bugün
- gecenin şarkısı8
- en son ne yediniz19
- şaka maka 2025 yılında hala komünist olması9
- altay cem meriç11
- lgbt denilen sapkınlık vahim boyutlara ulaştı11
- taşak traşı olmak20
- shawarma8
- keyfi verilebilen çaylaklık süresi sorunsalı9
- her şeye amk diyen tip14
- 23 mayıs 2025 fenerbahçe beko panathinaikos maçı14
- yaz geliyor heyoo8
- kitap okumak11
- 3 polis şehit eden teröristin serbest kalması8
- anın görüntüsü11
- sözlüğün aptalları sıralı tam liste12
- rus kızlarına ilgisi olmayan türk erkeği19
- yapılacak tek şey siyonistleri tek tek öldürmek9
- kadınınız mini etek giyebilir mi8
- makarnayı bir üst noktaya taşıyan küçük detaylar11
- asgari ücret 52bine çıksa kiralar da 15 bine çıkar16
- her entrynin sonuna evet yazan yazar11
- israil'e en çok mal satan beş ülke9
- günün yorgunluğunu alan şeyler10
- aydinoglu bombala'nın sözlüğe vedası28
- sevismek10
- evlenmemek için nedenler11
- filistinlilerin dedeleri topraklarını sattı8
- göte epilasyon yaptırmak16
- yunan halkına düşman değilim10
- töre dizileri12
- ülke ekonomisinin rezilliği15
- kaldırımdaki taşa tecavüz eden adam21
- evlenilecek adam modeli8
- ne işim var şan benim burada denilen yerler15
- waffle yapabilen erkek15
- batman vs superman14
- bir yazarın zekasından şüphe duymak9
- askim orasi degil diyen kadin8
- alkol dostunuzdur9
- sözlükte bilgisiz yazarların çok olması13
- kaç yaşındasın18
- sevgilisi olmayan sözlük kızları tam liste15
- allah ın ahirette baldırını göstermesi8
- bu kötü gidişe son vermek için akp14
- uludağ sözlük kızlı erkekli yaz kampı15
- kedi besleyen insan evi13
şöyle bilmecemsi bir zen hikayesi anlatılır: ormanda bir ağaç tek başına gürültüyle yıkıldı. ama kimse onun sesini duymadı. o ağaç gerçekten yıkıldı mı?
önemli bir soru.
max brod, kafka'ya sadık kalsaydı ve "ben öldükten sonra bunları yakmalısın" diyen en yakın arkadaşı kafka'yı dinleseydi kafka yazmış olur muydu?
bu fotoğrafa dikkatle bakalım. bir yalnızlık haberinin öznesi iki insan var bu fotoğrafta.
üç dört sene öncesinden bir haber bu.
aylardır kendileriyle hiç kimsenin konuşmadığı seksen yaşlarında bir italyan çift, sonunda bir akşam yalnızlıktan bunalıp hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. yaşlı çiftin sesini duyanlar, şiddete maruz kaldıklarını düşünerek polisi arıyorlar. gelen polislere "çok yalnızız, bizimle aylardır hiç kimse konuşmadı" deyip hallerinden şikayette bulunuyorlar. polis onların evine gelip spagetti pişiriyor, beraber yiyorlar.
eğer bizim hikayemizi işitecek bir kulak, işitecek bir kalp olmazsa, varlığımızı teyit edecek bir öteki olmazsa bir anlamda yokuz demektir.
yokuz demektir! yokuz!
bazen insan yazısını okuyacak bir insan arar. bazen bir akşamüzeri balkonda bir satranç maçı yapacağı birisini arar. ona anlattığı hikayelerin yansımalarını izleyeceği bir öteki yüz...
ali ural yazdığı bir mektubun son cümlesinde dostuna şöyle soruyor:
"kitabımı okudun mu?"
çok önemli bir soru.
çok çok önemli.
bir hikaye anlatırız. bir hikaye yazarız. yazarız çünkü hikayemizi işitecek bir kulak ararız.
- kitabımı okudun mu?
