bugün

dijital teknoloji yüzünden, çekilen fotoğrafların disklerde depolanmasıyla birlikte,
artık fotoğrafı tab ettirmeye gereksinim duymamaktır.

tabi üzücü bir durumdur.
sanal/dijital dünyanın, hayatın her alanında bizi sarmalaması, kendi girdabı içine çekmesi, bizi gittikçe güzel alışkanlıklarımızdan uzaklaştırıyor.

oysa eskiden ne güzeldi.
fotoğraf makinesi bulmakta sıkıntı yaşardık. bulduğumuzda da, 36'lık filmin her karesi bizim için çok değerliydi.
bir defada çekilmek zorunda olduğumuz fotoğraflarımız, şimdiye göre daha doğal ve samimiydi. çünkü, ekrana
bakıp tekrar çektirme ihtimali yoktu. Kimisinde, elimiz havadayken; dışarıdan bir arkadaşımızın bizi güldürmesi sonucu, elimiz utangaç yüzümüzü kapatırken, kimisinde de gözlerimiz kapalıyken çıkardık.
bu arada fotoğrafın yanma ihtimalide oluyordu. hemen bakma şansımız olmadığı için, ayrı bir gizemi vardı.

o değerli pozları fotoğrafçıya bırakıp, tab edilecek zamanı beklemenin keyfi bile başkaydı.
iki gün, üç gün daha eskiye gidecek olursak yedi gün beklerdik.
fotoğrafçıdan, poşeti alır almaz, hemen oracıkta büyük bir iştiyakla fotoğrafları çıkarır, "acaba nasıl çıkmışım" merakı içerisinde bakardık.
her bir fotoğrafı, özenle o kocaman albümün içerisine yerleştirirdik.
hepsinin altına tarihini yazar, hayatın içinden çekilmiş yeni bir karemizi eklerdik.

yıllar sonra o fotoğrafı elimize alıp baktığımızda, ona dokunduğumuzda,
ya da ağlayıp, göz yaşlarımızı üzerine döktüğümüzde, elimizle sildiğimiz damlacığın
sevdiğimiz kişinin yüzüne gelmesi, dokunması önemliydi tabi.
zira karenin içinde bulunan kişilerin öyküleri gibi, çekilen fotoğrafın da kendisine has bir öyküsü vardı.

artık fotoğraflarımızı baskıya götürmüyoruz pek. anca bizim için çok özel olanı varsa filan
onu belki tab ettiriyoruz.
şimdilerde, dijital fotoğraf makinelerine sığdırdığımız, tekrar tekrar çekilen benzer fotoğrafları bir harddiskin içine dolduruyoruz. o fotoğraflara pc başında bakarken, bilgisayarın camı kadar soğuk geliyor insana; dokunamıyorsun, öpemiyorsun, elini fotoğraftakinin yüzüne, saçlarına süremiyorsun...
kendini o fotoğrafa karşı yabancı hissediyorsun... o yüzden empati de kuramıyorsun....
sanki baktığın o fotoğraftaki kişi sen değilmişsin gibi. eline alıp dokunmadığın için, o fotoğrafın bir geçmişi, bir hikayesi yokmuş gibi.

şimdi yıllar önce çektirdiğim ve bastırdığım fotoğraflarıma imrenerek bakıyorum.
benzer bir akıbet palaroidin de silinmesine yol açmıştır,hatta bir ara avrupada kampanya başlatmışlardı palaroid filmleri üretilmeye devam etsin diye para falan toplanıyordu akıbeti ne oldu bilmiyorum.
bilgisayarın çökmesiyle kaybedilecek fotoğraflardır. bu yüzden tab ettirilmeli. sonra anılarım gitti deyip üzülmenin faydası yoktur.
kağıtlara basıldığı için kalıcı fotoğraflardı. fotoğraf albümüne koyar ve saklardık. bazen kendi kendime diyorum tamam teknoloji iyi güzel hoşta insan eskileride özlüyor ve anımsıyor ara sıra bee.
dijital fotoğraf çerçeveleri ile gayet normal karşılanan durum.