entry'ler (8)

idealized parental imago

türkçe'ye ''idealleştirilmiş ebeveyn imagosu'' olarak çevrilen, heinz kohut'un kendilik psikolojisi kuramındaki narsisistik gelişimin bölümlerinden biri.
adından da anlaşılacağı üzere, ebeveyni(daha çok babayı) idealize ederek narsisistik libidonun nesneye yatırılmasını sağlar.

edit:imla
edit2:ebeveyn :)

haklı olacağım diye herşeyi mübah görmek

mikromakyavelizmi düstur edinmiş kişi eylemi. akıllara balzac'ın goriot baba adlı romanındaki vautrin karekterinin şu sözlerini getirir: ''prensipler yoktur, ancak olaylar vardır; kanunlar yoktur, ancak durumlar vardır.yüksek adam bunları sevk ve idare etmek üzere olayları ve durumları benimser.''

edit: imla

grandiose self

türkçe'ye büyüklenmeci kendilik olarak çevrilen heinz kohut'un kendilik psikolojisi kuramındaki bölümlerinden birisidir. narsisistik libidonun kendiliğe yatırıldığı bu bölüm, çocuğun özsaygısının gelişiminde büyük bir rol oynayacaktır.
örneğin kumdan kale yapan bir çocuğa annesinin söyleyeceği bir ''aferin'' onun narsisistik libidonal tatmini için çok önemlidir.

edit: imla

heinz kohut

kendilik psikolojisi kuramının kurucusu olan psikanalist. narsisizmin gelişimini büyüklenmeci kendilik* ve idealleştirilmiş ebebeyn imagosu* olarak kategorize eder. bu dönemler her insanda sağlıklı ya da patolojik olarak yaşanır.
büyüklenmeci kendiliği sağlıklı olan bireyler; hırslı, amaçları uğruna çaba gösteren, kendiyle barışık, özgüveni yüksek bireyler olarak toplumda yer edinirler. bu dönemde sıkıntı yaşayan bireyler ise aşırı özgüvenli görünen, kendini eşsiz gören, başkaları üzerinde hakimiyet kurmaya meyilli ama küçük bir aksilikte bile özgüveni yer ile yeksan olabilen bireyler haline gelirler.
kendiliğin diğer kısmı olan idealleştirilmiş ebebeyn imagosunu sağlıklı olan kişiler ise kendi sınırlarını bilen, empati yeteneği gelişmiş, duygularını yönetebilen insanlardır. bu kısımda bozuklukları olan bireyler ise başkalarına aşırı duygusal olarak bağlanma eğilimi olan, içsel gerilimi düzenlemede sıkıntılar yaşayan, sakinliğini koruyamayan bireyler olarak ortaya çıkarlar.

edit:imla

beytüllahim

hz. isa'nın doğduğuna inanılan batı şeria'da bulunan ''et evi'' manasına gelen şehir. hz isa'nın doğduğu yerden ''et evi'' olarak bahsedilmesi gerçekten ilginç. hristiyan inancına göre isa dirilecek ve geri dönecek. acaba ''et evi'' bedenin geçici olduğu, sadece et olduğu, aslın kutsal ruh olduğunu mu sembolize ediyor? yoksa, isa'nın kendisini tüm insanlığa sunduğu, tanrı'nın ruhundan üfürdüğü isa'nın da kendini tüm insanlığa sunduğu bir yer olarak tiyatral bir sembolizasyonu mu yapılmış?

savaş sanatı

sun tzu ustanın ilkelerini hayatın her alanına uygulayabileceğiniz nadide bir eseridir. '' en iyi hareket beklenmeyen; en iyi plan bilinmeyendir.'' der sun usta bu eserinde.

bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüştür

beni soru işaretleri içerisinde bırakmış bir ayettir. aynı söz yeni ahit'te de geçer. şimdi efenim, bir insanı öldüren tüm insanlığı öldürmüş oluyor ise o öldürmüş sayıldığı milyarlarca insanın her biri için de ayrıca bütün insanları öldürmüş sayılmayacak mı? bu kendi içerisinde sonsuz bir devinim oluşturmayacak mı? dolayısıyla, + sonsuz günah işlenmiş olacak. o zaman demezler mi adama madem 1 kişiyi öldürmek + sonsuz günah demek o zaman 100 kişiyi öldürmekle arasında bir fark yok. müslüman biri olarak merak ettiğim bir husus.

kitleler psikolojisi

orijinal adı ''psychologie des foules'' olan, kitle psikolojisinin birey psikolojisi ile olan korelasyonunu tarihsel anektodlar ve çarpıcı tespitler eşliğinde bizlere sunan bir gustave le bon kitabıdır.
le bon, bilinçli olarak yaptığımızı düşündüğümüz her eylemin, bilinçaltımızdan gelen direktifler yoluyla gerçekleştiğini söyler. bir ırkın tüm fertlerinin birbirine benzediğini, bunun nedeninin ırkın ruhunu oluşturan bilinçaltı unsurlar olduğunu belirtir.
ayrıca kitle psikolojisinin bireysel zekayı sıradanlaştırarak sürü ruhunun derinliklerinde erittiğini ve kitlelerin kişilerden zekaca altta olduğunu savunur. onun için bir kitledeki matematik profesörüyle çoban arasında bir fark yoktur. kitle ruhu çığ gibi önüne gelen her şeyi içine alır ve bir potada eriterek eşit hale getirir.
le bon'un ''kitlenin hayal gücü üzerine tesir etme sanatı, onu yönetmenin de sanatıdır.'' sözleri aslında carl gustav jung'un ''toplumu kendi ölçeğinde yansıtan sosyal bir mikrokosmos'' olarak tanımladığı insanın mevcut sistem içinde umutlarını merdiven olarak kullanıp üstlerine çıkan siyasilerin ve dogmatik doktrinler ile insanları kuklaları haline getiren monoteist oluşumların kitleleri nasıl da kolayca yönetebildiklerini yüzümüze vuruyor.