bugün

ekmek elden, su gölden ne güzeldi halbukisem. annemin elmalı kurabiyeleri, babamın omzunda uyuya kalmak, abiyle edilen ağız dalaşları. sabahtan dışarı bir çıkıyorsun ta ki sizinkiler eve çağırıncaya kadar. o zamana kadar dilediğince özgürsündür. bundan daha güzel bir şey var mıdır dünyada? ağaca tırmanmaktan nasır tutan ellerimi, dokuz kiremiti , yakar topu, eve çağrıldığım o zamanlarımı, ailecek, hep beraber ettiğimiz sıcak ekmek kokan kahvaltılarımı özlüyorum.
sınav arifelerinde cok seviyorum diye hala elmalı kurabiye yapar gonderir annem sağolsun, ders çalışmaktan yorgun düştüğümde hiç bir yer babamın omzu gibi rahat ve huzurlu değil artık, ağız dalaşı yapabileceğim bir abim de yok yanımda!
ve bir sabah baktım ki çocukluğumun özlemiyle uyanmısım, gözümde o günden kalma bir yaş dedim ki kendi kendime
ben en çok çocukluğumu özlemişim...
hiç bir özlemin bununla boy ölçüşecek kadar ağır gelmemesidir en çok çocukluğunu özlemek. düşüp dizini kanattığında annenin bir daha dizini öpmeyecek olmasını, büyük dedeye bir daha seni seviyorum diyemeyecek olmayı, kuzenle edilen kavgaları ve 5 dakika sonra barışmaları, babaya sorulan masum soruları bir daha soramayacak olmanın verdiği hüzündür. hugoyu, power rangersı kaçırdığına bir daha üzülemeyeceksindir. eskisi gibi eften püften şeylere ağlayamayacaksındır artık.
stres yoktur en başta, tek stresiniz dondurmanızın siz yerken erimesidir...
özlenen çocukluktaki kirlenmemişliktir aslında.
bulunduğu durumdan sıkılan ve bunalan insan psikolojisidir.

evet ben de özlüyorum. hem de çok.