bugün
- 18 haziran 2024 türkiye gürcistan maçı19
- rus sovyet düşmanı amerikancı kemalistler11
- kocam boşalacağı esnada geliyorum bacanak dedi16
- knowledge12
- pegasus ta çalışan türk düşmanı keko8
- geniş kalçalı kadın ahlaklıdır10
- kimsenin saraca'nın doğum gününü kutlamaması21
- diyanetin türkleri araplara şikayet etmesi20
- ups boobs beni favladı'ne yapmalıyım12
- salda gölü'nün son hali8
- kabataş yalanı9
- içsel yolculuk enerji frekans 69 bin lira19
- vladimir putin11
- anın görüntüsü16
- ben bu yazıyı sana yazdım9
- türkiyeyi mülteci kampına dönüştüren abd14
- babalar günü16
- millet öğle yemeğine çıkarken yeni uyanan tipler9
- ups boobss nickli yazar10
- true bir martı olsa olacaklar9
- thusneldaa12
- kaka'nın eşinin boşanma gerekçesi10
- saraca silsüpüroğlu15
- diamond tema'nın arnavutluğa kaçması9
- diamond tema40
- özge özacar'ın memeleri12
- gideon reid morgan jj25
- ülkesi savaştayken başka ülkede keyif süren kansız9
- çinliler her şeyi üretebiliyor türklerin neyi var23
- evlenmeyenlerin seks yapmadan ölüp gitmesi9
- ne zaman evleneceksin diye soran akraba11
- oktay kaynarca'nın türkiyeliyim açıklaması22
- kayseri de atatürk heykeline baltalı saldırı13
- özgür özel8
- abber'ın ruh hastası olması26
- sevgiliyle aynı evde yaşamak9
- sözlükteki 11 yaşında yazar olması19
- buralarda dinsiz denen bir tarzan varmış17
- ne hissediyorsun8
- larisalisa12
- steven s power law10
- kurban eti dağıtmak mecburi mi12
- memati1923'ün gelişiyle başlayan süreç13
- yatakta fırtına gibi esen erkek12
- inciden yazar nakli13
- yazın göt boyunda şort giyen kızlar9
- dünyanın en güzel kızlarının olduğu ülkeler9
değercesine ve gerektiği gibi hakkını vererek yaşamak, bir sanattır.
hakkını vermeden yapıldığında ise, sadece zamanı anlamadan geçirmek, ömrü tüketmektir ve bu yeteneği ziyan etmektir.
yaşama hakkının bir yetenek olduğunu düşünelim, kimi bu yeteneğinin farkına varır ve yeteneğini her fırsatta geliştirerek, yaşamayı bir sanata çevirir.
kimisi ise hayatı garanti ve elde edilmiş bir şey olarak kabul edip, ne yeni bir güne uyanmanın mucizesinin, ne yatakta doyasıya gerinmenin muhteşemliğinin, ne balkonda rüzgarı hissederek içilen kahvenin tadının üzerinde durmaz. uyanır gerinmeden kalkar, lezzetini bile hissetmeden iki lokma yer beş karış suratla evden çıkar..
yaşamanın güzelliğini bilmeyen ve değerlendiremeyen insanlar, kendisi gibi işe gitmekte olan komşusunun yüzündeki ışıltıya ve tebebbsüme de bir anlam veremez. coşkulu cıvıl cıvıl günaydınına bezgince ağzının içinden cevap verir. hayatındaki kısırlığın farkında olmadığından, komşusunun kendisinin sahip olmadığı şeylere sahip olduğunu zanneder. böylelerinin gözleri etraftadır o yuzden, başkalarının hayatları ve enerjileri ile beslenirler. mutluluklarına kıskançlıkla karışık imrenme, mutsuzluklarına oooh iyi olduyla karışık sahte üzüntü gösterirler...
bunlar hayatı seyirci koltuğunda yaşarlar. bu gruptakiler kendi içlerindeki mutsuzlukları göre ön sıralardan arkalara göre sıralanmış olarak otururlar..
yaşamanın sanat olduğunu bilenler ise, sahnededir. onlar gerçekten yaşarlar. hayatlarında bir giz vardır o seyirciyi çeken. neden yüzleri ışıl ışıl bunların diye sorduran.
sabah uyandıklarında yatağın yumuşaklığını nevresimdeki yumuşatıcının hoş kokusunu gerinirken sevdiğine değen ayağının ürpertisini, gerinmenin vücutta yarattığı rahatlatıcılığı hissederler. sevdiğinin kokusunu içine çekip yeni bir güne uyanmanın mutluluğu ile sarkıtırlar ayaklararını yataktan..
panjurları ve perdeleri açıp sabah güneşine günaydın der, pencereyi açıp rüzgarla buluşurlar. rüzgarı azıcık teninde hissetmek için üzerlerine sabahlık bile almazlar.
bu evlerin mutfağından gelen tıngırtılar bile melodiktir. kızarmış ekmek kokusu, demlenmiş çay kokusu, çocuğunun uyku kokusu hepsi ayrı tadlardır onlar için..
