bugün

merak etme, ekmek karnesinden girip tarhana çorbasından çıkmayacağım. obezite manifestosu da yazmayacağım, çünkü zaten yazılmışı var. ama spoiler da vereyim, heyecan olsun:

* mcdonald's tepsisindeki kâğıdı ters çevir,
* günde üç öğün big mac menü yediğini varsayarak, bu menünün kalorisini üçle çarp,
* aynı kâğıttaki, yetişkin bir erkeğin günlük kalori ihtiyacıyla karşılaştır.

yiğidi fast food zincirine vuran sebeplerin başında "ne yediğimizi biliyoruz" ferahlığı geliyor. hayatı boyunca bırak check-up'ı, kan tahlili bile yaptırmayan yiğit, veteriner kontrollü yüzde yüz danayı gövdeye gönül rahatlığıyla indiriyor. ne şeker değil mi? siparişi verdiğinde kola sifonunun arasından dikkatlice bak bakalım, içeride kimler nasıl hazırlıyor o muhteşem hamburgerini. arkada çalışan ronald mcdonald değil güzel kardeşim, ahmet mehmet. eliyle ayağıyla saldırıyor malzemelere. o ellerle ilgili, tuvalet alışkanlıklarımızdan örnekler de verirdim ama hadi onu geçelim. mutfakta ızgara alevini çok ararsın. ama dikkatli bakarsan, mikrodalga fırının sapını görebilirsin. o patatesin muhteşem yağ kokusu, bakkaldan para verip almadığın gazlı içeceğin tadıyla birleşince ne de "enfes bir lezzet" oluyor değil mi?

zincire vurulma sebeplerinden biri de "hizmet kalitesi"! breh breh breh. sen kasada beklerken tepside ısınan kola ve soğuyan patates; sahnede birbirine teşekkür edip duran, zorla beli düşürülen pantolonlu elemanların şovu ile birleşince hizmetin kalitesi tadından yenmiyor. kurallar, kaideler, menıcırlar, "teşekkürler"ler, kampanyalar, büyük seçimler... aldığın hizmetten, ambalajdan, üründen öyle memnunsun ki, bu standardlara zevâl geldiğinde, senin de heyheylerin geliyor.

şimdi ben bunları yazdım diye fosforlu yeşil mesaj ışığı otomatiğe bağlar.
"sen o insanların ne şartlarda çalıştığını biliyo musaaan?"

peki sen o bayıldığın sosun dünya'nın birçok yerinde paralı olduğunu biliyo musaaan?
yemek bittikten sonra çöplüğe çevirdiğin masayı toplaman gerektiğini?
o muhteşem mabadını kaldırıp, o tepsiyi boşaltman gerektiğini biliyo musaaan?
neymiş, sosa para istemişler. lanet olsun dostum, bunu nasıl yaparlar sana?

"yiğit muhtaç olmuş yirmibeş kuruşa
bilmem ağlasam mı ağlamasam mı?"