bugün

sana ne söylesem ömrüm

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum

Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa

Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi

Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini
şEHiRLERDiR ACıTAN KALBiMi

Şehrini arayan bir nehirdim
Arar gibi eski bir sevgiliyi
Her yanım toprak, tuz ve kum
Köpüğü dağılmış bozkırda
Çoktan unutmuş çıktığı vadiyi

Kadınlar da görmüş yalnızlıkta
Gözleri kırık bir söğüt dalı
Kan mıydı sızan gözyaşı mı
Uzak bir yıldız gibi kaymış
Elinden, nehrimin suları

Nasıl akar giderdim oradan
Sürüklenen bir nehirsem de
Savrulan birkaç su damlası
Kalsın isterdim kirpiklerinde
işte öyle bir sevgi anısı

Suya değen ince otlara
Uzanırdım, ah bir tutunsam
Ama, bir nehirdim ben
Akıp giden kırgın göçebe
Bin yıldır batık şehrini arayan

Şehrini arayan bir nehirdim
Gözü tutmayan hiçbir şehri
Ayaklarına dolanan köprülerin
Birinden ötekine geçip gitsem de
Şehirlerdir acıtan kalbini
iNCE BiR HANçER

Issız bozkırda usul esen
yaz yelidir hançer
Bütün eski kalıtların yanılmaz
belleğidir hançer

Ayrı kalınca kınından yitik
gümüş kabzasıyla
Zaman içinde çürüyüp gidecek
eğri demirdir hançer

Yıkım günlerinde odur öfkeli
imgesi şairlerin
Pul pul döker pasını birden
umutla devinir hançer

Ay ışığını sever ne de olsa
gecenin dostudur
En çok bir kadın koynundaysa
sevinir hançer

Islak bir parıltı ya da kan
izi bırakır ardında
Yasak sevişmelerin ölümcül
bedelidir hançer

Ne zaman kaygan bir kın
içinde düşünsem onu
Şiirin ipeksi dokusuyla
kendine bilenir hançer
sonsuz

yaz geçer günlerin tortusu
şiirden sorulur

hesabını versen de uzak iklimlerin
şiirin sonu hep sorgudur

şair, kuruyan otlarla özetliyorsun o büyük aşkını
halbuki her şey senin elinle aşk olur

yıktın yükünü ıssız ormana, sesinde ırmakların
akışı duyulur

işte sen de anladın sonunda bunu
yaşam ki şiirle sonsuzdur.
SiSLi ŞEHiRLERDE KALAN

Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım

Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda

O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu

Sivri bir hançer bıraktın bana
necatibey eğitim fakültesi öğretim üyesi....
yaz geceleri daha sık
öpmeliyiz sevdiğimiz kadınları,
ay vakti yüzlerinden

öpüş izlerine benzer,
yosunlar üzerinde kalan
izleri, yaz yağmurunun

yaz ırmağının rüzgârla
öpüştüğü gece,
tülünü düşürerek gelir ay

temmuzda öpmek istesem
sevgilimi, yanık izleri
kalır dudağımda

ahmet uysal.
Sen öyle düş içindeyken
Silindi suda sureti
Yarım kaldı son serüven
Döndü durdu rus ruleti

Söz eskidi su bulandı
Nasıl bulmalı yeniden
Ki birbirine karıştı
Bilinenle bilinmeyen

Sendin o yaz parıltısı
Yörüngesiz bir gezegen
Yalnız, umarsız, bulutsu
Karanlık sularda yüzen

Bitti mi o mahur faslı
Ay ışığında söylenen
Ateşin suyla dansıydı
Yarım kaldı son serüven

ahmet uysal.
yaz

uzun bacaklı
bir kadındır yaz
gizlice uzanan yalnızlığıma

güznihal

zaman alevidir, geçmez
yine bir güznihal
daha bırakır ardında

elveda

dudağımda uzun öpme
imleriyle söylüyorum
son sözlerimi yalnızlığa

yaz öğlesi

yosunlu kayalar
dibinde, saydam bir yaz
öğlesidir yalnızlığım

hayal sözler

dilimin altındaki
hayal sözlerdir
yalnızlığımın şiirleri.