- ...
işte böyle. ve sesi bir boşlukla yankılanan şair bir şiirle dile getirir yıkılan ağacını.
"yıkılan ağacını!"
bunun içindir ki şair valery böyle anlatmıştır şu dizesinde yalnızlığını:
"rüzgar uyandı... artık yaşama zamanıdır. kitabımı bir geniş meltem açıp kapatır."
"dört mevsimde de hafif bir rüzgar sakinleştirir kalbi."
demek valery "kitabı mı okudun mu?" diye soracak kimse bulamamış hayatında. demek hafif bir rüzgar sakinleştirmiş dört mevsiminde de kendisini. demek kitabını bir rüzgar açıp kapatmış.
çok acı bir gerçektir şu:
bir hikaye anlattığımız zaman kendimizi seyredeceğimiz başka bir yüz bulabiliyorsak varız!
aslında bi şeyi itiraf edeyim: bazen ilgi çekmeye çalışıyorum. tabi ki ilgi çekmeye çalışıyorum! siz bakmayın ilgi çekmeye çalışmıyormuş gibi görünmeye uğraşanlara. hepimiz bir hikaye anlattığımızda karşımızdaki insanın yüzünde kendimizi seyretmek isteriz. esasında bunu söyleyenin kendisi de "ben de buradayım" deme çabasındadır. zaten hayat bir "ben de buradayım" deme ve sesini duyurma çabasından başka nedir ki? yaşamamız bir anlamda kocaman bir "beni dinleyin" cümlesi değil midir? hepimiz hayatın bizi dinlemesini istemiyor muyuz? daima onun dikkatini çekmeye, kendimizi ona kabul ettirmeye çalışmıyor muyuz? kendimizi ona dinletemediğimizde sıkılmıyor muyuz? üzülmüyor muyuz?
birçok ihtiyaç sahibi yalnız var. birçok derdini anlatamayan insan var. muhtaç insan diyoruz ya aslında hepimiz hayat boyu muhtacız. insan yüzüne muhtacız. her birimiz başkasının yüzünde kendimizi seyrettiğimiz zaman varız. anlattığımız hikayeleriz. insan sesini bir insanın duymasını ister. kendi varlığını birileri duysun ister. işitilmek ister. var olmamızın yegane temeli bir insan yüzünden geçiyor. hepimiz aslında kendimizi hikaye etmek ve işitilmek için yaşıyoruz.
bir şair, supervielle!
bir şiirine şöyle başlamış:
"kendini bildi bileli
mum ışığında okumaktı bütün zevki
sonra da ellerini ikide bir
alevin üstünde gezdirirdi.
emin olmak için
yaşadığına..."
düşünsenize, başkasının yüzünde kendisini okuyamadığı için midir bilinmez, artık kendi varlığından, yaşadığından emin olmak için ellerini alevin üzerinde gezdirip acı duyup duymadığını yokluyor. ali ural da bir dostuna şöyle soruyor: " bir şairin yaşadığını anlaması için acı duyması şart mı sevgili dost?
peki ben de size soruyorum:
belli ki bir öteki yok o şairin hayatında. çektiği acıdan varlığını anlıyor.
peki ya kendi varlığını ayrımsayabileceği o mumun minik alevi de yoksa?
önemli bir soru.
max brod, kafka'ya sadık kalsaydı ve "ben öldükten sonra bunları yakmalısın" diyen en yakın arkadaşı kafka'yı dinleseydi kafka yazmış olur muydu?
bu fotoğrafa dikkatle bakalım. bir yalnızlık haberinin öznesi iki insan var bu fotoğrafta.
