bugün

türk toplumundaki "baba figürü" göz önünde bulundurulursa, doğru sayılabilecek önerme. babam ve oğlum denince, filme dair pek bir şey duymazsınız seyircisinden. hüzün kaplar yüzünü ve ne denli acıklı olduğunu, sinema salonundakilerin nasıl da feryat figan içinde ağladığından bahseder. doğru, ağlatmıştır. peki neden?

türk toplumunda baba, tanrısal bir kimlik bürünür. ulaşılmaz ve otoritenin simgesidir. asla ağlamaz. kararları net ve kesindir. sever ama içinden. sevilir ama uzaktan. yaklaşmaya korkar çocuklar. yaklaştıklarında ondaki güçsüz yanları görme ihtimallerinden korkarlar. bu yüzden uzaktan severler. bu yüzden aralarındaki "sevgi bağını" saplantı haline getirirler. zira o kadar görünmezdir ki.

işte bu açıdan baktığımızda babam ve oğlum filminin, seyirci üzerindeki büyük etkisinin temelinde yatan şey; türk toplumunun baba fetişizmidir. tipik sert bir babayı ağlarken görmek? pişmanlığında boğuluşunu seyretmek? oğlunu ne kadar sevdiğini görmek? babamızdan göremediğimiz sevgiye ve zayıflığa beyaz perdede göz yaşları içinde tanık olmak? sevgi ve zayıflık? işte türk toplumunun temel sevgi problemi; bilinç altında aynı zamanda zayıflık olması.

seyircinin ağladığı filmdeki sahneler değildi; bizzat kendi hikayesiydi. yıllar yılı baba figürüne beslediği nefreti boşalttı. aynı zamanda gizlediği sevgiyi. babası da onu çok seviyordu ama söylemiyordu. filmde bunu gördü. beyaz perdede babasından gördüğü sevgi karşılığında ona göz yaşlarını verdi. film umrunda bile değildi.