öpe koklaya uyandırırlar evlatlarını, kara gözlerindeki geç kalıcam telaşını bile severler..
yaşarlar aslında, sadece yaşarlar. ama farkına vararak.
işe giderken aldıkları bir demet laleden bir hafta mutlu olurlar. ofisin kapısını açarken masadaki laleler gelir akıllarına sevinirler. günün ik kahvesini içmeden hiç bir işe başlamazlar ve o kahve için mutluku zaman yaratırlar..
en sıkıcı buldukları işleri bile yaparken kendilerine ödülller verirler. şu kadar süre bir kahve molası sonra yine işe devam..
yitik zamanları değerlendirirler. bankada sıra beklerken alışveriş listesi yaparlar, yapılacak iş listesi yaparlar. zamanlarını verimli kullanırlar.
hafta sonu tatillerinde olabildiğince ev işi yapmazlar. miskinlikse miskinlik, dışarı ise dışarı, okuma, izleme vs her ne ise yapmayı istedikleri olabildiğince onlar..
hobileri vardır bu insanların, onlara haz veren, kafa dağıttıkları mutlu oldukları hobiler.. hayatlarının içinde mutlaka bir alan ayrılmıştır bu faliyete..
ataol behramoğlunun şiirini düstur edinmişlerdir.
yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın
çiçeği koklarken çiçek olurlar, martıları izlerken martı, denize bakarken dalga...
bunları bu kadar uzatmaya da gerek yok aslında.
sadece hayatın armağan olduğunu farketmek lazım. ilk sorumluluğumuzun yaşama hakkımıza karşı olduğunu unutmadan, ölüm varsa ve ne zaman geleceği bilinmese de, geleceğinin kesin olduğunu unutmadan tadını çıkararak ve elimizdekilerin kıymetini bilerek yaşamak..
hakkını vermeden yapıldığında ise, sadece zamanı anlamadan geçirmek, ömrü tüketmektir ve bu yeteneği ziyan etmektir.
yaşama hakkının bir yetenek olduğunu düşünelim, kimi bu yeteneğinin farkına varır ve yeteneğini her fırsatta geliştirerek, yaşamayı bir sanata çevirir.
kimisi ise hayatı garanti ve elde edilmiş bir şey olarak kabul edip, ne yeni bir güne uyanmanın mucizesinin, ne yatakta doyasıya gerinmenin muhteşemliğinin, ne balkonda rüzgarı hissederek içilen kahvenin tadının üzerinde durmaz. uyanır gerinmeden kalkar, lezzetini bile hissetmeden iki lokma yer beş karış suratla evden çıkar..
yaşamanın güzelliğini bilmeyen ve değerlendiremeyen insanlar, kendisi gibi işe gitmekte olan komşusunun yüzündeki ışıltıya ve tebebbsüme de bir anlam veremez. coşkulu cıvıl cıvıl günaydınına bezgince ağzının içinden cevap verir. hayatındaki kısırlığın farkında olmadığından, komşusunun kendisinin sahip olmadığı şeylere sahip olduğunu zanneder. böylelerinin gözleri etraftadır o yuzden, başkalarının hayatları ve enerjileri ile beslenirler. mutluluklarına kıskançlıkla karışık imrenme, mutsuzluklarına oooh iyi olduyla karışık sahte üzüntü gösterirler...
bunlar hayatı seyirci koltuğunda yaşarlar. bu gruptakiler kendi içlerindeki mutsuzlukları göre ön sıralardan arkalara göre sıralanmış olarak otururlar..
yaşamanın sanat olduğunu bilenler ise, sahnededir. onlar gerçekten yaşarlar. hayatlarında bir giz vardır o seyirciyi çeken. neden yüzleri ışıl ışıl bunların diye sorduran.
sabah uyandıklarında yatağın yumuşaklığını nevresimdeki yumuşatıcının hoş kokusunu gerinirken sevdiğine değen ayağının ürpertisini, gerinmenin vücutta yarattığı rahatlatıcılığı hissederler. sevdiğinin kokusunu içine çekip yeni bir güne uyanmanın mutluluğu ile sarkıtırlar ayaklararını yataktan..
panjurları ve perdeleri açıp sabah güneşine günaydın der, pencereyi açıp rüzgarla buluşurlar. rüzgarı azıcık teninde hissetmek için üzerlerine sabahlık bile almazlar.
bu evlerin mutfağından gelen tıngırtılar bile melodiktir. kızarmış ekmek kokusu, demlenmiş çay kokusu, çocuğunun uyku kokusu hepsi ayrı tadlardır onlar için..
öpe koklaya uyandırırlar evlatlarını, kara gözlerindeki geç kalıcam telaşını bile severler..
yaşarlar aslında, sadece yaşarlar. ama farkına vararak.
işe giderken aldıkları bir demet laleden bir hafta mutlu olurlar. ofisin kapısını açarken masadaki laleler gelir akıllarına sevinirler. günün ik kahvesini içmeden hiç bir işe başlamazlar ve o kahve için mutluku zaman yaratırlar..
en sıkıcı buldukları işleri bile yaparken kendilerine ödülller verirler. şu kadar süre bir kahve molası sonra yine işe devam..
yitik zamanları değerlendirirler. bankada sıra beklerken alışveriş listesi yaparlar, yapılacak iş listesi yaparlar. zamanlarını verimli kullanırlar.
hafta sonu tatillerinde olabildiğince ev işi yapmazlar. miskinlikse miskinlik, dışarı ise dışarı, okuma, izleme vs her ne ise yapmayı istedikleri olabildiğince onlar..
hobileri vardır bu insanların, onlara haz veren, kafa dağıttıkları mutlu oldukları hobiler.. hayatlarının içinde mutlaka bir alan ayrılmıştır bu faliyete..
ataol behramoğlunun şiirini düstur edinmişlerdir.
yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın
çiçeği koklarken çiçek olurlar, martıları izlerken martı, denize bakarken dalga...
bunları bu kadar uzatmaya da gerek yok aslında.
sadece hayatın armağan olduğunu farketmek lazım. ilk sorumluluğumuzun yaşama hakkımıza karşı olduğunu unutmadan, ölüm varsa ve ne zaman geleceği bilinmese de, geleceğinin kesin olduğunu unutmadan tadını çıkararak ve elimizdekilerin kıymetini bilerek yaşamak..
güncel Önemli Başlıklar