bugün

19 mart 2009 gecesi bir futbol müsabakası vardı ki akıllara zarar... yer; ali sami yen stadyumu... galatasaray ve hamburger sv adlı iki futbol takımı uefa kupası'nda çeyrek finale kalabilmek için oynanan bu maç, bir şaka ve bir gerçek havasında geçmiştir şahsım adına. sahada 11 kişiye karşılık 11 kişi oynamakta idi ve sakatlıklar, cezalar iki takım için de söz konusuydu... başlangış düdüğünün çalması ile bir takım şaka gibi futbol oynuyor, diğeri ise daha derli toplu bir tablo çiziyor... durum kötü gibi görünse de çok ciddi bir sorun teşkil etmiyordu... ne de olsa skor 0 - 0! derken dakikalar ilerliyor ve ilk yarının son dakikalarında galatasaray sabri'nin isabetsiz şut ve ortalarına rağmen, hakan balta'nın sıkça terk-i mevkii yapmasına rağmen, serkan'ın pas hatalarına, lincoln'ün isteksizliğine rağmen... ve formasını giymeyi unutmuş bir hamburg futbolcusu gibi duran hakeme rağmen galatasaray'ımız kewell'ın kullandığı penaltı ile 1-0 öne geçiyor ve ilk yarı oynanan şaka gibi futbolun işimize gelen, beğendiğimiz gerçeği bu skor oluveriyordu...

devre arasının hemen ardından maçın portekiz'li hakemi ikinci yarının ilk düdüğünü çalıyordu ve ikinci 45 dakika bu düdük ile başlıyordu... ikinci yarının hemen başında o ana kadar galatasaray'ın, sahadaki en istekli, en hırslı ve en formda ismi olarak gözümüze çarpan arda, türk futbolunun son zamanlardaki en büyük yeteneği olduğunu kanıtlarmışçasına bir golü hazırlıyordu ve milan baros kendisine yakışanı, klasına yakışanı yapıyordu ve meşin yuvarlağı ağlara yolluyordu... maçta dakikalar tam da 48. dakikayı gösteriyordu ki bu şaka gibi futbola gerçek bir gol daha yazılıyordu... hem o sarı formalı, portekiz uyruklu hamburg'lu sahada olmasına rağmen elinden bir şey gelmiyordu... bir şaka bir gerçek maç devam ederken bir şaka daha geliyordu ve 57. dakikada galatasaray'ın kalesine de bir kewell gerektiği anlaşılıyordu... galatasaray kalecisi sanctis yapabileceğinin en kötüsünü; hayır, hayır yapamayacağının en kötüsünü yapamıyor ve ağlara giden topu dahi izlemiyordu... derken dakikalar ilerliyor bu sefer baros gerçeği gözümüze çarpıyordu... sahada istekli görünen arda ve kewell'a, baros da ekleniyordu... ve bu gerçeği gördüğüm anda bir şaka bekleyişinde buluyordum kendimi! acaba nasıl bir şaka olacak? arda'nın sakatlığı mı nüksedecekti, yoksa kewell mı sakatlanacaktı, baros mu atılacaktı... sorumuzun cevabı çok da gecikmeden geliyor, sanctis aynı şakayı ikinci kez yapıyordu... 60. dakikada yapılan bu şaka belki de tekrar olduğu için daha çok kızdırıyordu bizleri. sonra bir gerçek gerekiyor derken bir şaka da bülent korkmaz'dan geliyor, hasan şaş oyuna giriyor ve maçın sonraki kısmı bizim için büyük bir şakadan ibaret oluyordu... topu rakip ceza alanına kadar götürüp liberoya geri pas yapmalar, hazırlık pasları ile vakit öldürmeler... böylesine bir ortamda "benim de tuzum bulunsun" diye düşünen oliç de şakalayanlardan oluveriyor ve galatasaray, uefa kupası'ndan şaka gibi bir maçın ardından eleniyordu. bizler ise arda turan gerçeğine, milan baros gerçeğine, harry kewell gerçeğine teşekkür ediyor ve bu tip eşek şakalarını yapanlara da bildiğimiz küfürleri sıktığımız diş aralarımızdan ediyorduk... ancak; en büyük teşekkürü ise avrupa kupalarında direndiği, bu kadarcık dahi olsa başarabildiği için avrupa fatihi'ne, galatasaray gerçeğine etmek gerektiğini düşünüyoruz...
işte size hayat bir şaka bir gerçek tam anlamıyla. bi yandan mutluluktan uçururken sizi bi yandan acısınıda tattırır aslında ve o an anlarsınız kandırıldığınızı. güzel sandığınız sadece zannetmekle kalacak acıysa evet işte o gerçek olan hep sizinle olacak...