bugün

Çok nüfuslu, çok yoksul, çok dertli bir ailenin 13 yaşındaki son çocuğu idim...

Son çocuğun ayrı bir kıymeti vardır, hele annenin gözünde... Annem "gözümün nuru" diye çağırırdı beni...

Güler yüzlü, şakacıydım; evin neşe kaynağıydım desem yeridir. Zeki ve çalışkandım da, bundan sebep okula erken başladım, bütün derslerim çok iyiydi. ileride bilgisayar mühendisi olmayı hayal ederdim. Tam olarak nasıl bir şey olduğundan emin olmasam da yaptığım bazı deney ve buluşlardan, öğretmenlerim bende bu cevherin olduğunu söylerlerdi...

Evde birkaç yavru köpek besliyordum. Öyle seviyorlardı ki beni...

Okuldan geldiğim saati biliyorlar, beni kapıda karşılıyorlardı... Oyun ve yemek vakitlerinde etrafımda sevinç havlamalarıyla dönüyorlardı...

On ay önce gözünün nuru olduğum annemi kaybettik. Siz hiç ölüm ayrılığının tattınız mı? Öyle acı bir meyvedir ki, ömür boyu damağınızdan gitmez tadı... Ne yiyebilir ne uyuyabilirsiniz acıdan...

Kaç zamandır bir bilgisayar istiyordum babamdan, o da yoksulluk mevsimi çıkınca alacağı sözünü veriyordu. Gel gör ki bitmek bilmiyordu bu mevsim, kara kışlardan daha uzun sürüyordu...

Baktım bu mevsim bitecek değil, "kaçağa" gitmek için babamın rızasını aramaya koyuldum. Yalnız gitmeyecektim, ağabeyim Zeydan ile birlikte gidecektik. Hem ben yaşta beş arkadaşım daha gidiyordu, onlar gidiyorsa ben de gidebilirdim...

Birkaç "kaçaktan" sonra ısrarlarıma dayanamadı babam. Bilgisayarı da kendisi alamayacaktı, biliyordu, mecburen razı oldu...

Ağabeyim Zeydan'ın kazandığı eve, benimki bilgisayar için kumbaraya, böyle anlaşmıştık... Bir bilgisayar almak için kaç "kaçağa" gitmek gerek bilmiyorum ama düştüm peşine gidenlerin, "otuzdördün biri" oldum böylece...

Kara gecenin kara haberi köye ulaşınca, köpeklerim de babamla beraber koşup gelmişler ölüm tarlasına... Bana düşen ölüm onlara da çok dokunmuş olacak ki acı acı havlamaları kesilmemiş...

Katırın boyu kadar yoktu boyum, boylu boyunca yatan bir ölü de olamadım... Parçaları tutmayan bir yapboz gibi, hiçbir parçam vücudumun hiçbir yerine uymadı. Benim diye topladıkları parçaların çoğu bombanın isabet ettiği zavallı katırımındı...

Ben Orhan Encü'yüm; ak yeleli bir tay sırtladı beni, cennete uçurdu...

Ben gittim, düşlerim kalacak bir ceviz ağacının kıyısında...

Ağabeyim Zeydan ile artık 'bir gömüyüz biz, bulutların altında...'

Belki kızacaksınız ama bir çift sözüm var;

Eğer beni öldüren bombalar adalet'i de öldürmediyse,

Adalet talep ediyorum...

Herkesin hakkı değil mi adalet?

Yoksa

O kocaman, pahalı bombalarını beni öldürmekte harcadığı için devletten özür dilemeli,

Hedefi şaşırmayıp beni öldürdüğü için Genelkurmay'a teşekkür mü etmeliyim!?
görsel