki " o da zevk alıyor ehehee" diye de, tüm bu ford sürecinde kendini kandırmalı, motive etmelidir.

görünen o ki, ford etmek o kadar da kolay bir şey değil. bu aksiyon bütünü için belli bir çaba, disiplin ve güdülenme gerekiyor. başlık kahramanı hanım kız da, mesleki disipline önem veriyorsa bir fordçuya içten içe vurulup hallenmesi ihtimal dahilindedir diye düşünüyorum.

haaa şu da var ki; davasında sonuna kadar da haksız bayandır! senin anan baban "otobüsle yolculuk yapıyor artık şu kızceyize bir araba alalım da eziyetten kurtulsun" diye düşünürken, sen romantik bayan bir takım ahlaksızlarla gönül münasebetine giriyorsun. yazının başından beri empati kurayım kurayım diye kasıyorum kendimi, gidiyorum kaynak araştırıp sıtokholm sendromunu mevzuya dahil ederek olaya boyut katmaya çalışıyorum ama olmuyor. hanım kız! hanım kız! mum ışığında yemek yemek romantizme dahildir ama sürtünmek üzerinden cinsel aktivitesini gereçekleştiren bir adamla romantik olmak, ciddi düşünmek, yuva kurmak mümkün değildir. anan baban 1.2 motor, opel corsa alacaklar sana. benzinli ama yakıtı kokluyor. 32 bin tlye veriyorlar., krediye başvurmuşlar ama sen hala forddasın, tokmaktasın. (not: opel otomatik vites)
stockholm sendromunun somut halidir.