ahmet uysal.
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım

Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda

O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu

Sivri bir hançer bıraktın bana

ahmet uysal..
kırılgan günler edinmişsem
altmışından sonra.
bir çiçeği
koklar gibi tutacaksınız demektir bu
tutarken saydam ellerimi

aşkın önüne geçen şiirler beklemesin
artık benden sevdiğim kadınlar

ve bütün güzel kadınlar,beni
öper gibi öpsünler yaz ırmaklarını
sevgilim olan, kızım olan, ıssız
ormanım olan ülkemin o kadınları

ölümü ardına almış,çağcıl
soluğumdur yarışır durur hala atlarla

ben yalnızca bir tanımı arıyorum
belki de, büyülü yorumlar yorumunu
diyelim ki:aşk bir mektuptur
bir şairin göndermeyi unuttuğu

ey ülkemin en güzel şair kadınları
bana bir mektup yazın ve unutun onu

ahmet uysal..
Şiire yetmeyen zaman
Nasıl da yanılttı seni
Sen ki daha bir çocuktun
Bir yaşamı alıp gitti
Şiire yetmeyen zaman

Sararan ot, yiten gölge
Öyle birden gelen ölüm
Doğrusu aklında yoktu
Yaklaşıyor her geçen gün
Sararan ot, yiten gölge

Soluk soluğa bir güzel
Yaşadın ya sen ona bak
Ardında kalan şiirler
Adını fısıldayacak
Soluk soluğa bir güzel

ahmet uysal..
Şehrini arayan bir nehirdim
Arar gibi eski bir sevgiliyi
Her yanım toprak, tuz ve kum
Köpüğü dağılmış bozkırda
Çoktan unutmuş çıktığı vadiyi

Kadınlar da görmüş yalnızlıkta
Gözleri kırık bir söğüt dalı
Kan mıydı sızan gözyaşı mı
Uzak bir yıldız gibi kaymış
Elinden, nehrimin suları

Nasıl akar giderdim oradan
Sürüklenen bir nehirsem de
Savrulan birkaç su damlası
Kalsın isterdim kirpiklerinde
işte öyle bir sevgi anısı

Suya değen ince otlara
Uzanırdım, ah bir tutunsam
Ama, bir nehirdim ben
Akıp giden kırgın göçebe
Bin yıldır batık şehrini arayan

Şehrini arayan bir nehirdim
Gözü tutmayan hiçbir şehri
Ayaklarına dolanan köprülerin
Birinden ötekine geçip gitsem de
Şehirlerdir acıtan kalbini

ahmet uysal..
leylâk: yağmurlu günlerde
mora boyar gecenin örtüsünü

poetika: yağmur sözlüğüyle yazılır
burada rüzgârların şiiri

rüzgâr: küçük orospu çiçeklerinin
kokusunu sürükler gizli bohçasında

gece: güz ırmağına düşürür
tülünü, koynuma girmeden önce

ahmet uysal.
Sen ki bir sözdüşüydün
Ulaşan en eski aşklara
Kırık testimde biriken su
ilk yazılı taşı söylencemin

Sendin bulduğum büyü
Bozkır buğulu bedenimle
Tuzuna inandığım çöl kumu
Kuşlar uçurtan susuzluk

Yollar ayrımı yüreğim
Zaman dokuyan çıkrıktı
Dönen ışık hızıyla
Boşluğa düşen sarmal

Aşk ki bir sözdüşüdür
Çıkar en eski yazmalara.

ahmet uysal.
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım

Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda

O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu

Sivri bir hançer bıraktın bana

ahmet uysal.
yaz geçer günlerin tortusu
şiirden sorulur

hesabını versen de uzak iklimlerin
şiirin sonu hep sorgudur

şair, kuruyan otlarla özetliyorsun o büyük aşkını
halbuki her şey senin elinle aşk olur

yıktın yükünü ıssız ormana, sesinde ırmakların
akışı duyulur

işte sen de anladın sonunda bunu
yaşam ki şiirle sonsuzdur

ahmet uysal.
Bir düşteydin bunca yıl
Boynunda şiir ilmeği
ince olsun istedin hep
ince olsun şiirin ipliği

Bir sürgünden bir sürgüne
Her zaman şiirden beklemeli
Eski bir çıkrık olsan da
Gülle dokudun ipeğini

Şimdi son duraktasın işte
Cemal'in indiği durak
inmek istediği Metin'imizin
Sana bir şiir yazımı uzak

ahmet uysal.
Sisli şehirler bıraktın bana
Erken ölümünü kuşların
Ay ışığı da görünmez oldu
Çiçeksiz, yarım balkonumda
Uçuşan eteğini bulamadım

