bugün

her ufak bünyenin ucundan kıyısından tattığı hisdir... adını hatırlamıyorum bir dizide evin içinde tren ile geziyorlardı.. bildiğin tren işte, raylar falan sarmış tüm evi.. koca bi trenin üstüne binip bir sağa bir sola salınıyorlar.. lan bi çocuk için bundan büyük fantezi olabilir mi.. ben o trenin ufağı alınsın diye kırk gün ağlamışım.. alınıca kendimi kaybedip kendimce rayları acayip acayip eklemişim, vagonları arka arkaya dizmişim.. şimdi bunun afedersin eşşek kadarı var karşımda.. adamlar üstüne biniyorlar yahu daha ne olsun, benimkinin üstüne transformersımı koysam dengesi bozuluyor.. e naapcaz bu durumda.. her genç bünye gibi aynısından bir tane yapmak isteği hasıl oluyor.. evet icat sayılmaz bu ama bi nevi sıfırdan yaratım süreci, model alıp aynısından yapacaz bir tane, elde avuçta bişey olmadan tabi... bunun oluru nedir diye uzun uğraşlar verilip tahta ray ve uzaktan kumandalı araba aküsüyle olayın müspet bi neticeye varamayacağı anlaşılıyor... derin bir hayal kırıklığı, büyüyüp çok para kazanınca kesin eve alacam bi tane diye kendi kendine söz verme faslı sonrada. ulen salak zaten annen izin verir mi evin içinde tren falan.. sen o trenin havada gidenini yapsan, yerçekiminin mına koysan yine olmaz.. neden? çünkü memlekette salon diye uyuz bir olgu var bir kere. asla dağılmaması, misafir gelmedikçe girilmemesi gereken.. o rayları yapsan da salonu teğet geçecen mecburen, bu sefer ev içi ulaşım ağı aksayacak, olayın tadı kaçacak... bu da züğrüt tesellisi olsun bana...
güncel Önemli Başlıklar