bugün
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- anın görüntüsü14
- ayça tilki8
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız16
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- türkiyede çok abartılan arabalar9
- hamas bir terör örgütüdür11
- sözlük kızından gelin olmaz16
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- alınan en güzel iltifat14
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim9
- şehirler arası aşk yaşamak8
- vatandaşlık farkı alan otel21
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler9
- cumaya gidenlerin çok azalması13
- bik bik'in balona binmesi34
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim23
- sabah aç karnına içilen bira13
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- futbolcu ismiyle nick almak10
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası17
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan9
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım18
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı15
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın12
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
entry'ler (81)
annemin yaptığım salakça şeylere gülmesine bayılıyorum, benimle zaman geçirince üslubunun değişmesine, lanlı lunlu konuşmasına arada hop demesine felan bayılıyorum sözlük. anneler böyle hep yanımızda olsalar ve hep gülseler..
şu an dehşet içinde işte benim stilim adlı bir şey izliyorum televizyonda.
kitapları yemek tarifi kitapları ile yan yana bulunur, diğer kitabı seçip farklı bi tatlı yapmayı deneyebilirsiniz. o da mutluluk verir, daha az zaman kaybı.
sunu okumak bile mutlu etmez mi;
karavanın kenarına kamp sandalyemizi atıp soğuk biramızı içerken evren ve kosmos hakkında çok biliyormus gibi salak, boş ve tasasız muhabbetimizi ederken mutlu olacaksın, o zamana kadar oyalan.
karavanın kenarına kamp sandalyemizi atıp soğuk biramızı içerken evren ve kosmos hakkında çok biliyormus gibi salak, boş ve tasasız muhabbetimizi ederken mutlu olacaksın, o zamana kadar oyalan.
görsel
bergmanın yüzleri..persona.
bergmanın yüzleri..persona.
aynı zamanda le petit prince, fransa euroya geçmeden önce yazarı Saint-Exupéry ile 50 frankların üzerinde yer almıştır.
görsel
görsel
friends'in son bölümünü, son bölüm olduğunu hiç ama hiç bilmeden izledim biraz önce.
aslında altı yedi bölüm daha olduğunu düşünüyordum ve kendimi nasıl alıştırmışsam bölümdeki tüm tuhaflıklara rağmen devamı olmayacağını düşünmemişim,
bölüm bitip sayfada sadece 'önceki bölüm' butonunu gördüğümde..
hissettiklerimi ise tarif edemem.
aslında altı yedi bölüm daha olduğunu düşünüyordum ve kendimi nasıl alıştırmışsam bölümdeki tüm tuhaflıklara rağmen devamı olmayacağını düşünmemişim,
bölüm bitip sayfada sadece 'önceki bölüm' butonunu gördüğümde..
hissettiklerimi ise tarif edemem.
"resimlerimi düşlüyor ve düşlerimi resmediyorum" diyen vincent van gogh bugün doğdu.
şunlardan birkaç tane meyve ve nutella ile birlikte yedim, neredeyse kalp krizi geçiriyordum.
her sabah yiyenlerin, bunu nasıl başardığını anlamadığım bir çeşit krep.
her sabah yiyenlerin, bunu nasıl başardığını anlamadığım bir çeşit krep.
film festivali için biletler satışa çıktı, bununla ilgili ufak bi liste oluşturmayı gün boyu unuttuğumu simdi fark ediyorum. umarım istediğim filmler için geç kalmış olmam. sabah bir sınava gideceğim, saatler ileri alınacak, buna rağmen hala uyumadım. üstelik nasıl boş bi gündü.
"düş kişiselleştirilmiş mit, mit kişisellikten çıkarılmış düştür." diyen joseph campbell bugün doğdu.
sezen aksunun bir şarkısı var; biliyorsun.
gecenin bu saatinde ne oldu nasıl oldu ise çıktı karşıma.
hayat bazen öyle insafsız ki küçük bir boşluğundan yakalar, diyor ya.
evet. yakalandım.
bir sigara yaktım şarkıyla birlikte.
pencerede, uzak gemilerin ışıkları..
istanbul'u yağmur tutacaktı
şehri karanlıkta görecektin
karanlıkta yağmuru görecektin
saçların ıslanacak ıslanacaktı.
kalbim kendiliğinden duracaktı.
nereden nereye.
biliyorsun.
gecenin bu saatinde ne oldu nasıl oldu ise çıktı karşıma.
hayat bazen öyle insafsız ki küçük bir boşluğundan yakalar, diyor ya.
