bugün

entry'ler (17)

sergen yalçın

-sneijder 3.5 yıllık sözlemesini tamamlamadan gider.
-neye dayanarak söylüyorsunuz sergen.
-koltuğa dayanarak.

sonunda beni farkettiler sözlük

(bkz: sen kaç beni tanıdılar)

ben seni hemşerim olarak görüyorum

çıkma teklifi ettiğim kızdan duyduğum sikimsonik cevap.

+ yaa gamze benimle çıkar mısın?
- ben seni hemşerim olarak görüyorum.

sikerim ulan, hemşeri nedir ya? göre göre bunu mu gördün bende? ne var yani aynı şehirde doğduysak kezban? hemşeri ne oğlum? hemşeri ne? aydında doğmak benim kabahatim mi? izmirde doğsaydım ne olucaktı?

- ''ben seni bölgelim, bölgedaşım olarak görüyorum.'' mu diyecektin?

onu geçtim, bora ile niye çıktın orospu? bora istanbulluydu bir de. ona niye '' ben seni yurttaşım olarak görüyorum.'' demedin?

ekşi sözlük

kutsal bilgi kaynağı değildir artık. o hitabı hak etmeyi bırakalı çok oldu. orada da yazan birisi olarak söylüyorum ki,artık çok bozmuştur. sol frame'in saygınlığı kalmamıştır. saçma sapan sebeplerden entrylerim silinir oldu. kimseye dokunmadan saf bilgi içeren entrylerim kötülendi. herkeste bir entel görünme havası. kendi beğendirme çabası. en iyisi inci sözlük. hiç hiç olmazsa renkleri belli adamların.

brghtsde

çok zekidir.

http://beta.eksisozluk.com/entry/31370037

bim de satılan muhteşem ürünler

(bkz: karayel kolonya)

ürünün muhteşemliği tersten okununca çıkıyor.

iyi geceler ben 2 dakika yavşaklık yapabilir miyim

(bkz: geri zekalılık belirtileri)

carles puyol saforcada

bu geceki real betis maçında geri dönen futbolcu. özlemişim keratayı.

alanya

tatil için en ideal mekanlardan biri. tek kötü yanı aşırı nemden ölüm tehlikesi var. işini bilenler için ise sikişme garantili tatil mekanları arasında. ama benim gibi biriyseniz bir gecede 5 bar gezersiniz, 5ine de 20 milyondan 100 milyon giriş parası verip sonra da döner pansiyona gider yatarsınız. ertesi gün de sikiniz akıyla eve.

sözlük yazarlarının itirafları

beşiktaş üzerinde olumsuz bir etkim var. ne zaman beşiktaşın maçını izlesem adamlar yeniliyor. geçen günkü maçı* izlememe kararı aldım. çıktım kız arkadaşımla geziyoruz. yorulduk eve geldik dedim şu maçı bir açayım 20 dk bir şey var zaten izleyeyim dedim. demez olaydım amk! kanalı açar açmaz sivok'un he-man gibi zıplaması bir oldu. ilk duyduğum şey de ''penaltı!!!! yunus yıldırım penaltı didiii'' oldu. inat ettim sonuna kadar izledim maçı, son dakikada da orhan gülleye çarptık amk. iddia ediyorum dakika 80 de beşiktaş, çemişgezek belediye sporu 5-0 yenerken açayım tvyi, en az 5-6 yenilmezsek eşşeğim çok afedersiniz.

ingiliz dili ve edebiyatı

bu bölümden mezun olup da ingilizce öğretmenliği yapanlar ekseriyetle eğitim fakültesi mezunlarından daha iyi öğretmenlik yaparlar. bunun sebebini de şöyle izah edebiliriz; efendim eğitim fakültelerinde, 10 yıllardır görülen konuları tekrar tekrar gösterirler. dolayısıyla eğitim fakültesi mezunlarının kafasında öğrencilerine grammarden başka kazandırabilecekleri pek bir şey yoktur. oysaki ingiliz dili ve edebiyatı mezunlarına dünya klasikleri, shakespeare sonnetleri gibi başyapıtlar okutulur ve mezun olduklarında çok farklı bir dünya görüşüyle eğitim vermeye hazırdırlar. ve tabii ki türkiyede bu değerli insanların geleceğe yön verme şansı ellerinden alındı. ama umudumuzu kaybetmememiz lazım zira çok iyi eğitim sistemleri yürürlüğe girdi girecek.

recep tayyip erdoğan

ülke gençlerinin yaşamlarına göz dikmişe benziyor. sanırım şu günlerde neden durmadan ''3 çocuk az 5 çocuk olmalı'' dediğini biraz daha iyi anladım. benim bu kampanyadan anladığım 3 çocuk az 5 çocuk ölmeli başbakanım. evlat acısı bilir misin sen? ben düşünemem bile.