üç dört sene öncesinden bir haber bu.
aylardır kendileriyle hiç kimsenin konuşmadığı seksen yaşlarında bir italyan çift, sonunda bir akşam yalnızlıktan bunalıp hüngür hüngür ağlamaya başlıyor. yaşlı çiftin sesini duyanlar, şiddete maruz kaldıklarını düşünerek polisi arıyorlar. gelen polislere "çok yalnızız, bizimle aylardır hiç kimse konuşmadı" deyip hallerinden şikayette bulunuyorlar. polis onların evine gelip spagetti pişiriyor, beraber yiyorlar.
eğer bizim hikayemizi işitecek bir kulak, işitecek bir kalp olmazsa, varlığımızı teyit edecek bir öteki olmazsa bir anlamda yokuz demektir.
yokuz demektir! yokuz!
bazen insan yazısını okuyacak bir insan arar. bazen bir akşamüzeri balkonda bir satranç maçı yapacağı birisini arar. ona anlattığı hikayelerin yansımalarını izleyeceği bir öteki yüz...
ali ural yazdığı bir mektubun son cümlesinde dostuna şöyle soruyor:
"kitabımı okudun mu?"
çok önemli bir soru.
çok çok önemli.
bir hikaye anlatırız. bir hikaye yazarız. yazarız çünkü hikayemizi işitecek bir kulak ararız.
- kitabımı okudun mu?
- ...
işte böyle. ve sesi bir boşlukla yankılanan şair bir şiirle dile getirir yıkılan ağacını.
"yıkılan ağacını!"
bunun içindir ki şair valery böyle anlatmıştır şu dizesinde yalnızlığını:
"rüzgar uyandı... artık yaşama zamanıdır. kitabımı bir geniş meltem açıp kapatır."
"dört mevsimde de hafif bir rüzgar sakinleştirir kalbi."
demek valery "kitabı mı okudun mu?" diye soracak kimse bulamamış hayatında. demek hafif bir rüzgar sakinleştirmiş dört mevsiminde de kendisini. demek kitabını bir rüzgar açıp kapatmış.
çok acı bir gerçektir şu:
bir hikaye anlattığımız zaman kendimizi seyredeceğimiz başka bir yüz bulabiliyorsak varız!
aslında bi şeyi itiraf edeyim: bazen ilgi çekmeye çalışıyorum. tabi ki ilgi çekmeye çalışıyorum! siz bakmayın ilgi çekmeye çalışmıyormuş gibi görünmeye uğraşanlara. hepimiz bir hikaye anlattığımızda karşımızdaki insanın yüzünde kendimizi seyretmek isteriz. esasında bunu söyleyenin kendisi de "ben de buradayım" deme çabasındadır. zaten hayat bir "ben de buradayım" deme ve sesini duyurma çabasından başka nedir ki? yaşamamız bir anlamda kocaman bir "beni dinleyin" cümlesi değil midir? hepimiz hayatın bizi dinlemesini istemiyor muyuz? daima onun dikkatini çekmeye, kendimizi ona kabul ettirmeye çalışmıyor muyuz? kendimizi ona dinletemediğimizde sıkılmıyor muyuz? üzülmüyor muyuz?
birçok ihtiyaç sahibi yalnız var. birçok derdini anlatamayan insan var. muhtaç insan diyoruz ya aslında hepimiz hayat boyu muhtacız. insan yüzüne muhtacız. her birimiz başkasının yüzünde kendimizi seyrettiğimiz zaman varız. anlattığımız hikayeleriz. insan sesini bir insanın duymasını ister. kendi varlığını birileri duysun ister. işitilmek ister. var olmamızın yegane temeli bir insan yüzünden geçiyor. hepimiz aslında kendimizi hikaye etmek ve işitilmek için yaşıyoruz.
bir şair, supervielle!
bir şiirine şöyle başlamış:
"kendini bildi bileli
mum ışığında okumaktı bütün zevki
sonra da ellerini ikide bir
alevin üstünde gezdirirdi.
emin olmak için
yaşadığına..."
düşünsenize, başkasının yüzünde kendisini okuyamadığı için midir bilinmez, artık kendi varlığından, yaşadığından emin olmak için ellerini alevin üzerinde gezdirip acı duyup duymadığını yokluyor. ali ural da bir dostuna şöyle soruyor: " bir şairin yaşadığını anlaması için acı duyması şart mı sevgili dost?
peki ben de size soruyorum:
belli ki bir öteki yok o şairin hayatında. çektiği acıdan varlığını anlıyor.
peki ya kendi varlığını ayrımsayabileceği o mumun minik alevi de yoksa?
güncel Önemli Başlıklar