evet. yakalandım.
bir sigara yaktım şarkıyla birlikte.
pencerede, uzak gemilerin ışıkları..
istanbul'u yağmur tutacaktı
şehri karanlıkta görecektin
karanlıkta yağmuru görecektin
saçların ıslanacak ıslanacaktı.
kalbim kendiliğinden duracaktı.
nereden nereye.
biliyorsun.
kalemi sol eliyle tutup gitarı sağ elini kullanarak çalan tatlı bi ablamızdır.
bugün sevdiğimiz bir hocamızın kızının kanser olduğunu öğrendim, haftasonu tanı koymuşlar, lösemi. henüz üç yaşında.
sonra şöyle bakınırken kadının lösemi hastası çocuklarla çekilmiş fotoğrafını gördüm, yardımcı oluyordu muhtemelen.
ne bileyim içim bi tuhaf oldu. ne bileyim.
sonra şöyle bakınırken kadının lösemi hastası çocuklarla çekilmiş fotoğrafını gördüm, yardımcı oluyordu muhtemelen.
ne bileyim içim bi tuhaf oldu. ne bileyim.
tam da bu günlerde hatırlamak ne güzeldir seni..
(bkz: sadece senin yüzün)
yeraltinda bir bizans sarnici gibi loş
kuyularda körlerin duragan bakişlarini
tedirgin bir çocugun önsezileriyle
bozmadan geçerken hiç düşünmemiştim
yukarda bembeyaz bir güvercinin
mavi bir balkonun bulutlarindan
benim topragimi aradigini
karşida tepelerin hayal perdesini
bir sardunya agaci hişirdatiyor
koyunlar sessiz bir yilan bir güneş
bir kisragi her yil aşan kirlarin
azgin tanrisi Pandan dogma yabansi
ve inatçi bir keçi gibi Gavvino
bir zincirlemeyle geçiyor çocuklugumun
kisapantolonlu kara gözlü yoksulluguna
sanki Peranın bindokuzyüzden
art nouveau pencerelerden baktigi
tirşe haliç ve loş kumrular oteli
birbirinden habersiz iki odada
seni de saliyor düşlere ve beni
tanrim görmeden tedirgin ve kizgin
gümüş bir asansör çikarirken seni
kara bir agirlik gibi iniyorum boşluga
sakalinin koyu meşe dallariyla
kapatinca karanlik bulutlar
göklerdeki hâsin ve eski ahitten
bir mezmurla isyan eden babamiz
dilsiz ve korkulu ve yoksul
sıkı topragi delip güneşe dogru
alinyazisini yirtan ufacik tohum
benim geçmiş tarlalardan arkadaşim
kemik sapli kaçamak bir çakiyla
kurak hayalgücümü kanatiyor
sanki bir sayim günü ya da sıkıyönetim
ıssız sokaklarinda surdiplerinin
birbirine rastlamadan dolaşan
iki serüvenci gezgin gibiyiz
bomboş bir sinemanin koltuklarinda
kapkara bir perdeyle ayrilmiş gözlerimiz
bir kuzunun bogazina saplanan hançer
birden gürültülere boguyor kenti
kanli sokaklarinda gondollar yüzdüren
bir venedik dişarda bu bozgun bizans
çocukları hançerleyip öldürüyorlar
kırık bir akordeon gibi yüzleri
sanki erken rönesansin bir sarayinda
sesleri sarmaşiklar gibi bir madrigalin
iki sagir şarkici gibiyiz
şiirimiz sariliyor usanmaksizin
birbirine ve biz sarilamiyoruz
gölgeli kümeslerde yeniyetmeler
kucağında fisildaşan tavuklar
kara gözlü sipalar ve soluk soluga
evreni sevişmenin kuşlariyla dolduran
gelinler metresler orospular melekler
ağaçların ve rüzgarin ve tüm denizlerin
seslerine karişan su azgin hayat
sanki seni ve beni
boğazın çok derin akintilarinda
ters yöne habersiz yelken kaldiran
iki çagdişi ve şaşkin balik gibi
bir doyumsuz hasrete tutsak ediyor
perdede şimdi kocaman bir hayal
sadece senin yüzün
(bkz: sadece senin yüzün)
yeraltinda bir bizans sarnici gibi loş
kuyularda körlerin duragan bakişlarini
tedirgin bir çocugun önsezileriyle
bozmadan geçerken hiç düşünmemiştim
yukarda bembeyaz bir güvercinin
mavi bir balkonun bulutlarindan
benim topragimi aradigini
karşida tepelerin hayal perdesini