Kalbimi acıtıyor tenimin yarası
Her gece amansız bir sorgulama
Elimde kalan kırık dal ucu
Yırtıyor dokunduğu yeri
Kanlı bir hançer yatağımda

O kırgın yağmur sokağı da
işte kaybetti ince yağmurunu
Silindi penceremdeki ıslak gölge
Yakıcı öpüşlerin sıcaklığı
Tuzun eski tadı unutuldu

Sivri bir hançer bıraktın bana

ahmet uysal.
Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Sen ki şiirler düşürürdün
Uzun uğultularla akan sulara
Toprağın tuzu, taşın izi olurdum

Ayışığı toplardın güllerden
Gecenin ürpertisinden çocukluğumuza
Kırgın kadınlarımıza yazılarda
Oradan oraya savurduğumuz
Sarılan sarılan yalnızlığa

Şimdi nasıl koysam yerine
Kırılan dalı, örselenen çiçeği
Okşasam usulca, öpsem öpsem
Bulutlarla düşlesem, kuşlarla düşünsem,
Şiirle sağaltsam sayrı yüreğimi

Sana ne söylesem ömrüm sana
Sen ki gümüş pullar düşürürdün
Bulanık karanlığına hüznümüzün
Yeniden yeniden kazanırdık umudu
Unutulurdu yenilgi, susardı ölüm

Güz geldi ah, güle ne söylesem
Sana ne söylesem ömrüm
Toparlan, kanınla katıl haydi
Kalan ömrünle, kanayan yanınla
Bir yoğunluğa koy günlerini

ahmet uysal.
Bir şiir
Tek bir şiir yazmalıyım
Uyağı rüzgar olan
Yağmura bürünmüş soluğu

Bir gün
Tek bir gün kalmalı
Benden kalacaksa geriye
Bir öpüş tadı dudağımda

Ve bir öpüş tadında
Olmalı o şiir de

ahmet uysal.
hüzün/ölçer
rüzgâr: hüzün ölçeridir eylülün,
ürpertir geceyi öptüğü yerden

acı/ölçer
şiir:acı ölçeri kanlı yüzyılın
yaralı bir temmuz atlasında

aşk/ölçer
hançer:ah, onunla ölçülür bütün
ölümcül, yasak aşkları ülkemin

güz/ölçer
şair:güz ölçümüyle yazan şiirini
uyaklar düşüren uzak rüzgârlara

ahmet uysal.
Nereye gitsem karşıma çıkıyor ansızın
O temmuzlar, gözlerine benzeyen bir kızın

O temmuzlardı karanlığı sevdiren bana
Parlarken uzaklarda ışığı bir yıldızın

Otlarla, böceklerle uyuduğum günlerdi
Simgesiydim sonsuz bozkırlarda yalnızlığın

Şimdi unuttum bütün adları ve yüzleri
Yüreğimde yangınları kaldı temmuzların

Solumak, bir daha solumak o temmuzları
Güzelliğine vararak çok eski yazların

ahmet uysal.
Yurdun neresiydi senin
Ey rüzgâra bürünen göçebe

Tükettin işte barındığın
Kırgın günleri de
Biriktirdin ve çürüdün
Eski taş oyuklarında
Çimlendi gizlediğin tohum

Islak bir çizgiydin
Kuşların geceye çizdiği
Acı sularında çığlıklar
Kırk yıl eğirdin ipliğini
Kırkıncı şiirinin

Önünde duruyor şimdi
Yangınlar atlası temmuz
Kül üreten kent günleri
Geçit vermeyen köprü
Çıkrıkta bekleyen iplik

Çıkıp gidecek gibisin
Kendine çizdiğin eğriden
Bursa günleri kentine
Şiiri ilk bulduğun
Su günlerine yeniden

Yeniden kuşatıyor seni
Korku ve kuşku günleri
içindeki taş tanrı
Ağır basıyor yeniden
Uzun süren o yıkımlar yılı

Yurdun neresiydi senin
Ey rüzgâra bürünen göçebe

ahmet uysal.
cemal süreya'nın öldüğü
yaşı da geçtim

öldü
sevdiğim şairlerin çoğu

yağmura indirgediğim
söz

ve bir ince rüzgâr
kaldı bana onlardan

ahmet uysal.