bugün

tek bir seferde copy/paste yapılmayarak Friedrich Nietzsche nin kemiklerini sızlatmış eseri.

iki gündür cuk oturyyor allahım dayanamıyorum.

(bkz: ahlaki değerlerin kaynakları açısından nietzsche)

edit: kopipeyst olayı yanlızca bir yanlış anlama durumudur. kemikleri sızlamamış abinin.
sofu beppa

sofu olmanın ne zararı var,
güzel görünsün bedenciğim de.
biliriz tanrı kadını sever,
en azından, kadıncık şirinse.
kuşkusuz tanrı hemen affeder,
dokunmaz garip keşişciğime.
benimle olmaya hep can atar,
diğer birçok keşiş gibi hem de.

kilise babaları değil gri!
hayır gençler, al al yanakları,
yine de soluksa benizleri
sebep: kıskançlık para darlığı.
sevmem elden ayaktan düşeni,
hiç sevmez tanrı da yaşlıları:
ne muhteşem, bilgece, değil mi ?
kurmuş işte düzenini tanrı!

yüreği de, yüzü de denetler,
kilise bilir keyif etmeyi.
her zaman beni affeder, -
evet, kendini affetmeyeni!
kurular göz yaşını, diz çöker,
yankılanır fısıltılı sesi,
eski günahları hemen siler
hazır olunca hep yenileri.

şu dünyada hamd olsun tanrı'ya,
o, güzel kadınları sevene,
doluyken yüreği günahlarla,
kendi kendisini affedene!
sofu olmanın ne zararı var,
tek güzel görünsün bedenim de:
olunca düşkün, bitkin ihtiyar
varsın şeytan dolsun her şeyime!
güneyde

astım da ağacın eğri bir dalına
salıncakta yorgunluğumu salladım.
bir kuşçuk çağırdı beni yuvasına,
girip oturdum bayıldım havasına
neredeyim? uzakta, çok uzaktayım!

beyaz deniz uzanır gider uykuya,
bir erguvan açıverir yelkenini.
incir ağaçları, kale, liman, kaya,
koyunlar meler idiller * * * etrafımda, -
masum güney, durma koynuna al beni!

bu mu hayat? - adım adım her şeyleri,
gıdım gıdım olandır alman, bir bela!
rüzgara "kaldır" dedim, "göklere beni",
kuşlarla öğrendim uçup süzülmeyi, -
güneye doğru uçtum deniz boyunca!

akıl! çağın tatsız kapkara hamuru!
vardıracak bizi hedefe yakında!
uçarak öğrendim, alttaki çamuru, -
şimdi cesaretim var kan ve özsuyu
yeni bir yaşama, yeni bir oyuna...

bilge derim bir başına düşünene,
tek başına türkü çağıransa ebleh!
sunacağım şarkımı beğeninize
toplansın şimdi etrafımda sessizce
eh kuşçuklar, sizi gidi kuşçuklar, eh!

çok toy, çok yanlış, kışkırtmalarla dolu
düşlerle göründü bana hep aşk yolu
gençliğin tüm hazlarını sundu mu fakat?
itiraf etmek zor - kuzey'e doğru,
sevdim bir kancığı, korkuncun korkuncu:
bu yaşlı cadının adı "hakikat"...
şairin çağrısı

gençken serinletmek için kendimi,
oturdum ben bir dumanlı ormanda,
tik sesi duydum, uzak bir tik sesi,
zarif, ölçülü, uygun "tak" ardında.
çıldıracaktım neydi bu ses neydi, -
aradım hep aradım da vazgeçtim,
sonunda karşısında şair gibi,
tiktaklarla konuşmayı seçtim.

ben de ne dizeler düzdüm anlayın,
hece hece dans ettiler az sonra.
bir güldüm bir güldüm ki sormayın
gülmem sürdü tam on beş dakika.
sen bir şair ha? şair, böyle sessiz?
üşüttün mü kafayı yoksa bir an?
- "evet efendim, bir şairsiniz siz"
omuz silkip, söylendi ağaçkakan.

kimi bekliyorum bu çalılıkta?
soyup da kaçacağım birini mi?
bir sözü, bir imgeyi karanlıkta,
sessizce uyağımın yerini mi?
koşan hoplayan ne varsa seçimsiz,
gönderiliyor şiire doğrudan.
- "evet efendim, bir şairsiniz siz"
omuz silkip, söylendi ağaçkakan.

uyaklar, oklar mı onlar, öldüren?
nasıl da oynatırlar ne de titrek!
gösterirler tüm güçlerini girerek!
ah! ölüyorsun, bil işte çaresiz,
sensin bu sersem sersem yalpalayan!
- "evet efendim, bir şairsiniz siz"
omuz silkip, söylendi ağaçkakan.

çarpık söz kırıntısı çok acele,
şiir sarhoş sözcükler kumkuması!
satırtan satıra uçuyor hele
tik taklar zincirinde uyak dansı,
serserilerden misin merhametsiz?
kötü müdür bu şairler her zaman?
- "evet efendim, bir şairsiniz siz"
omuz silkip, söylendi ağaçkakan.

şaka mı bu, kuş? ettiğin alay mı?
kafamı beğenmedin, kötüledin.
kalbim daha da fena, kolay mı?
köpür, coş, ey öfkem şiirle geldin.
şair, uyaklar bul, sen, bitimsiz
ey sen kızgın, kötü ve haklı olan.
- "evet efendim, bir şairsiniz siz"
omuz silkip, söylendi ağaçkakan.
goethe'ye

ne varsa tüm kalıcı
uydurduğun sadece!
tam şair hınzırlığı
tanrı denen bilmece...

bu dönen dünya çarkı,
sürekli yapılıyor:
şans - diyor bed suratlı,
hödükse - oyun - diyor...

oyun dünyanın işi,
katmış sapı samana: -
ebedi hödük bizi
getiriyor oyuna!...