öğretmen olmak

kutsal bir meslek edinmektir. türkiye'de ise bu kutsal mesleği taşıyacak kapasiteye sahip o kadar insan varken, bu insanlara hak ettiği değeri veren bir devlet yoktur. çorap değiştirir gibi eğitim sistemi değiştiren bir devlet, bu kutsal mesleği yapmak için can atan insanları, yarına yön verecek küçük adamları hiçe saymaktadır.

türkiye çok garip bir ülke. en basitinden örneklemem gerekirse kpss tercihinde ''neresi olursa olsun giderim.'' diye bir tercih var. sözüm, dağ başı ya da ovanın göbeğinde bir köye gitmek değil. ''sizin * düzen sağlayamadığınız, barış getiremediğiniz, halkın bana kötü gözle bakacağı, canımın tehlikede olacağı, kaçırılma ihtimalim, ölme ihtimalim olan yerlere gitmeyi de göze aldım.'' demektir o tercih.

gidene ne diyebilirsin ki? adamı muhtaç etmişsin paraya ey hükümet. sen ki ''asgari ücret tekel işçilerine bir velinimettir.'' diyen bir hükümetsin. sen ki halkını, öğretmenlerini 1.500 liraya, ölümü göze aldırabilmiş bir hükümetsin. sen ki 20 yılda yetiştirilen bir öğretmeni, paraya muhtaç etmiş bir hükümetsin. 20 yılın emeği bir gece ansızın kaçırılabiliyor, öldürülebiliyor. sense buna göz yumuyorsun.

aranızda ''öğretmenlik yatış mesleğidir, hafta sonu yat, milli, dini bayramlarda yat, yaz tatili yat.'' diyenler olacaktır elbet. tabii ki bu arkadaşlarımızın 4+4+4 sistemiyle 80 kişiye çıkan sınıftaki öğrencilerin yaramazlık, gürültü potansiyeli göz ardı ediliyor. derse hazırlanma evresi ve ders esnasındaki yorucu yanları yok sayılıyor. o kadar öğrenciye sınav hazırla, sınav oku geçiyorum. seminerler, veli topları falan geçtim onları.

bütün bunları biliyorum ve ben öğretmen olacağım. neden mi? çok basit, öğrencilerime dini alet ederek bir yerlere gelmemeyi, gelenlere de itimat edilmemesini öğreteceğim. parası umurumda değildir. hayati tehlike her meslekte vardır. ben göze aldım. yarına hizmet etmek istiyorum sadece. yarın bugünden güzel olsun istiyorum. bugünkü rezillikler, yoksulluklar, cahillikler, diktatörlük rejimi yarın son bulsun diye. ben doğru bildiğim şeyi yapmak istiyorum. kimilerinin gözünde ise o zaman enayi oluyorum. evet enayiyim.

çerkez

eğer abaza koluna mensupsanız ilginç diyaloglarla karşı karşıya kalabilirsiniz.

lisede olduğum zamanlar sınıfta bir muhabbet açıldı, işte ben de çerkezim hede hödö bir şeyler dedim. ortamda da o zamanlar çok hoşlandığım bir kız var. güç bela kızın msn adresini aldım. arada bakıyorum çevrimiçi ama cesaretimi toparlayıp da selam naber bile yazamıyorum. neyse orada burada gezinirken altta turuncu bir şey yanıp sönmeye başladı. bir de baktım o kız. o an içimdeki duygu patlamasından çığlıklar atıyordum sözlük. elim titreye titreye açtım ve öyle bir şey okudum ki dumura uğradım resmen. ben 2 ay selam naber bile yazamamışım, kız şak diye '' sen abaza mısın?'' yazıp göndermiş. 2 gün okula gidemedim ben ne yaptım da böyle sordu bu kız diye. sonunda okulda karşılaştık bu kızla, bir de yüzüme sordu abaza mısın diye. ya işte.. hmm... naptım ki ben böyle diyorsun gibisinden bir şeyler dedim. meğer çerkezlerin abaza kolundan mısın demek istemiş. bende acayip bir rahatlama oldu o rahatlıkla kıza verdiğim cevap da '' hee söylemedim mi ben sana? abazayım ben''. bu cevaptan sonra kıza nasıl açılayım anasını satayım, yaa işte ben senden çok hoşlanıyorum hem abazayım da biliyorsun mu diyeyim? neyse bitti gitti ama ne zaman aklıma gelse hala yüzüm kızarır.

ben bilmem eşim bilir

''reyting uğruna ne gibi rezilliklere girebilirsin?'' sorusuna cevap veren program.

ismail dede efendi

"müzik öyle bir denizdir ki, ben paçalarımı sıvadım ama hala içine giremedim" sözünün sahibi.

cem yılmaz

ilköğretim kitaplarında görsel zeka sahibi birisi olarak gösterilecek komedyen. daha iyi bir örnek bulunamazdı sanırım.