bugün

Ben Zeydan Encü'yüm;

Nüfusu kalabalık, fakir bir ailenin gün görmemiş evladı...

Ben de liseye kadar ancak okuyabildim. "otuz dörtler"den bu cümleyi kullanan kaç kişi oldu bilmiyorum ama benim de bırakma sebebim aynı: yoksulluk...

Bu sebebin kardeşim Orhan'ın da okumasına engel olmaması için elimden gelen ne varsa yaptım; hamallık, ırgatlık, kaçakçılık...

Fakirlik ile "kaçakçılık" bu coğrafyanın kaderidir ve insan üzerinde yaşadığı topraklar ile kaderdaştır...

Askere gidinceye kadar katırımın ipi elimde, kaderimi bir muska gibi boynumda taşıdım. Askerde de yoksulluk ile koyun koyuna yattık. Bir bayram vesilesiyle askerden izne geldiğimde amcalarım ve ağabeylerim kendi aralarında toplamışlardı yol paramı, kahır dolu bir valizle dönmüştüm Malatya'ya...

Sert bir mizacım, yufka gibi bir yüreğim vardı... Yeri geldiğinde kavgada yumruk saymazdım ama sebepsiz yere bir karıncaya dahi zarar gelmezdi elimden...

Askerden geldikten az bir zaman sonra annemi kaybettik. Ben günlerce köşe bucak ağladım; hastaydı anam, daha iyi imkanlarımız olsa, daha iyi bir hastane olsa, daha iyi bir doktor olsa diye diye yedim kendimi... Hepimizde acının derin bir izini bırakan bu ölüm, Orhan'ı bir başka sarstı... Günlerce konuşmadı, yemedi, uyumadı...

Beyaz bir çarşafın Roboskî'yi örttüğü o gece ne kadar üşüdüğümü anlatamam. Öksürüğümü gizlemiştim gün boyu, babam "gitme" demesin diye, kardeşim Orhan bilgisayar hayalini biraz daha ötelemek zorunda kalmasın diye...

Fakat şimdi kardan bir yangına tutulmuş gibiydi ciğerlerim, ben öksürdükçe katırım irkiliyordu...

O gece tek isteğim kardeşimi sağ salim eve götürmek ve yanan bir sobanın kenarına kıvrılmaktı. Çok şey istediğimi katırımla beni yüzlerce metre öteye savuran bombanın dehşeti ile öğrendim... Bir bomba daha düştü, gerisini hatırlamıyorum...

"Otuz dördün her biri" bir başka acı ile öldü o gece... Ecel otuz dört çeşidini serdi ölüm tarlasına... Herkes umduğu ölümü değil bulduğu ölümü tatmak zorunda kaldı...

Ben Zeydan Encü'yüm; kara toprağın kara bağrına, yanyana yürüdüğü kardeşi Orhan ile yanyana değil parça parça düşen... Şerafettin Encü sayıldım otopsi raporunun yoklamasında, mezarlıkta düzelttiler adımı...

Ölüm çemberinden kurtulamadık... Ömür çemberimizi kırdılar... Babam hangimizin acısına yansın şimdi...

Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;

Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,

Adalet talep ediyorum...

Herkesin hakkı değil mi adalet?

Yoksa

O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,

Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim!?