bugün

Şu an ölüm orucunun 247. gununde olan ve malesef yakında hepimiz icin olecek olan degerli avukat behic asci nin , ölüm orucu na baslama oykusunu anlattıgı ve kamuoyuna ve avukatlarına biraktigi mektuptur.

"adım Av. Behiç Aşcı. istanbul Barosu;nun 20560 sicil numarasında kayıtlı Avukatım. 1994 yılından bu yana Avukatlık yapmaktayım. Avukatlık yapmaya Halkın Hukuk Bürosunda başladım ve aynı büroda devam ediyorum.
Avukatlığı ticari bir faaliyet olarak ele almadım. Mesleğime para kazanma amaçlı bakmadım. Mesleğimizin doğası gereği hukuktan, adaletten; bahsetmek zorundayız. Dolayısıyla da Avukatlık mesleğinin toplumsal bir yönü vardır. Bu toplumsal yön bizi Halkımıza karşı sorumlu yapar.
Ben de bu perspektifle ele aldığım mesleğimi Haklar ve Özgürlükler mücadelesinin hizmetinde kullanmaya çalıştım. Mesleği icra alanım olarak mahkeme salonlarını görmedim. Kendimi dava dosyalarına hapsetmedim. Ülkemizin her karışı benim meslek icra alanım oldu. Gecekondu direnişlerinde, faşist saldırılara karşı direnişlerde, işyeri direnişleri ve grevlerde, katliam ve infaz davalarında hep yerimizi aldık. Ve illa ki hapishanelerde yaşanan tüm hak ihlallerinde biz saldırıya uğrayanların yanında yerimizi aldık.
Bunun için bedel ödedik. Gözaltı, tutuklamalar, tehditler ve ölüm. Bütün bedelleri gördük, yaşadık. Büromuz Avukatlarından Av. Fuat Erdoğan 1994 yılında polis tarafından infaz edildi. işte ödeyebileceğimiz bedellerin en büyüğü
Sadece istanbulda 20 kadar infaz dosyasında ölenlerin yakınlarının Avukatlığını yaptım. Tümünde sanıklar polislerdi ve ölenler de halktan insanlar. Bazı infazlarda görgü tanığı olmasına, bazı ölenlerin vücutlarında 50-60 kadar kurşun girişi olmasına, bazı infazlar bizzat polis telsizi kayıtlarından tespit edilmiş olmasına rağmen tüm davalarda polislerin beraat ettirildiğine tanık oldum. Adeta bu ülkede hakimlerin de bildiği, yazılı olmayan ve bizim görmediğimiz, bilmediğimiz başka bir hukuk-yasa uygulanıyordu. Hapishanelerde kafaları kırılarak öldürülen insanların yargılandığına tanık oldum, öldürenlerin değil.
Ve DGMler. Hakkını arayan herkesi yargılama görevini üstlenmiş özel mahkemeler… burada binlerce müvekkilimi savundum. Hiçbirinin mevcut yasalara göre işledikleri bir suçları yoktu. Ama tümü işkenceli emniyet ifadeleri ile, bu olmazsa polis fezlekeleri ile cezalandırıldıklarına tanık oldum.
Ve elbetteki 19 Aralık HAYATA DÖNÜŞ OPERASYONU. 20 hapishanede aynı anda başlatılan bu operasyona Kıbrıs Savaşından sonraki en büyük silahlı güç katılmıştır. Bilindiği kadarıyla 20000 bomba atılmış, onbinlerce mermi sıkılmıştır. Bazı hapishanelerde ne olduğunu hala bilmediğimiz kimyasal silahlar kullanılması sonucu insanlar yakılarak öldürülmüştür. Sağmalcılar Hapishanesinde 6 kadın diri diri yakılarak öldürülmüştür. Sağmalcılar ve Ümraniye Hapishanelerinde atıldığında insanların etlerini, derilerini yakan ama üzerlerindeki elbiseleri yakmayan gazların kullanıldığını tespit ettik ve bu gazların kimyasal tespitini yaptıramadık. 28 kişinin ölümüyle sonuçlanan operasyondan sonra tutuklu ve hükümlüler F tipi hapishanelerdeki tek ve üç kişilik hücrelere kapatılarak tecrite alındılar. Tecrit koşulları ağırlaştırıldı. Aile, Avukat görüşleri engellendi, yasaklandı. Kitap ve yayın alımı engellendi. Tecrit ve yalnızlık üç kişinin intihar ile ölmesine, yüzlerce kişinin psikolojik sorunlar yaşamasına, yüzlerce kişinin de fiziki hastalıklar yaşamasına yol açmıştır.
Buna rağmen Adalet Bakanlığı tecrit politikasında ısrar etmiş, hatta tecriti ağırlaştıran yeni infaz Kanunu’nu çıkarmıştır. F tiplerinin açılmasından kısa bir süre önce başlayan direniş Ölüm Orucu eylemi biçiminde sürmektedir. Bu eylemde bugüne kadar 122 insan ölmüş olmasına rağmen Bakanlık hiçbir adım atmamıştır. Oysa F tipleri yıkılmadan, içinde tadilat dahi yapmadan tecritin kaldırılması konusunda adımlar atılması mümkündür.
Ben Avukat olarak 6 yıldır elimden geleni yaptığımı düşünüyorum. Suç duyuruları, davalar, şikayetlere rağmen tecritin kaldırılması konusunda hiçbir adım atılmamıştır. işte bu nedenle 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde yapabileceğim son şeyi yaparak Ölüm Orucu’na başladım. Kendime ait bir talebim yoktur. Hapishanelerdeki tecritin kaldırılması tek talebimdir. Beni bu eylemi yapmaya iten Adalet Bakanlığı’dır. Eylemime intihar eylemi olarak bakmıyorum. Elbette yaşamayı ben de seviyorum ve istiyorum. Ama müvekkillerimin tecrit koşulları altında tutulduğunu seyrederek yaşamak istemiyorum. Her gün eriyip yok olmalarını izleyerek yaşamak istemiyorum. Onlara karşı bir vicdan borcum var ve bunu ödemeliyim.
Tecrit çözülebilecek bir sorundur. Siz; sayın meslektaşlarım tecritin kaldırılmasını sağlayabilirsiniz. Adalet Bakanlığı sizin sesinize sessiz kalamaz… Size rağmen tecrit politikalarını uygulayamaz…
Av. Behiç AŞCI"
kaynak: http://www.tecritekarsi.com