bugün

çocukluğumuzdan bu güne kimi zaman iyi kimi zaman kötü günler geçirdiğimiz babamızın, sonraki zamanlarda her ne olursa olsun, asla hafızamızdan silinmeyecek, gözümüzün önünden silinmeyecek görüntüsüdür.

benim kafamın için kalmış görüntü hep şu: dedemin ölümünden bir ay sonrası. yağmurlu bir gün. gecenin bir yarısı üşüdüğüm için uyanıyorum. balkonun kapısı açık. kalkıp balkona bakıyorum. babam bir elinde sigara yüzü gözü yaşlı, ağlıyor..

asla unutmam.
iftardan sonra balkonda daldaşak otururken gördüğüm görüntüdür.
Hepimizin onun için üzüldüğümüzü gördüğü an hiç üzülmüyor gibi yapıp tebessüm etmesi bizden de aynı şeyi beklemesi.
alkolik olma yolunda hızlı adımlarla ilerlediği dönemlerden bir akşam küp gibi dolmuştur yine. tabir-i caizse köpek gibi içmiştir. yahut sünger gibi emmiştir ne varsa. saat epey geç olduğundan kimsecikler yoktur etrafta, iyi ki de yoktur...
balkonda otururken yokuşun başında bir karartı belirir. dikkatlice bakıldığında baba kişisi olduğu anlaşılır. yokuşun yarısına geldiğinde yere düşer! öylece kalırsınız olduğunuz yerde. ne yapacağınızı bilemezsiniz. kalkmaya çalışır, sürünür bir süre yerde. kalkamaz...
evden çıkıp yanına koşarsınız kimsenin görmediğini umarak. elinizi uzatırsınız, kaldırmaya çalışırsınız. nihayetinde kalkar ama ne fayda! taşıyamaz küçük bedeniniz. birlikte düşersiniz bu kez. yeniden elinizi uzatırsınız, bu kez iter elinizi. istemez yardımınızı ve eve kadar resmen sürünerek gider...

ne acı...
unutulandır.
salondaki vazgeçilmez yerinde oturduğu an.
Uykudan yeni uyanmış, saçları dağınık yarı kapalı gözleriyle bana bakarak " hiçbir şey senden daha önemli değil. " dediği zaman.
babasına aşık büyüyen kız çocukları bilirler, yeri gelince anneden kıskanılan baba farklı bir anlam içerir.
son 6 7 seneye kadar babasına hayran olan çocuklardandım. şimdi amk. neyse.
bi gün yazlıktayız, ben daha küçüğüm ama en fazla 10 falan.
akşamüstü olmuş, annem balkondan hepimizi çağırdı biz de artık sudan çıktık yukarıdayız.
sırayla duşa girilecek, ben de üzerimde havluyla evde geziniyorum, kimi mutfakta, kimi çocukları yıkıyor, kimi çamaşır asıyor, ev ana baba günü ama babam yok ortada. anneme sordum, buralardadır dedi. iyi dedim balkona çıktım, bi baktım, babam halamın torununu almış sırtına havuzda yüzüyor. şöyle bir sahne düşün sözlük.
babam suyun altında, üstünde bi kız oturuyor, öylece yüzüyorlar, kız kahkaha atıyor, ben balkondayım, bihter ziyagil gibi bakışlar atıyorum, aradan bir kaç dakika geçiyor, bunlar sudan çıkmayınca çığlık ata ata ağlıyorum, annem koşuyor, sahneyi görünce gülüyor, babam geliyor, yüzüne bakmıyorum, evde herkes bana gülüyor, ben yine ağlıyorum.
ama sikerim öyle tatili değil mi..
annesini mezara indirdiği andır benim için.
bir akşam yanıma geldi. usulca yatağıma uzandı. "üşüyorum be evlat" dedi.
hastaydı, annemi memlekete bırakıp yanıma gelmişti. doktora kontroller için geldiğini söylese de "galiba annem ile kavga ettiler." diye düşündüm.
bekarlık-serserilik yılları. ev kerhane gibi kullanılıyor. manita atamayacağım diye de için için babama kızmıştım.
neyse...
o gece bana sarıldı. yıllar olmuştu sarılmayalı. biraz da garipsedim.
sabah 7 gibi tuvalete kalktım. tekrar yatağa girdim. babama seslendim.
neden bilmiyorum bir daha seslendim. yüzüne dokundum buz gibi, sonra sırt üstü çevirdim uyur gibi ama nefes almıyordu.
hemen kalp masajı yapmaya başladım. nefes vermek istedim tekrar tekrar. şu an olduğu gibi o an da yutkunma zorluğu çekiyordum.
yataktan yere indim. bir sigara aldım. ölmüş babamın karşısında bile sigara içemedim salona çıktım.

yıllardır beni görmeyen babam, yanıma ölmek için gelmişti. 4 kardeşi okutmuş ve masraflar söz konusu olduğunda "çeketimi satar sizi okuturum." diyen bizlere bir tokat bile atmayan babam.
en zoru da anneme telefon açıp "babam öldü" demek olmuştu.

allah günahlarını af eylesin. mekanın cennet olsun.
amcamın öldüğü gün ilk kez ağlarken görmüştüm babamı. onu hiç unutamam. bi de küçükken banyoda bornoz olmadığı için alel acele yatak odasındaki bornozu almak için çıplak bir şekilde bornoza koşmuştu. neyse.