* faust'un ikinci bölümünün son dizeleriyle karşılaştırın.
2. bölüm

prens serseri kuşun * türküleri

(ikinci basımda (1887), kitabın sonuna ek olarak konan şiirler)
yıldız ahlakı

çoktandır dönerken üstünde yörüngenin,
ne demek, ey yıldız, karanlık senin için?

dönerken sen bahtiyar, aşarak zamanı!
uzak dursun senden, tüm dertlerle sıkıntı!

en uzak dünyalara ulaşsın ışığın:
acımak çok günahtır, bundan sakınasın!

tek buyruğu var ahlakının: saf kalasın!
ecce homo *
biliyorum nereliyim!
bir doyumsuz ateşleyim
yanıyorum için için.
kavradığım ışık olur,
ardımda küllerim kalır.
ateşim ben böyle bilin!
kuşkucu söylüyor

gitti işte yarısı yaşamının,
devran döner, ruhun apansız titrer!
çaresiz uzun uzun kıvranırsın
arar bulamazsın, karar elden gider.
gitti işte yarısı yaşamının:
sarmış her yanını yanlış ve keder!
gereği ne hala araştırmanın? - -
bu: herşeyin altındaki temeller!
yüksekliklerin insanı

tırmanır yukarı, demek ki övülmeli!
oysa her zaman tepeden iner diğeri!
övgüden arınmış, övgünün değmediği
bir yaşamda, çok çok ötede durur yeri!
kalem çektiriyor

çiziktirir de kalem: köpürür cehennem!
yazmaya durdum, yazgılı mıyım yoksa ben? -
korkmadan dolup çıkıyor, hokkayla kalem
mürekkep kağıda oluk oluk akarken.
koşarak çılgın yazıyorum dokunmuyor!
çabalıyor, başarıyorum, durmuyor ki,
yazım her nedense bir türlü okunmuyor -
varsın olsun, yazdığımı kim okuyor ki?
çarpık burun *
burun bu, böbürlenip duruyor işte
kabarıp geniişleyen delikleriyle -
bundan dolayı sen boynuzsuz gergedan,
sen küçük kibirli insancığım, davran!
çoğu zaman böylesi dosdoğru kibir,
ancak çarpık burunla birlikte gelir.
seçici beğeni

seçimlerinde insan özgürse eğer
seçerim hemen, daha işin başında!
dilediğimce cennette bir yer.
daha doğrusu - kapısının dışında!
şairin sattığı çalım

çıkarın şu tutkalı bana, unutmadan
o tutkala nice odunlar bulurum!
dört saçma sapan uyaktaki anlamdan
oluşur - işte benim bütün gururum!
gerçekçi ressam

böyle başlanır: - "sanat, mutlak sadakattır doğaya!"
doğayı aynen resimleyecek, bak sen, ressam bu ya!
sonsuzdur oysa doğanın en, en küçük zerresi.
ne hoşuna giderse onu yapar, yoktur çaresi.
elbette yapabildiği resimler gider hoşuna!
okuruma

sağlam dişleriniz olsun, taş gibi mideniz -
aşçı olan yazarınızın budur dileği!
bir kez kitabı kolayca sindirirseniz,
sindirirsiniz içinize kolayca beni!
"insanca, pek insanca: bir kitap"

acılısın utangaç, bakınca geçmişe.
güven geleceğe, kendine güvenince:
ah, kuşum nesin sen kartal mı, su kuşu mu?
yoksa minerva'nın sevgili baykuşu mu?
ayakla yazmak

tek başlarına yazmasın artık ellerim:
ayaklarım onlara katılsın isterim.
ben bu sağlam, özgür, cesur ayaklarımla
kah kırlarda koşuyorum, kah kağıtlarda.
sofuca dilekler

"tüm anahtarlar birdenbire
uçup ortadan kaybolmalı,
ve her anahtar deliğine
bir maymuncuk uydurulmalı!"
hep böyle düşünür kesinkes
herkes - maymuncuk olan herkes.
gitti kafa

ne cin fikirli kadın, nasıl da böyle ince!
delirtti yine adamı, adam onu sevince.
afet öncesi, sahipti kafasına bu kişi:
şeytan girdi kafasına - hayır, hayır! bir dişi!
bilge kelamı

kalabalıkların uzağındayım, yine de yararlı,
yol göstererek işte, kah güneşi kah bulutları -
ama hep kalabalıklardan yüksekte olanları!
yasaya karşı

bugünden asılmış da kıldandır ipi
boynuma zamanın amansız saati;
bugünden yıldızların nurlu dönüşü,
durdu güneş, gölgeler, horoz ötüşü,
ve ne gösteriyorsa bana zamanı,
yok br seda, şimdi dildiz, sağır kör:
doğa da ne varsa ses vermiyor bana
yasanın ve saatin tiktaklarıyla.
çökkün

"ha battı ha batacak" der de eğlenirler;
gerçek şu: o size aşağı doğru iner!

üstün mutluluğu onu dipdiri eder,
üstün ışığı karanlığınızı izler.
yorgunların kararı

lanetler güneşi, içi geçmişler;
ağacı gölgesi için seçmişler!
daima

"gelirim bugün, çünkü canım böyle çeker" -
derler o, sonsuza dek kalmaya gelenler.
sözlerine aldırış etmeden dünyanın:
"sen çok erken geldin ya, sen de çok geç kaldın!"