bugün

newyorkta beş minare filminin beni etkileyen tek repliğidir.
''doğarsın; ezanın okunur, namazın kılınmaz. ölürsün; namazın kılınır, ezanın okunmaz.''
tüm yaşamın boyunca, ezansız namaz ve namazsız ezan sadece bu iki anda vardır.
birbirini bekleyen, birbirini tamamlayan iki an.
arada kalan zaman yaşamdır.
ezanla namaz arasındaki vakit kadardır aslında yaşam.
işte, doğduğunda kulağına okunan ezan, bir an, sadece bir an sonra, o kadar kısa ve o kadar ani bir zaman sonra, namazının kılınacağını haykırmak içindir sana.
yaşamın, ölüme gebe tavrını haykırmak için.
hayatını hiç bitmeyecekmiş gibi hakikatten ve haktan uzak yaşayana ibret olsun diye.
ezandan sonra, insanın sonsuz olarak algıladığı hayat başlar ama aslında kendi namazını bir kefene sarılı olarak izler sadece bir sanise sonra.
başladığında sonsuz yanılgısı başlar.
bitime ramak kala göz açıp kapayıncaya kadar geçen süre kadar olduğu gerçeğine uyanmış halde buluverir insan kendini.
önemli olan, yaşamın sadece bir andan, bir nefesten ibaret olduğunun farkında olmak değil mi?
öyleyse bunca hırs, tamah, haddini aşan gurur, ihtiras, güç arzusu niye?
hayat ezan ve namaz arasında gelişen olaylardan ibarettir.