bir sardunya agaci hişirdatiyor
koyunlar sessiz bir yilan bir güneş
bir kisragi her yil aşan kirlarin
azgin tanrisi Pandan dogma yabansi
ve inatçi bir keçi gibi Gavvino
bir zincirlemeyle geçiyor çocuklugumun
kisapantolonlu kara gözlü yoksulluguna
sanki Peranın bindokuzyüzden
art nouveau pencerelerden baktigi
tirşe haliç ve loş kumrular oteli
birbirinden habersiz iki odada
seni de saliyor düşlere ve beni
tanrim görmeden tedirgin ve kizgin
gümüş bir asansör çikarirken seni
kara bir agirlik gibi iniyorum boşluga
sakalinin koyu meşe dallariyla
kapatinca karanlik bulutlar
göklerdeki hâsin ve eski ahitten
bir mezmurla isyan eden babamiz
dilsiz ve korkulu ve yoksul
sıkı topragi delip güneşe dogru
alinyazisini yirtan ufacik tohum
benim geçmiş tarlalardan arkadaşim
kemik sapli kaçamak bir çakiyla
kurak hayalgücümü kanatiyor
sanki bir sayim günü ya da sıkıyönetim
ıssız sokaklarinda surdiplerinin
birbirine rastlamadan dolaşan
iki serüvenci gezgin gibiyiz
bomboş bir sinemanin koltuklarinda
kapkara bir perdeyle ayrilmiş gözlerimiz
bir kuzunun bogazina saplanan hançer
birden gürültülere boguyor kenti
kanli sokaklarinda gondollar yüzdüren
bir venedik dişarda bu bozgun bizans
çocukları hançerleyip öldürüyorlar
kırık bir akordeon gibi yüzleri
sanki erken rönesansin bir sarayinda
sesleri sarmaşiklar gibi bir madrigalin
iki sagir şarkici gibiyiz
şiirimiz sariliyor usanmaksizin
birbirine ve biz sarilamiyoruz
gölgeli kümeslerde yeniyetmeler
kucağında fisildaşan tavuklar
kara gözlü sipalar ve soluk soluga
evreni sevişmenin kuşlariyla dolduran
gelinler metresler orospular melekler
ağaçların ve rüzgarin ve tüm denizlerin
seslerine karişan su azgin hayat
sanki seni ve beni
boğazın çok derin akintilarinda
ters yöne habersiz yelken kaldiran
iki çagdişi ve şaşkin balik gibi
bir doyumsuz hasrete tutsak ediyor
perdede şimdi kocaman bir hayal
sadece senin yüzün
henüz 8 yaşında olan kız kardeşim yaşanan olayların akabinde güvenlik ile ilgili duyduğu en ufak bi endişede bana ulaşmaya çalışıyor iyi olup olmadığımı öğrenmek için. bu küçücük çocuk neredeyse bir yıldır haberdar olduğu her olayda ağlayarak beni arıyor sesimi duymak ve bi şekilde güvende olduğumu bilmek için.
hayatımın yarısı ankarada geçti ve orada birçok arkadaşım var.
tüm olanların ardından sanıyorum kimseyi arayıp sormadım bile.
sadece listeleri gözden geçirirken nefesimi tuttum. ne acı.
giden herkesle birlikte neleri neleri daha kaybediyoruz böyle.
çocuklar ise bunları düşünmemeleri gereken yaşlarda neler yaşıyor ve dahası..
hayatımın yarısı ankarada geçti ve orada birçok arkadaşım var.
tüm olanların ardından sanıyorum kimseyi arayıp sormadım bile.
sadece listeleri gözden geçirirken nefesimi tuttum. ne acı.
giden herkesle birlikte neleri neleri daha kaybediyoruz böyle.
çocuklar ise bunları düşünmemeleri gereken yaşlarda neler yaşıyor ve dahası..
cehennemi keşfetmeye karar verip kazmaya başlamışlar, çok az kala pes edip "gelmişken şişhane metrosunu da buraya yapalım bari" demişlercesine..
etrafında başarılı biri olmadığı müddetçe, başarısızlığını dert eden birine rastlamadım.
gidip kendini becermelisin.
insan kendine yakalanır.
insan kendinden yaralanır.
ah kendimden bir çıksam,
koşsam koşsam ve atlasam..
insan kendinden yaralanır.
ah kendimden bir çıksam,
koşsam koşsam ve atlasam..